Daha evvel bir Panathinaikos-Atletico Madrid maçını izlediğimde benzerliklerden ötürü bir Galatasaray karşılaştırması yapmıştım. Tesadüf odur ki bu iki takım karşı karşıya geldi ve sezinlediğim benzerlikleri tekrar gözden geçirme imkanı buldum. Çok da yanılmamışım aslında ama Panathinaikos'da takıma zarar veren, bireysel hataları ile bütünlüğü yıkan, tribünlerin de hevesini, holiganizmini kıran oyuncuların varlığını gözden kaçırmışım.
Yeşillerde Gilberto Silva'nın partneri Hristodoulopoulos ve stoper Bjasmir maç boyunca top ve kademe kayıplarının, erken yorulmanın baş mimarlarıydılar. Cisse'nin yokluğunda zaten hücum etkinliği yarı yarıya düşen takımın topa sahip olması gerekirken bu oyuncular kendi takımlarını baltalayıp durdu. Buna Pana tribünlerinin aşırı şanssızlık karşısında "Tanrılar kazanmamızı istemiyor" moduna girmeleri ve tüm enerjilerini kalecilerini ıslıklamaya saklamaları da eklenince fark kaçınılmaz oldu.
Galatasarayda ise tam tersi şekilde işler yolunda gitti. Devreler henüz başlamışken gelen goller takımın stresten uzak, son derece soğuk kanlı bir maç oynamasına olanak sağladı. Rakibin hataları ile bulunan pozisyon ve gollerde uyum sürecinde morale ihtiyacı olan Elano'nun sonuca gitmiş olması ilerleyen dönemler için de takıma pozitif yansıyacaktır şüphesiz. Geçtiğimiz sene aynı talih Kewell'ı da bulmuş, ilk iki maçında golle buluşan futbolcu taraftarın sevgilisi rolünü Lincoln'den kapmıştı. Yalnız Keita'nın son iki maçta da ilk 45 dakikadan sonra katkısının oldukça düşmesi dikkatimden kaçmadı, gücünü orantısız kullanıyor sanıyorum..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder