Blogdaşımın bir hafta kadar önce yazdığı "Büyük futbolcu olabilmek" olgusunun ikinci ayağı da büyük takım olabilmek. Ondan da ben bahsetmek istiyorum.
Ligimizde daha önce Vestel Manisa, Gençlerbirliği ve günümüzde de Sivas Spor hatta Trabzon Spor'un yaşadığı zirveyi koruma sendromunun önüne geçebilmenin tek yolu camia olarak büyümek. Büyük olmak için sportif başarı hiçbir zaman yeterli olmamıştır. Aynı şekilde büyük olan takımlar küme düşseler de bu özelliklerini hiçbir zaman yitirmemişlerdir. Bir vizyon, biraz ukalalık, bol miktarda lobi ve magazinel gündem büyük takımlığın olmazsa olmazlarındandır.
Bundesliga'da ünvanını koruması gereken bir Wolfsburg izliyoruz 2009-2010 sezonunda. Şampiyon kadrosunu rotasyonda zaman zaman yer bulan Zaccardo hariç koruduğu gibi Ziani, Kahlenberg ve Obafemi Martins gibi isimlerle de takviye etti. Fakat yıldızlaşan isimleri ünvanın korunması gereken bu dönemde sazı ellerine almıyorlar. Bayern Münih'in çıkışı ve umut kıran skorlarının da etkisi var tabii ki fakat Wolfsburg'un sahaya asıl amacı için çıkması gerekiyor, yani futboldan keyif almak, izleyenlere de keyif vermek. Kafaları rahat olduğu sürece istedikleri çıkışı yapmamaları için hiçbir neden yok, fakat sürekli apolet stresi yaşıyorlar ve bu da ancak 3-0 önde olduğu için gençlere şans vermeye başlayan ancak ilginç bir kırmızı kart ile 10 kişi kalınca bir süre bocalayan Bayer Leverkusen'e duran toplardan 2 gol atmalarına yetiyor. Dzeko, Misimovic, Barzagli gibi oyuncular ise 2010-2011'de başka takımların yolunu tutmaya başlarlar, benden söylemesi..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder