30 Ekim 2009 Cuma

Tutarlı Kararlar ( Bölüm 1)

Fenerbahçe'ye Galatasaray maçında yaşanan olaylardan dolayı 2 maç saha kapama verdi Türkiye Futbol Federasyonu. Üzerine gidilen ''Emre kalesinin'' hiç olmadığı kadar sakin tavırlar takınması, form grafiği ile korku salan Kazım Richards'ın ''Basına küfretti, bar kapısında yattı'' gibi haberlere gülüp geçmesi ile sinir harbi yaşatılacak oyuncu kalmadığından görsel ve yazılı medya başka yerlerden vurma çalışması içerisinde kanaatimce... Cezalar yetersizmiş, adil değilmiş vs... Geçmişe bir göz atmakta fayda var.
Söylediklerimden yapılan suçu kabul etmediğim anlamı çıkartılmasın. Yazdığım yazıların hangi resimlerin arasında olduğuna bakar iseniz söylediğim çok iyi anlaşılacaktır bence. Ama biz tabi böyle ufak bir dokunuş yapmayacağız konu hakkında, daha önce de bu blogda dikkat çektiğim üzere '' adalet içinde adalet'' e biraz daha birşeyler söylemek gerek sanırım...

Evet ortada bir suç var ise bunun cezasıda yetkili mercilerce bu işin kitabına göre verilecektir buna kimsenin bir itirazı olamaz. Örnek vermek gerekirse sahaya '' yabancı madde '' atmanın cezası 2 maç ise buna itiraz edilmesi söz konusu olamaz, ediliyorsa da bu itirazın bir geçerliliğinden-bir öneminden bahsedilemez.


Buraya kadar herşeye eyvallah. Ancak bir taraftar kitlesi sahaya yabancı madde attı diye söz konusu taraftarların destek verdiği camiaya 2 maç ceza verirken sahaya bir tek kendilerini atmayan ( ki kendilerini de attılar, sahaya girende oldu.) Diyarbakır seyircisinin taşkınlıklarına 1 maç saha kapama bir maç seyircisiz(?) verilirse orada ''adalet içinde adalet'' kavramıda ortaya çıkar. Bunun adı çifte standarttan başka birşey değildir. Zira Diyarbakırspor stadında sahaya pet şişelerin yanında (Bknz: Emre Belözoğlunun korner fotoğrafı)kaya, ses bombası ve meşale (Bknz:Kazım ve Bilica'nın resimleri) atılmıştır. Önemli olan sahaya ''herhangi birşey atılmış olması'' ise miktar ve atılan maddenin ne olduğu önemli değil ise en basitinden cezalarda aynı olmalıdır. Ama tabi ki ortada ''total futbol(?)'' katili Fenerbahçe olunca, iki üç tane meziyetli ayağı dışında takım olma olgusu adına hiçbirşeyi olmayan Galatasaray' ın Kadıköy'de kaybetmesi ve Fenerbahçe'nin yürüyüşünün devamı olunca cezalarda farklı oluyor.

Resim Ekle
Devam edelim. Hatırlamayan için yukarıdaki resmin nerede çekildiğini, yerde yatan şahsın kim olduğunu ve neden yerde yattığını belirtelim.

Fenerbahçe'nin 90. dakikada Semih'in attığı golle kazandığı Antalya deplasmanına aittir söz konusu fotoğraf. Yerde yatan şahıs ise Fenerbahçe malzemecisidir. Kendi halinde maç izlerken ''kendini bilmez'' bir futbolsever(!) gayet açık bir şekilde oturduğu koltuğu sökmüş, söktüğü gibi de adını dahi bilmediğimiz bu malzemeci kardeşimizin kafasında kırmıştır.

''Birkaç ne olduğu, hangi güce hizmet ettiği bilinmeyen kendini bilmez'' sahaya pet şişe atınca 2 maç... Eyvallah, bu işin kitabında bu yazıyorsa, herkese aynısı veriliyorsa kabul. Ancak kafada sandalyeler kırıldığı bir ortamda birkaç bin lira para cezası veriliyorsa; 2 maç verilmiyorsa... İşte bu da çifte standartın, durdurulmak istenen yürüyüşün bir başka resmidir.

Tamam, hemen hemen herkesin anlayabileceği bir düzen var ortada; bir senaryo ve roller... Ancak kimi rollerde bu kadar açıkça oynanmamalı, bu insanlar bu şekilde gözlerinin içine baka baka '' aptal '' yerine konulmamalı. Mesela kendisine atılan çakmağı yerde kıvranmadan, numara yapmadan hakeme gösteren Guiza'ya '' bunları yapmamalı, hakem görüyor, gözlemci görüyor'' diyen Erman Toroğlu söz konusu Galatasaraylı herhangi bir oyuncu olunca '' bu sahanın kapısına kilit vurmalı'' dememeli.

Yada demeli, o demezse bu rolü kim oynayacak ki acep? Maharetli bir el Carlos'un Fransa'ya attığı golde verdiği falsodan daha müthiş bir falso vermiş ve pet şişe fizik kuralları dahilinde imkansız olan bir olayı gerçeğe dönüştürerek Keita'nın sol gözüne gelmiş(?). Bu konuşulmayacak da, Fenerbahçe'nin stadının kapısına kilit vurulmayacakta; sandalyelerin kırılan, sahaya baskınlar yapılan, meşaleler ve ses bombalar atılan stadların mı kapısına kilit vurulacak?







Emre Belözoğlu'nun söz konusu görüntüleri ile de Türk Futbol Tarihinde bir çığır açıldığını hatırlatmak gerek.(Bilica'da aynı şekilde hakemin görmediği bir kavgadan dolayı ceza aldı. Tesadüf odur ki iki oyuncuda Fenerbahçe'nin futbolcusu.) Avrupa'da örneklerine çokça rastladığımız şekilde ''boğaz kesme'' hareketine hakemin saha içindeki takdiri bir kenara bırakılarak ceza verilmişti. Evet doğrudur, bence de haklı bir cezadır. Ancak tarafsızlığın sorgulanmaması için kararlarda tutarlılık şarttır.
Arda Turan haklı ya da haksız şekilde (Bence bu olayda hatalıdı olan Cristian'dır.) Cristian'a maç öncesinde yaşanılan olaylardan dolayı 5 dakika gecikme ile bir tepki göstermiştir. Bu açıdan gözümüze çarpan garipliği bir kenara koyup Emre'nin Kayserispor maçında yaptığı ve ceza gördüğü hareketin konu ile alakasına gelirsek; Emre'ye ceza veren federasyonun Arda'nın Cristian'a ettiği küfürler alenen ortada iken bir ceza vermediğini görüyoruz. Evet Emre Cangele'ye boğaz kesme hareketini yaparak kendisini idol olarak gören Türk gençlerine kötü örnek olmuştur cezayı haketmiştir. Ancak sözüm ona Messi ilan edilen Arda Turan morali bozuk olduğundan, aslında çok iyi bir çocuk olduğundan söz konusu küfürlerden dolayı herhangi bir ceza almamıştır. Hadi maç içinde her edilen küfür için ceza kesilirse lig bitmez diyip Polyanacılığın dibine vuralım...

Peki Hakan Balta'nın yumruk şovu? Aşağıda Tümer Metin'in hareketi tahrik unsuru ise o da babası değil midir?

Ancak Hıncal Uluç'un deyimi ile ''Fenerasyon'' ne hikmetse görüntüden yine ve sadece Fenerbahçe'nin cezasını kesmiştir. Etki altına almak, kalemi kılıçtan keskin olmak bu olsa gerek...

Ancak hemen şeytanın avukatlığını yapmayalım değil mi? Federasyon belki yumruk şovlarına müsade ediyordur, geçen sene Arda Turan' a Fenerbahçe taraftarına yaptığı yumruk şovundan (!) dolayı görüntüden ceza vermediğine göre kesinlikle öyledir değil mi?

Evet, yiyen olursa öyle olabilir tabi.


Bu resimde gerek bu blogda ( hoş Arda'nın bu blogla ne işi olacaksa) ve medyada Arda'yı olmadığı ve erişemeyeceği bir kimliğe sokanlara(Belki de bana) gelsin. Yeşil sahaların gülen yüzü, Florya'nın Cem Yılmaz'ı, Milli Takım kamplarının komedyeni Arda Turan'ın önlenemeyen yükselişinin resmidir bu da.

En çok beğendiğim ve takdir ettiğim yönünün yani aklının duygularına yenik düşmesinin...


Ceza vermek için kime tekme tokat dalmasının beklendiğini bir anlasam... Pardon ; yeşil sahaların gülen yüzü, yaşayan efsane, yeni Metin Oktay vs. olduğundan her zaman medyada '' aslında çok kibar çocuktur, bir anda sinirlenmiştir abisi'' şeklinde koruma yazıları çıkacak. Ancak söz konusu Emre olunca odunu, ateşi vermek gerekecek değil mi? Hani Erman Toroğlu'nun iki aynı olayda Keita ve Guiza'yı göz göre göre ayırdığı gibi bu iki isminde eylemleri üzerlerindeki parçalı veya çubukluya göre değerlendirilecek değil mi?
Neyse diyelim...

19 Mayıs 2007 'da yine sahaya bir tek taraftarın kendisini atmadığı bir ortamda yapılan bu hareketinden dolayı Tümer Metin ceza alıyor. Cezaya sebep olan alkış provakatif bir eylem olarak değerlendiriliyor
.

Arda ve Hakan Balta'nın yumruk şovları, Keita'nın yalan kıvranmaları ve 100 metre deparı provakatif anlam taşımıyor ama...



Şimdi bir tabloya bakıyorum, bir her hafta Erman Toroğlu'nun söylediklerine...

Bir bu tabloya bakıyorum bir Haldun Üstünel'in, Rijkaard'ın açıklamalarına...

Bir de Hıncal Uluç'un yazdıklarına...


Gerçekten büyük kudret sahibi camia Galatasaray... Ne denir ki başka?

26 Ekim 2009 Pazartesi

Derbi Maçın Ardından

Bir Kadıköy gecesi ve alışılmış bir galibiyet... Maç sonrasında evlerine dönen Galatasaray'lıların keyifli görüntüleri artık bu işten tat aldıklarını gösterir nitelikte idi. Sonuca alışmış...

İlgili olan için ise maç yazısı buradadır.

20 Ekim 2009 Salı

Milli Takım Hoca Seçimi

Fatih Terim: '' Ders almam ders veririm!!''



Sevabıyla günahıyla Türk takımlarına bir şeyler yapabileceği mesajını veren Fatih Terim dönemi görünüşe göre nihayet buldu. Kahraman olma sevdası teknik ve taktik birçok ögenin önüne geçen ve bana göre kararlarını içinde bastıramadığı bu kahraman olma egosuna yenik düşerek veren Fatih Terim sonrasında sıkıntılı bir dönem bekliyor Federasyonu.

Öyle ki o Türk Spor Basınının önemli kalemleri tarafından bile eleştirilemeyen birisiydi hatta belki de Türk Milli Takımının-Türk Futbolunun fenomeni idi. Ancak bu ortamın kendisine yarardan çok zarar sağladığını Lambuja çok güzel bir şekilde anlatmış aynı şeyleri söylemek bir şey ifade etmeyecek olsa gerek…

Türk futbol tarihinin önemli geçiş dönemlerinden birini yaşayacağız önümüzdeki günlerde. Milli Takım’da ki oyuncuların genel tutumundan anlaşıldığı üzere kendileri Türk Antrenör istiyorlar ki kafamdaki değişikliği sağlayacak bir antrenör olduğunu düşünmüyorum. Gözümde önemli Türk antrenörleri sıralamasında başlarda yer alan Ersun Yanal’ın kalemi kırılalı çok oldu; Abdullah Avcı ise Ersun Yanalvari bir klup başarısı sağlayamadı hiçbir zaman. Günümüz Milli Takımının çoğu oyuncusunu tanıması ve onlarla çalışmış olması kendisinin artısıdır ancak ilk olarak büyük bir camiada yer alması gerektiği düşüncesindeyim. Tabi Milli Takımda dönen döngünün artık klup bazında da son bulması şart bunun için. Her antrenör değişikliğinde Mustafa Denizli-Lucescu-Zico-Daum vb. isimlerin gündeme gelmemesi… Bunun içinde cesur ve bilgili yöneticiler şart… Kimbilir belki de bu cesaret sahibi yöneticilerimiz vardır da onlarda topu ‘’sabırsız’’ taraftara atıyordur. Ne diyelim onlarda haklı. Böyle sonu gelmeyen bir döngü işte bu da… Bizim topu attığımızda kendince haklı.



Bülent Uygun: ''İstanbulda Laila , Sivas'da La ilahe illallah''



Zor bir karar verilecek, sıkıntılı bir döneme girilecek dedik devam edelim. Federasyon ince eleyip sık dokumalı bu dönemde. Türk futbolcusunun psikolojik yanını ve karakteristik çözümlemelerini göz ardı etmeden bir karar almalı. Ben şahsım adına tam motivatör hocadan disiplinli ama suratı sirke satmayacak tabir-i caizse yarı motivatör- yarı taktisyen bir hocaya geçilmesi taraftarıyım. Kısacası ‘’hadi koçum, hadi aslanım ‘’ aragazı dışında argümanı olan hoca istiyorum.

Defans bölgesi hariç her bölgede önemli potansiyeli olan oyuncularımız var. Enseyi bahsedildiği kadar karartmaya gerek olmasa da yanlış bir değişiklikle cidden dibi göreceğimizde unutulmamalı sevgili Federasyon yetkililerince…

Kafamda bu makama yakıştırdığım birkaç isim tabi ki var. Ancak bunları detaylı bir çalışma sonrasında yazacağım. O da ne zaman olursa artık


Önder Turacı - Bekir İrtegün

Belçika’da mevkisinde yılın ( net hatırlamıyorum; sağ bek ya da stoper olabilir) oyuncusu seçilerek Galatasaray- Beşiktaş ve Fenerbahçe arasında alışılmış transfer kavgalarından bir kesite daha sebep olmuş oyuncudur Önder Turacı.

Kağıt üzerinde iyi transferdi kendisi. Yaşı gençti, yaşına rağmen yükselişte bir kariyeri vardı. Futbol altyapısını yurtdışında almıştı. Sözüm ona transferi sonlandıran Fenerbahçe kendisinden uzun süre faydalanabilirdi.

Ancak yıllar kendisini eskitiyor, geriye götürüyor. Son senelerde oynamayarak geriye gitmesini anlayabiliyorum ancak oynadığı dönemlerde ileriye doğru atılmış bir hamlesini görmedim Önder Turacı’nın. Son zamanlarda da hataları gözüme iyice batmaya ; büyümeye başladı.

Çok iyi denilebilecek fiziğine rağmen bu kadar basit çalım yemesini hiç anlayamıyorum mesela. Futbol altyapısı olarak bir Servet Çetin’den çok daha önde olan Önder’in bu denli nerede duracağını bilmemesi, adam karşılama hususunda sıkıntılar yaşaması çok şaşırtıcı gerçekten.

Notunu Trabzon’un Korelisi Lee karşısında 5 dakika içinde 3 defa kitlenip gollerde yardımcı olması esnasında vermişti aslında. Geçtiğimiz senelerde el kadar Jaba kendisini paçavra ettiğinde de (devamında da klasik şekilde ani bir hamle yaparak penaltı yapmıştı.) notu tescillenmişti gözümde. Çalım yenilir, penaltı yapılır ancak böylesi olmazdı. Olursa da böylesinin Fenerbahçe’de işi yoktu.

İyi bir yedek şeklindeki konuşmaları yıllardır duyarız. Ancak nedir iyi yedek? Yedek kaldığında geriye gitmeyecek çıktığında da belirli bir standartta performans verecek oyuncu değil midir? Ben neden bu söylediklerimi Önder’de göremiyorum ?

Bekir ise bir değişik versiyonu kendisinin. Her zaman genç yaşta Anadolu’nun X ya da Y klubünde kaptanlık mertebesine ulaşmış defans-ön libero oyuncularının büyük takımlara kazandırılması düşüncesinde olmuşumdur. Sözüm ona sorumluluk sahibidir bu oyuncular. Genç yaşlarına rağmen her şeyiyle örnek olmuşlardır arkadaşlarına…

Bekir’de sadece bu açıdan bakarsak bile yapılması gereken bir transferdi. Antep’te kimi zaman bek mevkisinde kimi zaman stoper mevkisindeki başarılı performanslarını saymıyorum bile. Hak etmişti kısacası…

Ancak bu forma Bekir’e biraz ağır geldi gibi sanırım. 2/3 senedir takip ettiğim ve büyük takımlara yakıştırdığım Bekir İrtegün top ayağına gelince eli ayağına dolaşan, ne yaptığını bilmeyen bir halde karşımıza çıkıyor lig maçlarında.

Halbuki kimsenin Bekir’den bir Gökhan Gönül olmasını beklediği yok. Ancak bir Uğur Uçar performansı beklemekte hakkı…

En kısa sürede kendisini gösteremezse Saraçoğlunda yükseler homurtulara şaşırmaması gerekecek. Zira kendisini tanıyamıyorum...



19 Ekim 2009 Pazartesi

Sen Bir Fenomensin Ahmet Çakar




Saat: 01,40


Yer: Telegol stüdyosu


Konu: Maradona’nın basın açıklamaları


Olayın Kahramanları: Ahmet Çakar, Serhat Ulueren, Sinan Engin, Gökmen Özdenak, Ziya Şengül


(Maradona’nın küfür videosu girilir.)


Serhat Ulueren: Çok çirkin bir açıklama yapmış efsane futbolcu Maradona…


Ziya Şengül- Gökmen Özdenak – Sinan Engin : (Kilitlenirler…)


Ahmet Çakar: Bu açıklamaların müstehcen yerleri sansürlenmiş doğal olarak. Çünkü adam ''benim bilmem neremi yalayın'' diyor.. Tam bir şerefsiz! Haysiyetsiz! Spor şerefsizidir maradona. Kokain kullanan bir spor şerefsizidir! Fifa'nın derhal buna çok ciddi cezalar vermesi lazım. Fifa bunun botokslu yanaklarından tutup... Bir dakika beyler ya!


Serhat Ulueren: Baksanıza gençleşmiş Maradona suratı kıpkırmızı, maşallahı var.


Ahmet Çakar: Bu ne hale gelmiş ya?! Yanaklara botox yaptırmış, kaşları alınmış. Kart gaylere benzemiş.


Serhat Ulueren : Ama gençleşmiş değil mi?


Ahmet Çakar:Biiirrr… Suratta botox var. İkiii ; kaşlar alınmış.Üççç... Kart gaylere benzemiş. Arjantin futbol federasyonu federasyonsa kapının önüne koyar. Fifa, Fifa ise; cezasını keser.



Sen bir fenomensin Ahmet Çakar.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Fenerbahçe-Galatasaray A2 Derbisi


Söz konusu çubuklu ile parçalının kapışması olunca fotoğraftaki gibi bu formanın temsilcileri otomatik bir gerilimle çıkıyorlar sahaya.Bugünde yer yer benzer sahneler yaşandı bu büyük rekabette..

Biz de bugün bu rekabetin altyapılarda ne denli bir tat vereceğini görmek için Dereağzında idik. Altyapı demişken; Galatasaray altyapı direktörlerinin talimatı ile bol A takım takviyeli bir takım(Murat Akça,Serkan Kurtuluş,Alparslan Erdem,Serdar Eylik)ile çıkmıştı sahaya,dolayısı ile rakibin kaleci hariç en büyük oyuncusunun 91 li olduğu bir ortamda A takım-A2 takım tadında maç bekliyordu bizi. Oyun olarak bu derece büyük bir fark olmasa da baskın olan takım Galatasaray'dı maçın son bölümü hariç...

Alparslan sol bek,Murat stoper,Serkan sağ bek başladı maça.Bir de sahada ''Ben bu oyunculardan farklıyım'' diye bağıran bir Serdar vardı Galatasaray'da. Onunda yoktan varolan penaltıyı kaçırması futbolun tadı olsa gerek... Teknik olarak olmasa da fiziksel ve zihinsel olarak katetmesi gereken epey bir yol olduğu düşüncesindeyim. Oyun anlamında ise daha yardımlaşmalı ve takım olgusuna sadık kalacak şekilde oynaması gerekiyor. Aksi taktirde yeteneğine yazık eder.

Galatasaray'ın forvetindeki isim (Anıl Dilaver olsa gerek-11.20.1990, 1,82 cm-) dikkat çeken bir başka isimdi. Ancak o da Serdar gibi bireysel takılmayı, abilerinin senelerdir 11 kişi yapamadığını tek başına yapmaya çalışmayı tercih ettiğinden verebileceği maksimum katkıyı veremedi.

Fenerbahçe'de ise kaleci Ertuğrul Taşkıran güven verdi. A Takım için bir boy küçük A2 için bir gömlek büyük bu kaleciye bir çözüm bulmak gerek. Artık Bank Asya'da kiralık mı olur ne olur bilemeyeceğim ancak fiziği, yer tutuşu ile meziyetli bir kaleci olduğunu her haliyle belli etti.

İkinci yarı oyundan alınan 92 doğumlu Barış oynadığı süre içerisinde toplu ve topsuz olarak Galatasaray'ın sol beki Alpaslan'ı epey zorladı. Daha önceki maçlarda ön libero olarak izlediğimiz Barış'ın kanatta da ortalama üzeri bir performans vermesi ümit verici. Çift ayağını uzun süredir bu kadar dengeli kullanan bir oyuncu da görmediğimi belirtmek gerek, sağ mı sol mu belli değil. Genç Milli Takımlarda'da kaptanlık yapmış- yapan bir isim olan Barış'ın üzerine koyarak devam etmesi gerek.

Fenerbahçe'nin Hasan Erbey'in yanında oynayan iri yarı stoperi Serhat'da(20.04.1992, 1,91 cm) hatasız bir maç çıkardı, Galatasaray'ın uzun ama hiçbir işlevi olmayan(Sinan Osmanoğlu 01.09.1990, 1,94cm) stoperine nazire yaparcasına...Sahada fizik ve oyun olarak üst kademeler için en hazır görüntü çizen oyuncuların başında geliyordu. Kendisinin stoper olması benim için ayrı bir sevinç kaynağı tabi.

Orta sahadaki İsmail'de hızlı ve isabetli kararlar alması açısıdan bizi umuda sevkeden diğer bir oyuncu oldu.Enes ile uyumlu idi. Bir elmanın iki yarısı olmuşlar, orta sahayı iyi parsellediler fizik olarak kendilerinden üstün Galatasaray orta sahasına karşı. Enes 'te Mehmet Topuz'dan yediği tekmenin izini silmiş gibiydi. Mağlum son A2- A takım maçında Mehmet Topuz'a bacak arası atma girişiminden sonra A takımda oynayan abisi kendisine kendinden büyük bir oyuncuya bacak arası atmaması gerektiğini kibarca(!) izah etmişti.

Oyuncu bazında son paragrafı Recep Berk Elitez'e(28.01.1992) açalım. İzlediğim iki maçta(İbb,Galatasaray) toplasak bir pozisyon etmeyecek pozisyonlarda iki gol buldu. Attığı gollerde zor gollerdi. Kendisini hız ve sahadaki duruş bakımından Sercan Yıldırım'ı anımsattı bana. Sercan'a bu kadar takan yönetim işallah kendisininde farkındadır. Tabi teknik olarak Sercan'dan biraz daha geride ancak 1,81 olan boyuna rağmen duvar olabilmesi ve kaleciden gelen degajlarda 1,94 stoperi arkasına alıp servis yapabilmeside Sercan Yıldırım'dan farkıdır. Tabi bir de topsuz alanda rakibi yoklaması, halini hatrını sorması yani kısaca Kezmanvari hareketler sergilemesi bizi bizden alıyor. Aşağıdaki resimde görüldüğü üzerede gayet kendinden emin ve tribünlere bayan taraftarları çekebilecek bir futbolcu kendisi. Fiziksel olarak daha iyi seviyeye gelmesini sağlayacak bir program eşliğinde iyi bir nöbetçi santrafor(!) kazanabilir Fenerbahçe. Dikkat edilesi bir isim kısacası zira Süper Genç performansı da Batuhan Karadeniz'in altyapı performansına benzer...
Sonuç itibari ile Serdar Eylik'in farkı Galatasaray'a Kadıköy'de yine yetmedi. Daha tempolu ve hızlı oynamaya çalışan takıma karşılık gücünün farkında olarak sabırlı olan Fenerbahçe kazandı. Serdar'da -aşağıdaki fotodaki gibi- Paf maçı sonrası boynu bükük Dereağzından ayrılan Arda abisi gibi Florya'nın yolunu tuttu.


Maç yazısı için Kadıköy'de gelenek bozulmadı da aklımdan geçmedi değil. Ancak Kadıköy büyüsünü kendimiz bozmayalım değil mi, çok fazla dile getirmemek gerek.Ne diyelim, darısı A takıma...

13 Ekim 2009 Salı

Türkiye'de Stoper Olmak









Kıyak iş Türkiye'de stoper olmak... Hele bir de büyük takımlarda oynuyorsanız ya kafayı sarınız ya da psikopata bağlayınız.En kötü gözlerin altına mangal kömürü sürmek gerek.

Hep soruyorum kendime,'' Ne zaman bu ülkeden bir adet Ferdinand çıkacak?'' diye. İllaki 7 yaşında seçilmiş çocukları stoper kampına mı almak gerek acaba? Ne zaman karate yapmaktan, el ense çekmekten ziyade top oynamayı gerçek amacı olarak gören ve daha önemlisi bunu beceren bir stoperimiz olacak?

Kafayı saranı güreşçi, sarmayanı ( Önder Turacı) ayrı birşey... Büyük eziyet.

İmparator ve Milli Takım

Garip bir ülkeyiz. Öyle ki geçmişi gününde bizim kadar yaşayan, an itibari ile onunla bizim kadar övünen bir insan topluluğu bulmak epey zor olsa gerek. Bundan sebep ki kazanırken aslında hep kaybederiz biz. Kaybederken kazanmak mı? O da ne demek ola ki, bir kere böyle bir cümle&yargı hatalıdır değil mi? Hala rakip taraftarından yediği kontraya ''6-0'' işareti ile karşılık veren Fenerbahçe'lilerin, hergün Avrupa fatihi olan Galatasaray'lıların olduğu ortamda elbetki söz konusu cümle komiktir ve bu cümleye gülünülmesi gerektir.

Evet, (tahminimce) günde ortalama 1000-1500 kez zikredilir, Fenerbahçelisi her gün 6 atar Galatasaray'a , Galatasaraylısı hergün Avrupa Fatihi olur. Hatta hergün İstanbul Fatih Sultan ile beraber fethedilir. Tarih yaşatılmalıdır ! Tarih yazanlar yaşamalıdır. O tarihi nasıl yazdığı, hangi dinamiklerin ona ne derece yardımcı olduğu ise tarih yazmak kadar önemli olmasına rağmen gözardı edilir çoğu zaman...
Onun hikayesi de burada başlar benim gözümde işte. Çünkü sözüm ona kendisi imparatordur, Türk Futbol Devrimcisidir. Muhteşem teknik&taktik zekası (!)Galatasaray'a Uefa Kupası getirmiştir, ( başarıları say say bitmez) Milli Takım'a müthiş sistemli bir futbol (!)ile Avrupa yarı finali hediye etmiştir.

Aslında 4/2 'lik İsviçre maçına kadar kendisini antrenörlüğünü beğenmesem de severdim. Resimdeki hareketleri bana her zaman çok eğlenceli gelirdi. Onunla anlaşması kolaydı, İngilizce ve İtalyanca anadili gibiydi. Zorlasa Zulu dil grubuna bile hükmedebilirdi. Ancak o maç dönüm noktası olmuştu bende. Skor değil, ertesi gün sadece doldur boşalt yapmamıza rağmen Türk Futbol Tarihinin en iyi topunu oynadığımızın ama şanssız olduğumuzun bir takım gazeteci tarafından yazılmasını sağlayacak güce sahip olması değil, saha kenarından eliyle 6 göstererek ''kır '' işareti yapması beni benden almıştı. Önceden beğenmesem de severdim kendisini, ancak spor ahlakı ile uzaktan yakından alakası olmayan bu hareketi (olayın tüm ve taktik yönünü zaten bir kenara koyduğum ortamda) kendisine birden antipati beslememe sebep oldu.

Mimikleri, ''Ders almam, veririm'' , ''İstiyorsanız İtalyanca'da anlaşabiliriz'', ''İngilizce dersi 10 bin dolar''(?!) tadında söylemleri beni güldürmeye devam ediyordu ancak o ''6'' hareketinin ve maç sonundaki rezaletin izini hiç bir zaman silemedi tüm bunlar... Mesut Özil, Gökhan İnler vb. değerlere eğilmemesi, Milli Takımların küçük yaş gruplarında hayatında genç oyuncuyu çıkartmayı geçtim, genç oyuncu ile çalışmamış adamları görevlendirmesi bile bu kadar etkilememişti beni. Çarpık bir futbol mekanizması vs işte, olağan işler bunlar ...

Ama...Sevsek de sevmesek de, beğensek de beğenmesek de o ''İmparator''du bu ülkede. Ülkenin en objektif yorumcularının bile hatalarını açık yüreklilikle söyleme cesareti bulamadığı bir ortamda böyle olmaması kaçınılmazdı tabi. O Uefa Kupası'nı ülkeye getiren antrenördü, Türkiye'yi Avrupa sahnesinde tekrardan hatırlatmıştı değil mi?

Ancak rüzgar bu sefer arkasından esmedi. Bilakis suratına suratına şiddetli esip takkeyi düşürüp keli gösterdi.Bitiminde durum kritiği yapmadığımız bir Avrupa şampiyonası da bize Dünya Kupasına maloldu.

Biz buna mahkumuz. Hergün dünü yaşadığımız bir ortam söz konusu iken hele mahkum kere mahkumuz.

Ama Fatih Terim'e de mahkumuz sevmesem de beğenmesem de. Ya da kendisinin türevi Bülent Uygun'a. Çünkü bu ülke futbolcusu Arsene Wenger'den , Spalletti'den ya da Ersun Yanal'dan anlamaz. Bu ülke futbolcusu sırtının sıvazlanmasını başının okşanmasını bekler. Maçtan önce ''Hadi aslanım o Gerrard ise sende Mehmet Topal'sın '' denmesini ister. Tam profesyonelini geçtim yarı profesyonel & yarı motivatör olanı bile kasar kimisini.

Amma velakin kasılanı kendi haline bırakmamızın vakti geldi bence. Gayet iddaalı ve yaş gruplarında her zaman çok popüler oyuncularımız var aşağıdan gelen. ( Gökhan Töre, Batuhan, Sercan vb.) Ya cidden kendi futbol devrimimizi yapacağız ya da tüm bahsedilenlere ''Türk Futbolunun Acı Gerçekleri'' olarak bakacağız.

A2'de Derbi Heyecanı



Yarın saat 15,00'de eski adı Dereağzı( yeni adı ile Lefter Küçük Andonyadis) tesislerinde Fenerbahçe- Galatasaray A2 takımları karşı karşıya gelecekler.

İbb maçında şahit olduğum sertlik ve mücadelenin iki katına çıkacağını düşündüğüm bu karşılaşmada hastalık durumumun* geçmesi halinde yerimi alıp; resimdeki amcam gibi futbolun güzelliklerini alkışlayacağım.

Aslında Gökay ve Berkin Arslan olsa idi ne olursa olsun bu maçı kaçırmazdım ancak federasyonun sitesindeki bilgilere göre bu arkadaşlar Milli Takımdalar.

İmkanı olanların maça gitmesi halinde bir pişmanlık yaşamayacaklarını teyit ederim. Özellikle A takımından mücadele bekleyen Fenerbahçelilerin.

Bu arada bu maçta favorim (genel altyapı profilini göz önünde bulundurursak) Galatasaraydır. Federasyonun sitesinde herhangi bir bilgiye rastlamadığımdan Serdar Eylik ile Emre Çolak 'ın oynayacaklarını düşünmem ; bu düşüncemin temelini oluşturmaktadır.

Yani yarın Dereağzında buluşalım.



*
: Blogdan da alıkoyuyor beni kör olası...

5 Ekim 2009 Pazartesi

Gençlerbirliği Maçının Ardından



Sezon başı analizimde söylediğim üzere üstüste 5 pas yapan takım Galatasaray'ı paspas yaptı desek yeridir. Sanırım mühim olan iyi savunma yapıp sabırlı oynamak Galatasaray'a karşı...

Galatasaray maçının skoru doğal olarak Fenerbahçe taraftarını Gençlerbirliği maçı için daha büyük bir beklentiye soktu.Ve taraftar beklentisinin inancının karşılığını aldı desek yeridir 90 dk sonunda. İlgili olanına maç yazısı biraz uzun olduğu için buradadır.

Gökay İravul,Berkin Arslan,Ömer Karancı

Aslında çok fazla altyapı maçı izlerim ve kimi oyuncuları belleğe aktarırım ancak bu yazıyı yazmama İBB karşısında saha kenarından izlediğim Gökay İravul sebep oldu.


Topu süren 1,71 boyundaki 18 Ekim 1992 doğumlu arkadaş Gökay olur. Belki adını bundan sonra google'a yazdığında bu blogla karşılaşacağından onu bir oyuncuya benzetmek yanlış olacak ancak ben izlemeyenlerin kafasında birşeyleri canlandırmak adına Bastian Schweinsteiger'e çok benzediğini belirtmek istiyorum. En önemli özelliği dinamizmi. Bu; çift kanatta oynama becerisi ile, yaş grubu için etkili sayılabilecek şutu ile ve duran topları kullanabilme becerisi ile birleştiğinde çok aktif bir isim olarak karşıma çıktı. Bir de kanadındaki oyuncuları kendi yarısahasında da kovaladığını, oyundan düşmediğini ve sürekli oyunun içinde olduğunu söylemek gerek... Alman takımlarının altyapısından gelme bir futbolcu gibi dursa da kendisi Denizli'den gelme imiş.
3 Şubat 1992li olan bu arkadaşımız da Berkin Arslan olur. Kendisi de Gökay gibi kısa(1,72) yeni kuşak topçulardan. Galatasaray altyapısında oynayıp piyasada adı az dolaşan oyunculardan biri ki bence nitelikleri ile doğru orantılı şekilde medyada yer bulsa idi en az Emre Çolak gibi bir kampa layık görülebilirdi. İzlediğim kadarıyla ortalamanın üstünde bir hızı olan topa gayet esnek ve oyun kafası şimdiden üst düzey olan bir futbolcu Berkin. Top kontrolleri, topla dönüşleri ve dribling anında topa hakimiyeti bende Hollandalı izlenimi doğurdu, bir tane de Hollandalımız oldu kısacası.

Resimdeki oyuncuda Beşiktaştan Ömer Karancı olur. Kafamdaki kurguda eksik kalan İngiliz görünümlü Türk oyuncudur kendisi.Sağ açık oynamasına rağmen ben solda da oynayabilitesi olduğunu düşünüyorum. Ortalama üzeri bir hızı, dayanıklılığı ve yine iyi denilebilecek bir pas yüzdesi vardır. Adam geçmesi ve driblingleri dikkat çeken diğer özellikleri.Beşiktaş'ın müthiş resmi sitesi(!) bir yaş, kilo vb. bilgiyi çok görmüş ancak futbol federasyonunun sitesinde 25 Haziran 1992 doğumlu olduğu bilgisi var.

Şimdiden bir kenara not almak gerek bu çocukları...''Emre Çolak ve Serdar Eylik nerede '' diyenlere ise Emre Çolak ve Serdar Eylik bu oyunculara göre çok daha fazla tanınırlığa sahip olduğundan bahsetme gereği duymadığımı belirtmem gerek...

Matador Şarkısını Yine Çalamadı



Gol krallığını bir yana bıraktım, yıllarca İspanya liginde oynamış bir futbolcu belirli standartların üzerindedir. Yani ne kadar kendi ligi için vasat olursa olsun İstanbul'da havaalanına indiğinde karşılanır yüzlerce taraftarla, gazeteler X Takım Starına kavuştu yazar. İki lig arasındaki sıklet farkı da bunu haklı çıkartacak kadar yüksektir zaten.

Yani bu seviyedeki bir ligden gelen, milli takıma seçilen bir futbolcu gerçekten bu kadar beceriksiz olamaz. Hani uyumsuzluktan da stresten de olsa olamaz. Güiza kendini buraya ait hissetmiyor ve taraftarın da ona ilk günden beri zerre inancının olmadığının farkında. Kanoute beklerken gelen adam olarak etiketlendi kendisi. Aynı şeyi Josico'da yaşadı ama çok da kötü bir oyuncu değildi oysa, koşuyordu basıyordu fakat ortasahada bunu yapan tek adam olduğundan mütevellit "35-40 metrelik bir alanda top geçirme sen Josico'cuğum" beklentisine kurban gitti. Bu işi yapan/yapabilen Deniz Barış varken de bu yaştaki bir İspanyol gerçekten yanlış transferdi.

Peki nedir Güiza'nın bu oyunbozanlığı? Bana kalırsa değerini düşürüp yönetimin de kendisine olan desteğini tüketip bir an evvel gitmenin peşinde Daniel Güiza. Şu saatten sonra hiçbir kulüp onun için 14milyon€ vermez, bu bir gerçek. Ama 9milyon civarında edere düşürürse kendisini belki orta klasman bir alıcı bulabilir İspanya Milli Takımı forveti referansı ile. Cepte bir de Rusya alternatifi duruyordur her zaman için. Çok paraya sıkışırsa da Arap kulüplerine menajerini yollar, olur biter. Ricardinho'yu Türkiye faciasından sonra alan takımlar en azından düzenli forma şansı bulan Güiza'yı kaparlar.

Bugün bile çıkarken kendisini alkışlayan taraftarlarına borcunu ne zaman ödeyecek bakalım, Daniel Güiza.

Not: Kezman'ın en azından bir karizması vardı.

3 Ekim 2009 Cumartesi

Ömer Üründül&İlker Yasin El Ele...




Futbolda birtakım şeyler var; dak(i)kalar arasında bile bir motivasyon şeyi var.

Ömer Üründül


Futbol keyfimin katilisin.

2 Ekim 2009 Cuma

Ah Blog Ah...


Şimdiye dek hiç olmadığı kadar hevesle yazmaya başladım bu blogda. Gerçekten çok içime sinen blogdaşlarım oldu ve kısa sürede tahmin etmediğimiz kitlelere ulaşıp saygın forumlarda alıntılarla yer bulduk. Ancak ne yazık ki ben şahsım olarak bazen günde 3-4 yazı girdiğim blogda artık sadece pazar günleri yer alabileceğim. (Umarım) Sebebi iş hayatı, mesai saatlerinin yoğunluğu vs. Zaten tüm günü bilgisayar başında geçirdikten sonra gelip bir de televizyon izleyip, internette haberleri okuduktan sonra yorum yazıp gözlerimin bana bildiği en ağır küfürleri etmemesini sağlamak.

Üstteki resim de bir an evvel kavuşmayı dileyen veda busesi esprisi. ( Espriyi anlamayanlar için bkz. kiss )

Related Posts with Thumbnails