27 Temmuz 2010 Salı
Brezilya-Fenerbahçe Hattı
Kare Globoesporte’den alınma. Guti'nin imza töreninden bu fotoğrafı seçmişler ve detay vermişler. Belki de 5-6 sene evvel de böyle haberler görmek normal karşılanabilirdi. Sonuçta Guti dünyanın en büyük takımlarından birinin sembol ismi ve yeni transfer yapmış, bunun ses getirmesi doğal ama asıl güzel olan bir diğer haber.
Aklımızın ucundan bile geçmeyecek bir haber bence. Buda aslında Fenerbahçe’ye samba diyarında verilen değeri gösteriyor. Ne bir transfer haberi nede vatandaşları ile alakalı bir konu. Forma tanıtım haberi bile Brezilya okuyucuya sunulmaya başlamış bir kulüpten bahsediyoruz. Doğru temeller atılmış olması sevindirici, tabi hazır bu temeller oraya bu kadar iyi atılmışken Fluminenseden Fred alınıp gelinse ve ileri uç oyuncusu sorunumuz Gyan için konuşulan rakamlara göre oldukça ucuz aynı zamanda kaliteli bir isimle çözülse.
Güzel olmaz mı?
26 Temmuz 2010 Pazartesi
Anıl Dilaver Vs Berk Elitez
Galatasaray senelerdir altyapıdan oyuncu çıkartmasına alışıktık ancak Fenerbahçe bu sene ezber bozarak dört tane oyuncusunu A takıma çıkarttı. Burada gerek Recep Berk Elitez, gerek Gökay İravul, gerekse Okan Alkan hakkında epeyce bilgi paylaşmıştık. Bu sefer sadece iki yakanın altyapısından üst yapıya çıkan forvetlerinin resimlerini paylaşmak istedim. Rekabetleri sahada kalmayacak gibi...
Futbolculukları da kendileri kadar güzel olur işallah...
Not: Recep Berk Elitez bence daha iyi futbolcu.
Transfer
Kimi zamanlarda uzun süreler boyunca boşladığım blogu yenilemek, geliştirmek, düzenli olarak kaliteli yazılar yazılmasını sağlamak adına neler yapabileceğimize dair kafa patlatıyorum son günlerde.. Kaliteyi; olayı magazine dökmeden, sadece spor temelinde arttırmayı amaçlıyorum. Dünya'nın her yerinde spor yapılıyor, hemen hemen her ülkenin kendine ait bir ligi var. Ancak yalnızlık zor iş, öyle zamanlar oluyor ki çok büyük ilgiyle izlediğin, bilgili olduğun bir konu zaman aşımından dolayı rafa kalkabiliyor. Bilgili olduğun bir lig, bir organizasyon da.. Bu sebeple özellikle Fransa ve Brezilya ligleri konusunda son derece bilgili olan Adem ÖZTÜRK'e teklif götürdüm, sağolsun kırmadı ve yerden şut üstten aut bünyesine katıldı. Ama blogu daha fazla çeşitlendirmek, yazıların sadece futbol üzerine yazılmamasını sağlamak adına yeni hamleler yapılmalı diye düşünürken uzun süredir blogunu takip ettiğim Mali SELIŞIK'a teklif götürmek geldi aklıma. Sağolsun kendisi de kırmadı bizi ve bundan sonra motor sporları ile alakalı yazılar paylaşacak yerden şut üstten aut blogunda... Her ne kadar kendim futbol çıkışlı olsam da Dünya'da böylesine fazla takipçisi olan sporların futbolun bu denli gölgesinde kalmasını sindiremediğimden ve Türkiye'de de motor sporları ile epey alakalı insanlar olduğunu bildiğim için bu transferden dolayı son derece memnunum. Kendisine tekrar teşekkür ediyorum.
Yeniliklerimiz devam edecek.
Hayırlı olsun.
--------------------Diferansiyel
Yeniliklerimiz devam edecek.
Hayırlı olsun.
--------------------Diferansiyel
25 Temmuz 2010 Pazar
Şansı Teptirmek
Muricy Ramalho, genç bir bek olarak Sao paulo da parladıktan sonra daha 23 yaşındayken ilk ve son transferini yapar. Gittiği takım kimsenin tanımadığı küçük bir Meksika takımı olan Puebla'dır. Burada ülkesinden uzakta sessiz sedasız büyük işler başarır fakat tanınırlığı Meksika sınırları içerisindedir.
Kariyerine 1985 yılında son verir ve teknik direktörlük kariyerine ilk adımı atar. Bir sene sonra yetiştiği takımın genç takımının başına geçer. Elinden geçen en büyük yetenekler ise Denilson ve hala taraftarlar arasında adı efsane olan kaleci Ceni. Ardından kendisini Çin topraklarında bulur ve ardı arkası kesilmeyen klasik brezilya ligi hocası olur. Aslında bizim de alışık olduğumuz tarzda bir kariyere adım atmıştır. Bazen yarım sezon bazen de ikinci sezonu göremez. Hatta maçlık deneyimleri bile olur, ta ki 2006 yılına kadar.
Sao paulo ya geri döner ama bu defa A takımın hocası olarak, üstelik inanılmaz sezonlar geçirir. 3 defa şampiyonluk yaşatır takımına Seri A da. Fakat bir türlü Libertodores kupasında başarı gelmez. 2009 yılında Cruzerio'ya elenmeleri kovulmasına sebep olur.
Bu sene 25 Nisanda geçen sene düşmekten son anda kurtulan Fluminense takımı ile anlaşır. Belki de hayatının en kötü kararlarından birine imzayı atmıştır.
Zaten asıl hikâyede burada başlar imzadan hemen sonra haziran ayında Brezilya tarzını hiç yansıtmayan Dunga'nın takımı Hollanda’ya elenir ve yeni hoca arayışları başlar.
İlk akla gelen isim geçtiğimiz senelerde Seri A da müthiş başarı kazanmış Ramalho'dur. Görüşmelere başlanır, zaten hocanın hayır demesi gibi bir durum söz konusu değildir. Hemen evet der, medyaya yeni koç olarak ismi düşer ama dedik ya en kötü kararlarından birine imza atmıştır bir kere.
Fluminense başkanı geçen sene düşmek üzere olan takımı 10 maç sonunda lider olduğu için bırakmaya yanaşmaz. 2012 yılına kadar sözleşmesi olduğunu ve yeni bir hoca aramaya niyeti olmadığını açıklar.
Bu açıklama üzerine yeni bir isim aranır. Corinthias'ı Seri B'den Seri A'ya yükselten, 2008 yılın Brezilya kupasında finalist bir sonraki senede şampiyon yapan Mano Menezes ile anlaşılır. Menezes'in takımı ligde ikinci sırada ve bu senenin güçlü şampiyonluk adaylarından.
Ramalho'dan tek farkı kariyerindeki basamakları daha hızlı tırmanmasını sağlayacak böyle bir şansı tepmesini istemeyen bir başkana sahiptir. Bu habere en çok sevinende herhalde bizim Cristan ve Andre Santos olmuştur.
24 Temmuz 2010 Cumartesi
Yakışmış - Fenerbahçe 2010-2011 Sezonu Formaları
Aslına bakılırsa çubuklu için daha iddaalı çalışmalar yapılabilinir gibime geliyor ancak bu formada ziyadesiyle güzel bence. Bir eleştiri getireceksek kolların dizaynına getirebiliriz, orada sarı ile lacivertin parçalanması biraz garibime gitti. Ama genel olarak 10 üzerinden 8'i alır. Şampiyonluk forması olsun...
Arma forma ile beraber son yıllarda tasarlananan en muhteşem forma. Hatta bu forma bana kalırsa arma formadan da güzel. Kartal pençesi, Fenerbahçe güneşi gibi şeylerin formaları basitleştirdiğini düşünüyordum , ta ki formayı görene kadar ! Üzerinde Chelsea formasından fazlasıyla detay taşısada üzerine yerleştirilen '' Fenerbahçe Güneşi '' apayrı bir anlam katmış formaya. Ne çok öne çıkıyor, ne de tamamen arka planda kalıyor. Daha güzeli olamazdı. 10 üzerinden 10'u alır benden.
Sade ve hoş. Boğaz kısmındaki '' sarı -lacivert '' detay en çok beyaz formada ön plana çıkıyor ki yakasız olmasının kattığı hoş bir hava katmış bu da. Biraz t-shirt'e benzese de benim hoşuma gitti, çubuklu da kusura bakmasın ama 10 üzerinden 8'i bu formaya da veririm ben.
İki senedir kaleciler için en az futbolcuların giydikleri kadar hoş formalar tasarlanıyor. Şu formanın nesi anlatılsın. Bir Galatasaray ve Beşiktaş kalecilerinin 60 ' lardan kalan formalarına bakıyorum bir de Fenerbahçe'nin kalecilerinin giydiklerine... Arada gerçekten büyük bir görsel farkı var.
Palamut forma ise '' alternatif '' olarak düşünülmüş belliki. Ben Neon formadan daha çok beğendim, turkuaz kadar yaratıcı olmuş. Seçilen yeşilin tonuna belki biraz fazla cırtlak denilebilir ama Recep Berk Elitez'in üstünde gayet hoş durmuş gibi. Gerçi tam da yeşil formayı tanıtacak adamı seçmişler ya, orası da ayrı...
Bir de formalarda adidas'ın eski amblemini kullansak ne de hoş olurdu kimbilir..
Yakışmadı
Kaç oldu be Arda?
Olimpiyat stadında görevini yapmaya çalışan güvenlik görevlisine mi saldırmadın?
Kadıköy'de Fenerbahçe taraftarına yumruk şov mu yapmadın?
Durduk yere daha yeni yeni oynamaya başlarken rakibine kafa mı atmadın?
Fenerbahçe taraftarının aksine seni severim. Ama kaç oldu Arda? Sana 6 değil 66 yapılsa dahi otobüsten inip adamı kovalamak neyin nesi? Madem var o kadar yürek, madem şovunu yapmıyorsun; her deplasmanda tibünlere çıkman gerek...
Ama suç sende değil.Sen, ziyadesiyle akıllı adamsın vesselam. Her eleştiriden sonra, her Arda karşıtı hareketten sonra '' Ben Galatasaray'lıyım'' diyip taraftarın ağzının suyunu akıtan da sensin, aba altından sopa gösteren de...
Suç seni bu hallere getirende. '' Metin Oktay olmak gibi bir amacım yok, olamam da'' dediğin zaman bugüne kadar görsel adına yaptığın tüm hareketleri unutup '' vay arkadaş, adam ne kadar samimi'' diyenlerde. Futbolcu olarak asla çıkamayacağın sikletlerdeki oyuncularla mukayese edip bir de o oyuncular ile aranda fark bulamayanlarda. Kısacası bizde, kısacası sana inanan taraftarın, seni sempatik bulan rakip taraftarın ve sırf ülkeden bir oyuncuya ''Dünya Starı'' etiketi vurmak için çabalayan medyada.
Futbolun her geçen gün ilerlese dahi, '' Metin Oktay olamam ki...'' diyip aslında öyle bir iz bırakmak istediğin halde bu Arda Metin Oktay'ı geçtim , Metin Akpınar bile olamayak gibi... Zira samimiyetini de sevecenliğini de sempatikliğini de gölgeliyorsun günden güne. Derdim değil Fenerbahçe taraftarına saldırmak istemen, derdim günden güne konulmaya çalıştığın kabın şeklini alman. Gerçekten üzücü...
Alex De Souza & Dia
Alex seçici adamdır, referans olarak kabul ediyoruz bunu. Maldonado'yu hatırlamak bile istemiyoruz tabi...
23 Temmuz 2010 Cuma
Yorumsuz-2
İşte Beşiktaş duruşu: Sırt reklamı Kızılay olacak
Cumartesi‚ 08 Ağu 2009 | 13:06
Beşiktaş Kulübünün olağan Divan Kurulu Toplantısında konuşan kulüp başkanı Yıldırım Demirören‚ gelecek haftadan itibaren‚ futbol takımının formasının sırtında Kızılay reklamının yer alacağını söyledi.
Yönetim kurulu olarak hedeflerinin sosyal alanda Beşiktaşı bir numara yapmak olduğunu kaydeden Demirören‚ Bunları yaparsak Beşiktaş sevgisini‚ dürüstlüğünü insanlara gösteririz. Beşiktaş gibi bir kulüp senede 2-3 milyon dolar kazanacak diye formasının sırtına reklam almaz. Türk Kızılayının reklamıyla gelecek hafta sahaya çıkacağız. Bu şekilde topluma Kızılayın önemini anlatmak istiyoruz dedi.
-----------------*******
Yeni sezon öncesi Q7 ve Guti transferi ile Türkiye´yi ayağa kaldıran Beşiktaş‚ şimdi de sponsorlar ile bütçesini güçlendirmeyi hedefliyor.
Geçen sene Kızılay ve Mehmetçik Vakfının isimlerini bedelsiz olarak formasına alan Beşiktaş‚ bu sene sırt reklamı için M-Oil firması ile anlaştı.
Geçtiğimiz günlerde hisselerinin % 70´ni Demirören grubunun aldığı M-Oil ile 5 yıllık anlaşma yapan Siyah-Beyazlılar‚ 5 yıl karşılığında stad panoları ve sırt reklamı için toplam 37 trilyon Lira alacak.
Cumartesi‚ 08 Ağu 2009 | 13:06
Beşiktaş Kulübünün olağan Divan Kurulu Toplantısında konuşan kulüp başkanı Yıldırım Demirören‚ gelecek haftadan itibaren‚ futbol takımının formasının sırtında Kızılay reklamının yer alacağını söyledi.
Yönetim kurulu olarak hedeflerinin sosyal alanda Beşiktaşı bir numara yapmak olduğunu kaydeden Demirören‚ Bunları yaparsak Beşiktaş sevgisini‚ dürüstlüğünü insanlara gösteririz. Beşiktaş gibi bir kulüp senede 2-3 milyon dolar kazanacak diye formasının sırtına reklam almaz. Türk Kızılayının reklamıyla gelecek hafta sahaya çıkacağız. Bu şekilde topluma Kızılayın önemini anlatmak istiyoruz dedi.
-----------------*******
Yeni sezon öncesi Q7 ve Guti transferi ile Türkiye´yi ayağa kaldıran Beşiktaş‚ şimdi de sponsorlar ile bütçesini güçlendirmeyi hedefliyor.
Geçen sene Kızılay ve Mehmetçik Vakfının isimlerini bedelsiz olarak formasına alan Beşiktaş‚ bu sene sırt reklamı için M-Oil firması ile anlaştı.
Geçtiğimiz günlerde hisselerinin % 70´ni Demirören grubunun aldığı M-Oil ile 5 yıllık anlaşma yapan Siyah-Beyazlılar‚ 5 yıl karşılığında stad panoları ve sırt reklamı için toplam 37 trilyon Lira alacak.
Yorumsuz
Fenerbahçe çok kötü bir şey yaptı.
İki takım arasındaki maçların önemini azalttı. Biz Galatasaraylıları rahatlattı.
Şaka yapmıyorum.
Galatasaray-Fenerbahçe dostluk(!) maçını Galatasaraylılar Derneği’nde izledim.
Selçuk oyundan atıldığında Galatasaraylıların yorumu şu oldu: “Bunlar bizi 10 kişi ile bile yenerler.”
Nitekim öyle oldu.
Galatasaray tek kale oynadığı maçı kaybetmeyi başardı.
Ama ilginçtir, Galatasaraylılardan hiçbiri üzülmedi.
Şaka yapmıyorum.
Kimse umursamadı bile.
Bundan birkaç sene önce olsa, Galatasaray, Fenerbahçe maçını kaybetse, millet yemeden içmeden kesilir, yemekler masada kalır, ortalığı derin bir keyifsizlik, tatsızlık bürürdü.
Ama bu kez öyle olmadı.
Maç bitti. Millet biraz Galatasaray’a kızdı. Sonra herkes muhabbetine döndü.
Çünkü Fenerbahçe’ye yenilmek, Galatasaraylılar arasında vakayı adiyeye dönmüştü.
Hep olan ve pek de önemsenecek bir şey değildi.
Eve döndüğümde ben bile maçı hatırlamıyordum.
Normalde uykum kaçar, sinirden uyuyamazdım.
Hiç öyle olmadı.
Yattım uyudum.
Sabah da hiç sinirli uyanmadım.
Fenerbahçeliler bile benimle dalga geçmediler. Çünkü onlar da artık sıkıldılar bizimle dalga geçmekten.
Yazık oldu.
Ben Fenerbahçe’nin yerinde olsam, arada bir Galatasaray’a yenilirim.
Çünkü böyle olunca işin tadı kaçıyor.
Gerçekten.
Fatih Altaylı
İki takım arasındaki maçların önemini azalttı. Biz Galatasaraylıları rahatlattı.
Şaka yapmıyorum.
Galatasaray-Fenerbahçe dostluk(!) maçını Galatasaraylılar Derneği’nde izledim.
Selçuk oyundan atıldığında Galatasaraylıların yorumu şu oldu: “Bunlar bizi 10 kişi ile bile yenerler.”
Nitekim öyle oldu.
Galatasaray tek kale oynadığı maçı kaybetmeyi başardı.
Ama ilginçtir, Galatasaraylılardan hiçbiri üzülmedi.
Şaka yapmıyorum.
Kimse umursamadı bile.
Bundan birkaç sene önce olsa, Galatasaray, Fenerbahçe maçını kaybetse, millet yemeden içmeden kesilir, yemekler masada kalır, ortalığı derin bir keyifsizlik, tatsızlık bürürdü.
Ama bu kez öyle olmadı.
Maç bitti. Millet biraz Galatasaray’a kızdı. Sonra herkes muhabbetine döndü.
Çünkü Fenerbahçe’ye yenilmek, Galatasaraylılar arasında vakayı adiyeye dönmüştü.
Hep olan ve pek de önemsenecek bir şey değildi.
Eve döndüğümde ben bile maçı hatırlamıyordum.
Normalde uykum kaçar, sinirden uyuyamazdım.
Hiç öyle olmadı.
Yattım uyudum.
Sabah da hiç sinirli uyanmadım.
Fenerbahçeliler bile benimle dalga geçmediler. Çünkü onlar da artık sıkıldılar bizimle dalga geçmekten.
Yazık oldu.
Ben Fenerbahçe’nin yerinde olsam, arada bir Galatasaray’a yenilirim.
Çünkü böyle olunca işin tadı kaçıyor.
Gerçekten.
Fatih Altaylı
22 Temmuz 2010 Perşembe
Bir Tek Ay Kaldı
Kendimi Galatasaray taraftarının yerine koyuyorum, rakibimi 10 sene yenemememin verdiği sinir mi daha fazladır yoksa 76 dakika 10 kişi oynayan takımı yenemememin mi daha fazladır karar veremiyorum. Birisi bu işe gerçekten dur demeli, bu kadarı gerçekten çok fazla. Evinde, işinde, sokakta senede 2 defa alaycı bakışlara, ince-kalın dokundurmalara mağruz kalıyor zaten Galatasaray taraftarları, ancak bu kadarı ayıp.
Aslında Fenerbahçe rakibini 10 kişi kalmadan, neredeyse maçın tamamını 10 kişi ile oynamadan yenseydi sanırım bu kadar düşündürücü bir sonuç olmazdı, nitekim bende fazla takılmazdım. Zira hazırlık maçıydı. Ve Fenerbahçe'den de hiçbir ümidim olmadığı gibi farklı bir skorla yenilmesini bekliyordum dahi diyebilirim. Ama yine o nakarat tekrarladı 90 dakika bitiminde;
Fenerbahçe varsa umut vardır.
Uzun süre 10 mücadele etmesi bir yana, transferlerinin çoğu takıma katılmaması sebebiyle Fenerbahçe'nin bu maçta hücum adına yapmak istediklerini anlatmak biraz saçma olacaktır. Yeni bir sistem yerleştirilmeye çalışılınıyorken 3/4 maçta takımın neler yapmak istediğini bütünüyle analiz edecek kapasitede olduğumu düşünmüyorum ki kendisinde böyle bir yetenek gören beri gelsin zaten.
Alışılmış şekilde öne geçince ziyadesiyle geriye yaslandı Fenerbahçe. Aykut Kocaman bunu yapmak istemediklerini - yapmadıklarını - eğer böyle birşey varsa skoru koruma içgüdüsünün buna sebep olduğunu söylüyor ki ; doğrudur , gazozuna maç dahi olsa derbileri kaybetmemeyi alışkanlık haline getirmiş bir Fenerbahçe var senelerdir.
Geçmiş zamanlarda çokça gördüğümüz gibi Fenerbahçe geriye yaslanıp oyunu kendi yarısahasında kabul edince daha önceki hazırlık maçlarında gördüklerimizle bir kıyas yapabiliriz sanırım. Zira bundan önceki hazırlık maçlarında defansın epey öne çekme arzusundaydı Aykut Kocaman'ın Fenerbahçe'si. Bizde burada mevcut oyuncularla bunun zor olacağını dile getirmiştik. Bu suretle defansın iyice arkaya yaslanması mevcut stoper oyuncularının veriminin nasıl bir oyun formatında arttırılacağının güzel bir ispatı oldu. Fenerbahçe'nin mevcut stoperleri ile top rakipteyken sahada dün 10 kişi kaldıktan sonra dizildiğine yakın bir biçimde dizilmesinin doğru olacağını düşünüyorum. Çünkü eldeki stoperler fazlasıyla ağır. Ancak kapalı oynadıklarında ise bir o kadar sağlam... Tabi Bilica'nın fantezi girişimleri haricinde...
Böyle bir diziliş geçmiş yıllarda Fenerbahçe'ye hücum anlamında fazlasıyla sıkıntı vermişti, çünkü kazanılan toplarda patlayacak, kontra yapacak oyuncu sayısı hayli azdı. Ancak topla beraber uçan Stoch ve yine en az onun kadar hızlı olması beklenen Dia ile Fenerbahçe defansı top rakipteyken dün ki gibi kurar ise geçmiş yıllardaki sıkıntısı yaşamayabilir bu sene. Ötesinde bir düşünce ile elbette hücum anlamında daha etkili olunacaktır ancak defans anlamında ciddi sıkıntılar yaşanması muhtemeldir.
İlhan Eker ilk üç maçtaki performansı ile negatif düşünceler uyandırmıştı kafamda, dün oynanan oyun ve yapılmaya çalışılan savunmada önemli bir rol oynadı. Ağır olduğu ortada ancak topları karşılamada iyi gibi. Sol ayak olması bir avantaj ancak ağır vücudu çalım yemeye çok müsait ki dönüşlerde de sıkıntı yaşayacak gibi. Kısacası o da geniş alan stoperi değil. Burada durup bir düşünmek gerek sanırım, eldeki tüm oyuncular kapalı alanda etkiliyken, takımı modernize etme düşüncesi taşınırken neden gelen oyuncununda eldekilerle benzer özellikler taşıdığı üzerine...
Galatasaray cephesinde ilk yarı yokları oynayan Serdar Özkan ikinci yarı skor üretmek adına çabaladı ancak gerek çalım sevdası gerek altyapı eksikliği bu çabalarını sonuçsuz bıraktı. Senelerdir aşamadığı bir takım şeyler var, yeteneğine yazık ediyor. Keza Arda'nın da ceza sahasının solunda aldığı topta bitirici hamleyi yapması gerekirken topa basıp geriye dönmesi altyapı hususunda Türkiye'nin şuan en zeki oyuncusunun dahi ne denli eksik olduğunu gösteriyor benim için. Oğuz Çetin'in İspanya maçından sonra Arda için söyledikleri daha iyi anlaşılmıştır o pozisyon sonrasında. Tabi hatırlayan varsa...
Galatasaray cephesinde Mehmet Batdal'ı da epey beğendiğimi söyleyebilirim. Galatasaray'a 6/7 ekstra puan kazandıracaktır bu sene. Sene sonunda kendisinin verdiklerini klubüne verilen para ile mukayese ettiğimizde çok karlı bir iş yapıldığı ortaya çıkacaktır. Bunu Galatasaray'ın senelerdir ne yaptığını bilmeyen, oyun sıkıştığında topu sürekli rakip ceza sahasına indirmeye çalışan karakterinden dolayı söylüyorum elbet ancak Mehmet tek meziyetinin bölge hakimiyeti olmadığını ara ara gösterdi dün akşam. Uzun boyuna rağmen soldan çektiği ve Volkan'ın elinde eriyen top dahi topla arasının boyuna rağmen gayet iyi olduğunun göstergesi oldu benim için.
Tekrar Fenerbahçe'ye dönersek,Bilica'nın sıkıntısının ne olduğunu hala çözebilmiş değilim. Her maç ortalığı karıştırmak için ne gerekiyorsa yapıyor. Spor ahlakından ciddi yoksun olduğunu düşünüyorum. Tamam, kimi oyuncular aşırı hırslıdır, kimisi kazanmak adına her türlü pisliği yapabilir de ayrı birşey Bilica'da ki.
Son olarak Cristian'a değinmek istiyorum. Selçuk oyundan atıldıktan sonra Selçuk ile oynarken kattığının çok daha fazlasını kattı Fenerbahçe'ye. Kendisi hakkında yazdığım ''4/2/3/1'in çapası değil, 4/3/3'ün göbeğindeki defansif orta sahası ''satırlarını bir kez daha doğruladı gözümde. Alex varken, Emre ile oynadığında hiçbir zaman dün ki kadar oyunun içine giremiyor Cristian. Bunun yanında Emre'yi de epey zorluyor. Benim için 6 yabancı hakkının olduğu bir ortamda performansı kafa karıştırmaya devam ediyor. Zira ısrarla Fenerbahçe Alex ve iki tane saf kanat ile oynayacaksa oradaki oyuncunun fizik ve sertlik olarak daha üst seviyede olması gerektiğini düşünüyorum. Buradan Cristian'ı beğenmediğim anlamı çıkmasın, anlatmak istediğim sadece kimi oyuncuların kimi sistemlerde yapabileceğinin azını yapıp , potansiyelini kullanamadığı üzerinedir.
Başlıkla bitirelim bu maç yazısını da.. Bir tek ay kaldı gerçekten...
Hoşgeldin
Bakıyorum da Takım Kaptanı blogunun sahini Adem ÖZTÜRK'ü yerden şut üstten aut bünyesine katalı 1 hafta olmasına rağmen bir hoşgeldin mesajı yayınlamayı akıl edememişiz. Ama o sürekli takipçisi olduğu Fransa Ligi'nden yapılan transfer hakkında bir mesaj atarak hoşbulduk demiş bile.
Bundan sonra Fransa Ligi ve bu ligdeki kıymetli oyuncular ile alakalı ziyadesiyle mesaj bulacaksınızdır diye tahmin ediyorum. Ve kendisine hoşgeldin diyorum.
Bundan sonra Fransa Ligi ve bu ligdeki kıymetli oyuncular ile alakalı ziyadesiyle mesaj bulacaksınızdır diye tahmin ediyorum. Ve kendisine hoşgeldin diyorum.
21 Temmuz 2010 Çarşamba
İssiar Dia Fenerbahçede
Transfer dönemlerin için keşke bir makine icat edilse ve taraftarın kafasından geçenleri okuyabilsek. Yıllarca yıldız transferlerinden sonra "Bu takıma sönmüş, buraya yatmaya gelen adam getirmeyin" diye serzenişler duyulur. 30-35 yaş arası oyunculara milyon euroların verilmesi eleştirilir.
Genç ve adı bilinmeyen bir oyuncu transfer edilir başkasının bonusu denir. Genç oyuncu almanın bir risk olduğu falan filan sözlerini duyarız.
Bunda suç taraftar kadar medyada görünen işi gücü sadece ligimizdeki karmaşa ve aptallıklarından beslenen çakarlar, enginlerinde suçu var. Futbol yorumculuğunu sadece lige, onu da oyunun kendisine değil dış etkenleri ve gerilime indirgeyenler utansın.
Dia'yı kanal A izleyicileri ve Fransa da yaşayan gurbetçi futbolseverler dışında tanıyan çok yoktur. Bir kere takımın en büyük eksikliği olarak göze çarpan öne geçildiğinde hızlı kontra işini Stoch ve Dia alınarak çözmüş bulunuyor Aykut hoca.
Afrikalı olması kafalarda soru işareti olsa da aslında oyuncunun geçmişine bakılırsa karşımıza tam tersi rakamlar çıkıyor. Takımının senede oynadığı maçların nerede ise tamamına yakınında görev almış, alt yapısı Fransız akademisi görmüş bir Senegalliden bahsediyoruz.
Alt yapı takımlarında Fransa milli takımı için oynasa da sonradan Senegalli tercih etmesini "kalbinin sesi" olarak yorumlamış buda aslında önemli bir parantez olabilir.
Burun bükenlerin ilk 3-5 hafta içinde süper adam, uçup gidiyor. Tebrikler yönetim laflarını bolca duyacağımı düşünüyorum fakat burada da bir sorun ortaya çıkacak şöyle ki Dia aynı performans düzeyini koruyabilen bir oyuncu değil. Maçtan maça bazen de maçın devrelerinde bile farklı oyuncuyu izliyormuş hissine kapılacağız.
Kendini sürekli geliştiren, güçlü kuvvetli ve kendi karakteri olan iyi bir oyuncu transfer edildi. Konuşulan ücretler doğru ise(6,5 milyon Euro) son iki senedir çıkış yakalamış ve gelişmeye açık bir oyuncu makul paralara alındı.
Seneye bu ligde iki hızlı kanat oyuncusuna sahip Fenerbahçe seyredeceğiz, üstelik kanatları maç içinde sürekli yer değiştiren daha fazla koşan daha fazla ısıran.
Genç ve adı bilinmeyen bir oyuncu transfer edilir başkasının bonusu denir. Genç oyuncu almanın bir risk olduğu falan filan sözlerini duyarız.
Bunda suç taraftar kadar medyada görünen işi gücü sadece ligimizdeki karmaşa ve aptallıklarından beslenen çakarlar, enginlerinde suçu var. Futbol yorumculuğunu sadece lige, onu da oyunun kendisine değil dış etkenleri ve gerilime indirgeyenler utansın.
Dia'yı kanal A izleyicileri ve Fransa da yaşayan gurbetçi futbolseverler dışında tanıyan çok yoktur. Bir kere takımın en büyük eksikliği olarak göze çarpan öne geçildiğinde hızlı kontra işini Stoch ve Dia alınarak çözmüş bulunuyor Aykut hoca.
Afrikalı olması kafalarda soru işareti olsa da aslında oyuncunun geçmişine bakılırsa karşımıza tam tersi rakamlar çıkıyor. Takımının senede oynadığı maçların nerede ise tamamına yakınında görev almış, alt yapısı Fransız akademisi görmüş bir Senegalliden bahsediyoruz.
Alt yapı takımlarında Fransa milli takımı için oynasa da sonradan Senegalli tercih etmesini "kalbinin sesi" olarak yorumlamış buda aslında önemli bir parantez olabilir.
Burun bükenlerin ilk 3-5 hafta içinde süper adam, uçup gidiyor. Tebrikler yönetim laflarını bolca duyacağımı düşünüyorum fakat burada da bir sorun ortaya çıkacak şöyle ki Dia aynı performans düzeyini koruyabilen bir oyuncu değil. Maçtan maça bazen de maçın devrelerinde bile farklı oyuncuyu izliyormuş hissine kapılacağız.
Kendini sürekli geliştiren, güçlü kuvvetli ve kendi karakteri olan iyi bir oyuncu transfer edildi. Konuşulan ücretler doğru ise(6,5 milyon Euro) son iki senedir çıkış yakalamış ve gelişmeye açık bir oyuncu makul paralara alındı.
Seneye bu ligde iki hızlı kanat oyuncusuna sahip Fenerbahçe seyredeceğiz, üstelik kanatları maç içinde sürekli yer değiştiren daha fazla koşan daha fazla ısıran.
20 Temmuz 2010 Salı
Belçika Kampının Ardından
Yaşanabilecek en büyük travmalardan biri ile biten sezon, ardından günlerce süren belirsizlik...
Hemen hemen tüm Fenerbahçe'lilerin tahmin ettiği gibi, birkez daha belkide kendisine çok şeyler katacak devrimi yapamayarak başladı yeni sezona Fenerbahçe. Aziz Yıldırım'ın kendini ve Fenerbahçe'yi başarılı olarak gördüğü bir sezonun ardından Alman Teknik Drektör C. Daum ile başarısız olduğu gerekçesi ile yollar ayrıldı. Akabinde ise Teknik Direktör koltuğuna geçtiğimiz sezonun sportif direktörü Aykut Kocaman oturdu.
Dik duruşu ve şeffaflığı bir yana spor adamı kimliği ile gerek sportif direktörken gerek teknik direktörlüğe oturduğundan beri Fenerbahçe'nin eksiklerini çok iyi etüd etmiş bir görüntü sergiledi Aykut Kocaman. Geçmiş teknik direktörlük dönemlerinden de hatırlanacağı gibi topa sahip olmayı esas amaç olarak benimseyen Aykut Kocaman, açıklamalarında bu düşüncesini tempo ve hızla birleştirerek Fenerbahçe'yi senelerdir oynadığı oyunun dışına çıkarma isteğinde olduğunu gösterdi.
Söylenenler ışığında Belçika kampı değerlendirme yapmak için erken olmak ile beraber sadece oyuncuların yerleştirilmeye çalışılan düşünceyi ne derece ve ne hızda benimseyeceklerinin anlaşılması adına önemli bir kamptı. Yine yeni transferlerinde isabet oranı hakkında yorum yapmak için erken olsa da genel olarak oyun karakterleri üzerine birtakım şeyler karalamak için, Fenerbahçe'ye neler verebileceklerine dair öngörüde bulunmak için güzel bir fırsattı.
Gökhan Gönül ve Diego Lugano gibi , senelerdir takımın en önemli dişlilerinden olma başarısı gösteren oyuncuların yanında Mehmet Topuz , Özer Hurmacı ve bağırsak enfeksiyonu geçirip İstanbul'a dönen Emre Belözoğlu'nun olmayışı yerleştirilmeye çalışılan yeni bir düşüncenin olduğu ortamda ileriye dönük olarak sıkıntı yaratabilecek bir konu. Zira söz konusu oyuncular sezonun en ciddi çalışılması gereken zamanlarını büyük ölçüde kaçırdıkları gibi uygulanması düşünülen yeni oyun anlayışının başından itibaren sisteme dahil olmadıkları için sistemin uygulanma süresi epey uzayacaktır. Zira bu oyuncuların en az 4'ü direkt oyuncuydu geçen sene Fenerbahçe'de... Bunun yanında Fenerbahçe için büyük önem taşıyan bu oyuncuların olmaması hazırlık maçlarında ciddi sıkıntılar yaşnmasına sebep oldu.
Alex'in olmadığı müsabakalarda Barcelona dizilişinde 4/3/3 oynamaya çalışan Aykut Kocaman'ın Fenerbahçe'si genel olarak sonradan oynayan 11'e dahil olan Alex varken olduğu gibi sahayı parselleme, oyunu kontrol altına alma gibi konularda ciddi sıkıntı yaşadı bu hazırlık kampında. Kimi oyuncuların böylesine makine düzeninde işlemesi gereken bir sisteme uyumlarının çok zor olacağı gözüktü. Ortasahada eksiltilen bir oyuncunun forvete takviyesi doğal olarak oyunu daraltmak ve rakibi baskı altına almak için stoper oyuncularının kale ile arasındaki mesafenn geçtiğimiz sezonlarda alıştığımızın 2 katına kadar çıkmasına sebep oluyor ki ne yeni transfer İlhan Eker ne de Fabio Bilica genel görüntüleri itibari ile önde yakalandıklarında büyük sıkıntılar çektiler. Yine yeni bir sistemin uygulanmaya çalışılması sebebiyle özellikle takımın ortasaha ve defansının göbek mevkisinde girilecek kademeler yıllardır süregelen oyun formatının etkisi ile son derece aksak bir görüntü çizdi. Bunun sonucunda geçtiğimiz sezonun son 10 maçında sadece 1 gol yiyen Fenerbahçe 3 maçta 7 gol gördü kalesinde.
Senelerdir uygulanan oyun formatının dışına çıkılmaya çalışılması ve sakatlıkların bolluğu sebebiyle verimsiz geçen kamp dönemini daha da verimsizleştiren ise Şampiyonlar Ligi ön elemesine sayılı günler kala hala transferlerinin takıma katılmaması oldu. Yeni gelecek oyunculardan farklı bir ülkeye, farklı bir kültüre, farklı bir takıma, farklı bir oyun düzenine bu kadar kısa sürede alışmalarını beklemek hayalcilikten dahi öte. Bu sebeple geçtiğimiz sezon ''vizyonu dar, hedefi küçük'' şeklinde sürekli eleştirilen Daum'u gönderenlerin vizyonlarının ne denli geniş olduğunu tartışmak ise olayın farklı bir boyutu. Bu takım son 6/7 sezondur ilk 6'da hemen hemen her sırayı aldı. Bazen uluslararası turnuvalar düzenlendi bazen ise sezon sonları boş geçti... Dış faktörler sürekli değişkenlik gösterirken değişmeyen tek şeyin transferlerin bitme tarihinin en erken Ağustos olması son derece düşündürücü. Yine dediğimiz gibi hedeften, vizyondan bahsederken ön eleme kapıdayken transferlerin hala belli olmaması ise daha da düşündürücü...
Kampta parlayan sürpriz bir isim olmasada Okan Alkan'ın bulduğu kısa sürede göstermeye çalıştıkları dikkat çekiciydi. Fenerbahçe hiçbir zaman şahit olmadığım bir şekilde altyapısından gelen kaliteli oyuncularla yürüyebilir geleceğe. Zira A takım ile Belçika kampına dahil edilen oyuncular Okan Alkan ve Gökay İravul'dan ibaret değil. Yine A2 takımında da bir üst kademeye her an çıkabilecek oyuncular mevcut. Abdülkadir Kayalı ve Onur Karakabak'ın da kira sürelerinin önümüzdeki sezon biteceği düşünülürse bu sezonun kazasız atlatılması durumunda bu genç oyuncuların oynaması için çok sağlıklı bir ortam oluşacağı aşikar...
Kampta öne diğer isimler iştahlarıyla Caner Erkin ve Miroslav Stoch'tu. Ancak onlar için daha detaylı değerlendirmeyi Fenerbahçe forması ile daha fazla maça çıktıklarında yapmayı uygun gördüğümden şuan için birşey yazamayacağım. Umarım yeni Teknik Direktörü ve yeni genç oyuncuları ile atılmaya çalışılan temel, yerleştirilmeye çalışılan düşünce; Fenerbahçe için parlak ve başarılarla dolu bir geleceğe atılan ilk adım olur.
Hemen hemen tüm Fenerbahçe'lilerin tahmin ettiği gibi, birkez daha belkide kendisine çok şeyler katacak devrimi yapamayarak başladı yeni sezona Fenerbahçe. Aziz Yıldırım'ın kendini ve Fenerbahçe'yi başarılı olarak gördüğü bir sezonun ardından Alman Teknik Drektör C. Daum ile başarısız olduğu gerekçesi ile yollar ayrıldı. Akabinde ise Teknik Direktör koltuğuna geçtiğimiz sezonun sportif direktörü Aykut Kocaman oturdu.
Dik duruşu ve şeffaflığı bir yana spor adamı kimliği ile gerek sportif direktörken gerek teknik direktörlüğe oturduğundan beri Fenerbahçe'nin eksiklerini çok iyi etüd etmiş bir görüntü sergiledi Aykut Kocaman. Geçmiş teknik direktörlük dönemlerinden de hatırlanacağı gibi topa sahip olmayı esas amaç olarak benimseyen Aykut Kocaman, açıklamalarında bu düşüncesini tempo ve hızla birleştirerek Fenerbahçe'yi senelerdir oynadığı oyunun dışına çıkarma isteğinde olduğunu gösterdi.
Söylenenler ışığında Belçika kampı değerlendirme yapmak için erken olmak ile beraber sadece oyuncuların yerleştirilmeye çalışılan düşünceyi ne derece ve ne hızda benimseyeceklerinin anlaşılması adına önemli bir kamptı. Yine yeni transferlerinde isabet oranı hakkında yorum yapmak için erken olsa da genel olarak oyun karakterleri üzerine birtakım şeyler karalamak için, Fenerbahçe'ye neler verebileceklerine dair öngörüde bulunmak için güzel bir fırsattı.
Gökhan Gönül ve Diego Lugano gibi , senelerdir takımın en önemli dişlilerinden olma başarısı gösteren oyuncuların yanında Mehmet Topuz , Özer Hurmacı ve bağırsak enfeksiyonu geçirip İstanbul'a dönen Emre Belözoğlu'nun olmayışı yerleştirilmeye çalışılan yeni bir düşüncenin olduğu ortamda ileriye dönük olarak sıkıntı yaratabilecek bir konu. Zira söz konusu oyuncular sezonun en ciddi çalışılması gereken zamanlarını büyük ölçüde kaçırdıkları gibi uygulanması düşünülen yeni oyun anlayışının başından itibaren sisteme dahil olmadıkları için sistemin uygulanma süresi epey uzayacaktır. Zira bu oyuncuların en az 4'ü direkt oyuncuydu geçen sene Fenerbahçe'de... Bunun yanında Fenerbahçe için büyük önem taşıyan bu oyuncuların olmaması hazırlık maçlarında ciddi sıkıntılar yaşnmasına sebep oldu.
Alex'in olmadığı müsabakalarda Barcelona dizilişinde 4/3/3 oynamaya çalışan Aykut Kocaman'ın Fenerbahçe'si genel olarak sonradan oynayan 11'e dahil olan Alex varken olduğu gibi sahayı parselleme, oyunu kontrol altına alma gibi konularda ciddi sıkıntı yaşadı bu hazırlık kampında. Kimi oyuncuların böylesine makine düzeninde işlemesi gereken bir sisteme uyumlarının çok zor olacağı gözüktü. Ortasahada eksiltilen bir oyuncunun forvete takviyesi doğal olarak oyunu daraltmak ve rakibi baskı altına almak için stoper oyuncularının kale ile arasındaki mesafenn geçtiğimiz sezonlarda alıştığımızın 2 katına kadar çıkmasına sebep oluyor ki ne yeni transfer İlhan Eker ne de Fabio Bilica genel görüntüleri itibari ile önde yakalandıklarında büyük sıkıntılar çektiler. Yine yeni bir sistemin uygulanmaya çalışılması sebebiyle özellikle takımın ortasaha ve defansının göbek mevkisinde girilecek kademeler yıllardır süregelen oyun formatının etkisi ile son derece aksak bir görüntü çizdi. Bunun sonucunda geçtiğimiz sezonun son 10 maçında sadece 1 gol yiyen Fenerbahçe 3 maçta 7 gol gördü kalesinde.
Senelerdir uygulanan oyun formatının dışına çıkılmaya çalışılması ve sakatlıkların bolluğu sebebiyle verimsiz geçen kamp dönemini daha da verimsizleştiren ise Şampiyonlar Ligi ön elemesine sayılı günler kala hala transferlerinin takıma katılmaması oldu. Yeni gelecek oyunculardan farklı bir ülkeye, farklı bir kültüre, farklı bir takıma, farklı bir oyun düzenine bu kadar kısa sürede alışmalarını beklemek hayalcilikten dahi öte. Bu sebeple geçtiğimiz sezon ''vizyonu dar, hedefi küçük'' şeklinde sürekli eleştirilen Daum'u gönderenlerin vizyonlarının ne denli geniş olduğunu tartışmak ise olayın farklı bir boyutu. Bu takım son 6/7 sezondur ilk 6'da hemen hemen her sırayı aldı. Bazen uluslararası turnuvalar düzenlendi bazen ise sezon sonları boş geçti... Dış faktörler sürekli değişkenlik gösterirken değişmeyen tek şeyin transferlerin bitme tarihinin en erken Ağustos olması son derece düşündürücü. Yine dediğimiz gibi hedeften, vizyondan bahsederken ön eleme kapıdayken transferlerin hala belli olmaması ise daha da düşündürücü...
Kampta parlayan sürpriz bir isim olmasada Okan Alkan'ın bulduğu kısa sürede göstermeye çalıştıkları dikkat çekiciydi. Fenerbahçe hiçbir zaman şahit olmadığım bir şekilde altyapısından gelen kaliteli oyuncularla yürüyebilir geleceğe. Zira A takım ile Belçika kampına dahil edilen oyuncular Okan Alkan ve Gökay İravul'dan ibaret değil. Yine A2 takımında da bir üst kademeye her an çıkabilecek oyuncular mevcut. Abdülkadir Kayalı ve Onur Karakabak'ın da kira sürelerinin önümüzdeki sezon biteceği düşünülürse bu sezonun kazasız atlatılması durumunda bu genç oyuncuların oynaması için çok sağlıklı bir ortam oluşacağı aşikar...
Kampta öne diğer isimler iştahlarıyla Caner Erkin ve Miroslav Stoch'tu. Ancak onlar için daha detaylı değerlendirmeyi Fenerbahçe forması ile daha fazla maça çıktıklarında yapmayı uygun gördüğümden şuan için birşey yazamayacağım. Umarım yeni Teknik Direktörü ve yeni genç oyuncuları ile atılmaya çalışılan temel, yerleştirilmeye çalışılan düşünce; Fenerbahçe için parlak ve başarılarla dolu bir geleceğe atılan ilk adım olur.
17 Temmuz 2010 Cumartesi
İnternacional'de Transfer Günleri
Gazeteleri karıştırırken şöyle bir haber gördüm, Dalton Fluminense ile sözleşme yenilemeyip İnternacional'a transfer oldu. U-20 Brezilya milli takımda Rafael Tolai ile iyi maçlar çıkarmışlardı. Hatta birazda Rafael'in gölgesinde kalmıştı fakat sağlam bir defans oyuncusu izlenimi bırakmıştı.
Bedavaya daha büyük bir vitrine çıkma şansı eline geçince de bu fırsatı geri tepmedi. Düşmemeye oynayan takımdan şampiyonluk adaylarından birine geçmek zaten büyük bir adım bununla birlikte ilk açıklamasında amacının 2014 Dünya Kupasında milli takımda oynamak olduğunu söylemiş.
Çok hareketli bir transfer sezonu geçiren İnternacional’den tek haber bu değil. U-20 şampiyonasın da birçok büyük takımın ilgi alanına giren Walter'da avrupa'ya giriş için belki de en doğru kulübe kapağı attı. Porto genç golcünün %50 bonservisine 4 milyon Euro ödedi, sakatlık sonrası tekrar eski performansına ulaşırsa 4-5 kat değerlenecek bir yatırım aslında.
Takımdan ayrılanlar sadece Walter ile sınırlı değil, son senelerde yetişmiş en önemli orta alan oyuncularından biri olan Sandro da 10 milyon Euro gibi bir rakama Tottenham yolunu tuttu. İngiliz futboluna uyum sağlar ise yeni bir Gilberto Silva performansı seyredebiliriz.
Gidenler kadar Dalton dışında gelen bir kaç yeni isimde var. Gelenlerden kayda değer iki isim var, ikisi de kulübün alt yapısından yetişmiş ve ispanyanın büyük takımlarına transfer olmuş isimler. Biri Valencia kaleci Renan diğeri ise eski Real Betisli Rafael Sobis.
Bu isimlerin dışında takımın en değerli ismi hala kadroda, Guiliano içinde birçok büyük kulübün talip olduğu konuşuluyor. Bakalım genç süper yıldız adayı önümüzdeki sene nerede seyredeceğiz.
Bedavaya daha büyük bir vitrine çıkma şansı eline geçince de bu fırsatı geri tepmedi. Düşmemeye oynayan takımdan şampiyonluk adaylarından birine geçmek zaten büyük bir adım bununla birlikte ilk açıklamasında amacının 2014 Dünya Kupasında milli takımda oynamak olduğunu söylemiş.
Çok hareketli bir transfer sezonu geçiren İnternacional’den tek haber bu değil. U-20 şampiyonasın da birçok büyük takımın ilgi alanına giren Walter'da avrupa'ya giriş için belki de en doğru kulübe kapağı attı. Porto genç golcünün %50 bonservisine 4 milyon Euro ödedi, sakatlık sonrası tekrar eski performansına ulaşırsa 4-5 kat değerlenecek bir yatırım aslında.
Takımdan ayrılanlar sadece Walter ile sınırlı değil, son senelerde yetişmiş en önemli orta alan oyuncularından biri olan Sandro da 10 milyon Euro gibi bir rakama Tottenham yolunu tuttu. İngiliz futboluna uyum sağlar ise yeni bir Gilberto Silva performansı seyredebiliriz.
Gidenler kadar Dalton dışında gelen bir kaç yeni isimde var. Gelenlerden kayda değer iki isim var, ikisi de kulübün alt yapısından yetişmiş ve ispanyanın büyük takımlarına transfer olmuş isimler. Biri Valencia kaleci Renan diğeri ise eski Real Betisli Rafael Sobis.
Bu isimlerin dışında takımın en değerli ismi hala kadroda, Guiliano içinde birçok büyük kulübün talip olduğu konuşuluyor. Bakalım genç süper yıldız adayı önümüzdeki sene nerede seyredeceğiz.
Etiketler:
Guiliano,
İnternacional,
Rafael Sobis,
Renan,
Sandro,
Walter
10 Temmuz 2010 Cumartesi
Ricardo Quaresma ve Lorik Cana
Quaresma transferi yoğun zamanımıza rastgeldiği için kendisine yönelik bir mesaj atamadık vakt-i zamanında. Galatasaray'da Quaresma gibi takımıma alınmasını iki seneden beri istediğim lider bir oyuncu alınca aradan ikisini de çıkartayım dedim.
Quaresma'nın nesini anlatayım bilemiyorum. Birazcık futbol takip eden herkes nasıl sıradışı bir yetenek olduğunu bilir zaten. Ancak benim için yeri fazlasıyla özel..Benim '' İzlemekten keyif duyduklarım'' sıralamamda ilk 3 tedir mesela... Sadece bu sebeple dahi Beşiktaş maçı kaçırmamak için ekstra çaba sarfedilir bu sene. Nitekim İnönü'ye de gidilir... '' Beşiktaş'ta oynar mı, oynamaz mı '' tartışmalarına hiç girmeyeceğim, beni oynamaması için ikna edecek tek bir sebep yok çünkü. Olsa da ilgilenmiyorum, futbolu seviyorum...
Cana transferi ise ikinci darbe oldu. Senelerdir Fenerbahçe forması altında görmek istediğim, tartıştığım insanların gelmemesi adına '' Adam İngiltere'de oynuyor, neden gelsin Türkiye'ye '' gibi abuk subuk sebepler ürettiği ve hepsinden önemlisi Galatasaray'ın Mehmet Topal'ın yokluğunda Mustafa Sarp'ın çapsız futboluna muhtaç kalmaması için yapılması gerekilen bir transferdi, nitekim yapıldı da. Rijkaard'ın sistemi işlemesi için Elano gidecekse bir sağ bir de sol iç, Elano kalacaksa ise bir adet sol iç gerekiyor ama bu da Galatasaray'ın derdi olsun, beni alakadar etmiyor tabii... Oldum olası taptığım '' lider oyuncu'' sınıfının değerli bir üyesidir Cana. Bir oyuncu her gittiği takımda lider olmayı beceriyorsa, lider olarak kabul görüyorsa ziyadesiyle kalitelidir zaten... Saha içindeki çılgınlığını, oynadığı kasap havasını her zaman çok sevmişimdir. Keşke sarının yanına lacivert koysaydı ancak iyi oldu yanıbaşımıza gelmesi, şimdi sabırsızlıkla ruh ikizlerinin buluşmasını beklemek kaldı bize...
Lugano VS Cana
Sözün özü şudur ki Galatasaray'da, Beşiktaş'ta kendi sistemleri içinde bence iş yapmaları kuvvetle muhtemel isimler alıyorlar. Bu ligin daha iyi yerlere gelmesi için bu transferlerden daha iyileri yapılamazdı. Yaprak kımıldamayan bir klubün destekçileri olarak bize de tebrik etmek düşer.
Quaresma'nın nesini anlatayım bilemiyorum. Birazcık futbol takip eden herkes nasıl sıradışı bir yetenek olduğunu bilir zaten. Ancak benim için yeri fazlasıyla özel..Benim '' İzlemekten keyif duyduklarım'' sıralamamda ilk 3 tedir mesela... Sadece bu sebeple dahi Beşiktaş maçı kaçırmamak için ekstra çaba sarfedilir bu sene. Nitekim İnönü'ye de gidilir... '' Beşiktaş'ta oynar mı, oynamaz mı '' tartışmalarına hiç girmeyeceğim, beni oynamaması için ikna edecek tek bir sebep yok çünkü. Olsa da ilgilenmiyorum, futbolu seviyorum...
Cana transferi ise ikinci darbe oldu. Senelerdir Fenerbahçe forması altında görmek istediğim, tartıştığım insanların gelmemesi adına '' Adam İngiltere'de oynuyor, neden gelsin Türkiye'ye '' gibi abuk subuk sebepler ürettiği ve hepsinden önemlisi Galatasaray'ın Mehmet Topal'ın yokluğunda Mustafa Sarp'ın çapsız futboluna muhtaç kalmaması için yapılması gerekilen bir transferdi, nitekim yapıldı da. Rijkaard'ın sistemi işlemesi için Elano gidecekse bir sağ bir de sol iç, Elano kalacaksa ise bir adet sol iç gerekiyor ama bu da Galatasaray'ın derdi olsun, beni alakadar etmiyor tabii... Oldum olası taptığım '' lider oyuncu'' sınıfının değerli bir üyesidir Cana. Bir oyuncu her gittiği takımda lider olmayı beceriyorsa, lider olarak kabul görüyorsa ziyadesiyle kalitelidir zaten... Saha içindeki çılgınlığını, oynadığı kasap havasını her zaman çok sevmişimdir. Keşke sarının yanına lacivert koysaydı ancak iyi oldu yanıbaşımıza gelmesi, şimdi sabırsızlıkla ruh ikizlerinin buluşmasını beklemek kaldı bize...
Lugano VS Cana
Sözün özü şudur ki Galatasaray'da, Beşiktaş'ta kendi sistemleri içinde bence iş yapmaları kuvvetle muhtemel isimler alıyorlar. Bu ligin daha iyi yerlere gelmesi için bu transferlerden daha iyileri yapılamazdı. Yaprak kımıldamayan bir klubün destekçileri olarak bize de tebrik etmek düşer.
9 Temmuz 2010 Cuma
Orhan Gülle Röportajı
Orhan Gülle röportajı
Beşiktaş'ın kaçırdığı yıldız!
Beşiktaş genç bir yeteneğini elinden kaçırdı. Son 4 yılını Beşiktaş alt yapısında geçiren ve amatör olmasına rağmen Ümit Milli Takım'da da forma giyen Orhan Gülle artık teknik direktörlüğünü Tolunay Kafkas'ın yaptığı Gaziantepspor'da. 8 ay içinde U-17, U-18, U-19 ve Ümit Milli Takım'da görev yaparak farklı bir rekora da imza atan Gülle, editörümüz Hilmi Sever'in sorularını yanıtladı ve çok çarıpcı açıklamalarda bulundu.
Geçtiğimiz yıllarda İngiltere Premier Ligi takımları olan Aston Villa ve West Ham'dan da teklifler alan ancak bazı sorunlar nedeniyle transferi gerçekleşmeyen genç yıldız, Ocak ayında U-18 Milli Takım ile Rusya'da düzenlenen özel turnuvada en iyi orta saha oyuncusu seçilerek kalitesini ortaya koydu.
Beşiktaşlı yöneticilerin profesyonel yapmayı çok geç aklına getirdiği Gülle, geçtiğimiz aylarda takımdan ayrılma kararı aldı, bu kararından sonra genç oyuncuya 6 Süper Lig ve 3 Bank Asya takımından teklif geldi. Bu teklifler ve taraftarlardan da gelen baskılar sonrasında elindeki oyuncunun değerini anlayan siyah-beyazlı yönetim, Orhan'a takımda kalması için teklifte bulundu ancak artık çok geçti. Çünkü Orhan, Beşiktaş'tan ayrılma kararını vermiş ve profesyonel olarak futbol oynayacağı bir takıma gitmeyi kafasına koymuştu. Orhan kararından dönmeyerek genç oyunculara verdiği önemle dikkat çeken Tolunay Kafkas'ın yeni takımı Gaziantepspor'un teklifini kabul etti.
Fiziği ve topa hakimiyetiyle dikkat çeken Orhan, önümüzdeki yıllarda adından sıkça söz ettireceğe benziyor.
Şimdi bu röportajla sizleri başbaşa bırakıyoruz...
-Futbola nasıl başladın? Senden kısaca dinleyebilir miyiz?
"1992 Trabzon doğumluyum. 4 kardeşim. Futbola İstanbul'daki amatör takım Esenlerspor'da başladım ve 4 sene burada oynadım. Daha sonra Beşiktaş'ın izleme komitesideki isimleri beni takip ettikten sonra beğendiler ve antrenmanlara çağırdılar. Çıktığım antrenmanlarda beğenildim ve Beşiktaş lisansımı aldı. 14 yaşında Beşiktaş'ın yıldız takımına geçtim daha sonra 1,5 sene PAF takım ve geçtiğimiz sezon da A2 takım forması giydim. Şimdi Gaziantepspor'la anlaştım ve çok mutluyum."
-Tam olarak mevkiin ön libero mu?
"Genellikle ön libero oynuyorum ama aynı zamamda teknik de bir oyuncuyum. Bu nedenle tam mevkii mi orta sahanın ortası olarak söyleyebilirim."
XAVI VE INIESTA
-Öne çıkan özelliklerin neler?
"Fiziğimin iyi olduğunu tüm hocalarım söylüyor. Orta sahanın ortasında oynuyorum, teknik bir oyuncuyum, şutlarım iyidir, topu oyuna etkili sokabiliyorum, hava toplarında da iyiyim ve iki ayağımı da kullanabiliyorum. Çağdaş bir orta saha oyuncusunun sahip olması gereken özellikleri taşıdığımı düşünüyorum. Oyunun iki yönünü de rahat bir şekilde oynayabiliyorum. Yalnızca biraz ağır olduğumu ve çabuklaşmam gerektiğini biliyorum, bu eksikliğimi de çalışarak giderebilirim."
-Beğendiğin oyuncular kimler? Özellik olarak benzetildiğin bir isim var mı?
"Türkiye'de yok ama Barcelona forması giyen Xavi ve Iniesta'yı kendime örnek alıyorum. Fizik olarak Gerrard ve Lampard'a benzetiliyorum, ikisi arasında Gerrard'ı daha çok beğeniyorum. Ama dediğim gibi örnek aldığım isimler Xavi ve Iniesta."
ERTUĞRUL SAĞLAM VE MUSTAFA DENİZLİ FARKI...
-Beşiktaş alt yapısında gençlere ilgi ve alaka nasıl?
"İlk PAF Takıma çıktığım dönemde, Ertuğrul Hoca A Takımın başındaydı ve ilgi alaka son derece iyiydi. Ertuğrul Hoca oyuncu yeteneği ve çalışmasına bakmaksınız her 2 haftada bir 2 oyuncuyu A Takım ile antrenmanlara çıkartıp durumlarına bakıyordu. Bu bizleri çok teşvik ediyordu. Ertuğrul Hoca gidip, Mustafa Hoca takımın başına geldikten sonra alt yapıya ilgi tamamen kesildi diyebilirim. Her türlü başarıyı elde etmemize rağmen alt yapıya ilgi gösterilmedi. Bu kadar başarıya rağmen, hiçbir arkadaşımızın A Takıma yükselememesi biz genç oyuncuları umutsuzluğa itiyordu."
-Beşiktaş A Takımı ile antrenmanlara hiç çıktın mı?
"Ertuğrul Sağlam döneminde Necip Uysal A Takım'daydı, Rıdvan da Mustafa Denizli döneminde Karşıyaka'dan transfer olmuştu. Bu dönemde Ümit Milli Takım ile Akdeniz Oyunları'na Necip, Rıdvan ve A2 takımından yalnız ben çağırıldım. Ümit Milli Takım'dan döndükten sonra iki antrenmana çıkarıldıktan sonra, Necip ve Rıdvan A Takım'da kaldı, ben ise A2 takıma yine geri gönderildim."
-Sezon başında A2 takımının başında Sergen Yalçın vardı...
"Sergen Hoca ile aramız çok iyiydi. Seviyeli bir diyaloğumuz vardı. Teknik direktör olarak son derece başarılıydı. A2 Ligi'nde ilk yarıyı Galatasaray'ın 9, Fenerbahçe'nin 12 puan önünde lider olarak tamamladık ve daha sonra Sergen Hoca görevi bıraktı. Devre arasında A2 takımından hiçbir oyuncunun A Takıma çağırılmamış olması nedeniyle görevi bıraktığını biliyorum."
AMATÖR AMA ÜMİT MİLLİ TAKIM'DA...
-Alt yapının en öne çıkan isimlerinden biriydin. Beşiktaş'tan kopup Gaziantepspor'a transfer olmana neden olan süreç nasıl gelişti?
"Dört sene boyunca Milli Takımların çeşitli kademelerinde oynadım. Beşiktaş'ın her takımında da önemli başarılar yakaladık. Bir sene içinde Milli Takımımızın U-17 Dünya Kupası'nda görev aldım, daha sonra U-18 milli takımı formasını giydiğim Rusya'da düzenlenen özel turnuvada en iyi orta saha oyuncusu seçildim. Ardından U-19 Elit Turda oynadım ve son olarak da Avrupa Şampiyonası'nda Ümit Milli Takım forması giyerek ülkemi temsil ettim. Fakat bu gelişmeler olurken benim de Beşiktaş kulübünden beklentilerim vardı. Ama bu beklentilerime hiçbir şekilde cevap alamadım. Sürekli olarak profesyonel yapılacağım söylendi ancak ne bana ne de aileme somut bir teklif gelmedi."
-Beşiktaş'tan hiç mi teklif gelmedi?
"Takımdan ayrılacağım yönünde haberler çıkana kadar kimse beni aramadı. Haberler çıkıp, çeşitli çevrelerden kulübe baskı geldikten sonra beni aradılar. Sinan Vardar'ın yaptığı 'Orhan bizi muhattap almadı, telefonlarımızı açmadı' açıklaması ise gerçek değil. Haftanın 6 günü antrenman ve 1 gün de maç yapıyoruz. Benim, bir Beşiktaş yöneticisini muhattap almamam söz konusu olamaz. İsteselerdi benimle tesislerde bile görüşürlerdi. Beşiktaş'tan ayrılmaya karar verdikten sonra ise kulüpten teklif geldi.
Profesyonel olarak forma giyebileceğim bir kulübe gitmek istedim ve hür irademle bu kararımı aldım. Daha sonra bana yakın ilgi gösteren Serdar Adalı, Fahrettin Curoğlu ve Tuncay Yanık'a teşekkür ediyorum. Umarım bundan sonra genç arkadaşlarım benim yaşadığım umutsuz süreci yaşamazlar. Kalmak ve gitmek arasında çok zorlu bir süreç yaşadım. Ama söylediğim gibi başka kulüplerle görüşmeye başladıktan sonra Beşiktaş'tan bana teklif geldi ve artık çok geçti. Çünkü bazı şeyleri kafamda bitirmiştim."
"BEŞİKTAŞ TARAFTARINA ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUM"
-Beşiktaş taraftar forumlarında Orhan Gülle profesyonel yapılsın ve takımda kalsın diye kampanyalar düzenlendi. Beşiktaş Kulübe'ne de bu konuyla ilgili bir çok mail gönderildiğini biliyoruz. Bununla ilgili neler söylemek istersin?
"Beşiktaş taraftarının böyle ilgi göstermesi, bana sahip çıkması tabii ki beni gururlandırdı ve mutlu etti. Ancak taraftarın baskısıyla bir yere gelebileceğimi düşünmüyordum. Taraftarımıza tekrar çok teşekkür ediyorum. Bana özel mesajlar da gönderdiler ama onlara tekrar tekrar teşekkür ediyorum."
-Beşiktaş yönetimi ileride senin transferinden pişmanlık duyacak mıdır?
"Elimden gelenin en iyisini yapacağım. Hedeflerimi gerçekleştirmek istiyorum, inşallah çok iyi yerlere gelirim. Beşiktaş pişmanlık duyar mı, duymaz mı? Bu onların bileceği iş. Ben bu saatten sonra artık önüme bakıyorum."
BU OLAY ÇOK KONUŞULUR...
-Takımdan ayrılma kararını açıkladıktan sonra Sinan Vardar'dan; 'Menajerler çete' olmuş diye bir açıklama da geldi...
"Bize kulüp tarafından herhangi bir menajerle anlaşmamamız söylendi. Ben de kendi planlarım ve düşüncelerim doğrultusunda herhangi bir menajerle anlaşmadım. Fakat yeni kongreden önce Beşiktaş yönetimindeki bir kişi beni aradı. Ben profesyonel lisansımı çıkarmak için aradığını düşünürken, bana bir menajer ismi verdi ve o menajerle anlaşmamı tavsiye etti. Kesinlikle tavsiye edilen menajerle görüşmedim. Bize hem menajer bulmayın diyorlar, hem de daha sonra birebir görüşmede menajer ismi öneriyorlar. Bu nasıl bir tezat anlamak mümkün değil. Bu yaşıma kadar tüm kararlarımı hür irademle aldım, etkilenmem söz konusu olamaz."
"WEST HAM VEYA ASTON VİLLA DA OLABİLİRDİ"
-Geçtiğimiz yıllarda Premier Lig takımları olan West Ham United ve Aston Villa'dan teklifler aldığını duyduk. Bu konunun ayrıntılarını senden alalım...
"Beşiktaş'a geldikten iki sezon sonra İngiltere'den ilk teklifimi aldım. O sene U-17 Milli Takımı ile Avrupa Şampiyonası'nda da forma giymiştim. Premier Lig takımlarından West Ham United'ın, Beşiktaş Kulubü'ne yazılı teklifi geldi. Ben de Londra'ya gittim. Bir hafta işlemler ve sağlık kontrolleri sürdü. Tüm işlemler tamamlandı ve ben transferin gerçekleşmesini beklerken, futbol dışı gelişmeler oldu. O sırada Mascherano ve Carlos Tevez transferlerindeki usulsüzlük nedeniyle West Ham'a transfer yasağı geldi. Bunun sonucunda da West Ham'a gerçekleşecek transferim olumsuz sonuçlandı. West Ham'ın rezerv takımı ile 6 gün, A Takımı ile de 1 gün antrenmanlara çıktım ve transferimin gerçekleşeceğini düşündüğüm için çok heyecanlanmıştım ama olmadı. Antrenmanda Behrami, Craig Bellamy ve Scott Parker gibi isimlerle tanıştım. Müthiş tesisleri vardı.
Bu olaydan tam 1 sene sonra Aston Villa'nın teklifi geldi. Bir kaç haftalık deneme süreci için beni İngiltere'ye çağırdılar. Yine kulüpten izin alarak İngiltere'ye gittim. Bu süreç biraz kısa oldu çünkü U-17 Avrupa Şampiyonası vardı ve kampa gitmem gerekti. Aston Villa ile 4-5 günlüğüne idmana çıktım, bir hafta sonra bir maçları vardı ve beni görmek istediklerini söylediler. O maça kampa gittiğim için çıkamadım ama yine de bir sorun olmadığını ve antrenmanlarda beni beğendiklerini anlattılar. Ancak yine futbol dışı problemler devreye girdi. İngiltere'de yasalar hayli sert, 18 yaşından küçük olduğum için oturma izni almam gerekti, bunlar hayli uzun süreçlerdi ve transferim bu nedenle gerçekleşmedi.
-Bu tekliflere rağmen Beşiktaş'ın seni profesyonel yapmayı düşünmemesi çok ilginç...
"Gel oğlum bize imzala, sen bizim oğlumuzsun dediler ama sonuçta ben profesyonel olarak bu işi düşünüyorum. Böyle sözlerle imza atacak biri değilim. Ciddi olarak bana ya da aileme hiçbir teklif yapmadılar. Burada ciddiyet derken anlatmak istediğim maddiyat değil tamamen samimiyettir."
-92 doğumlu bir oyuncusun, Ümit Milli Takım'da oynamak senin için ayrı bir gurur olsa gerek...
"Ümit Milli Takım'da oynamak gerçekten çok büyük gurur. Raşit Hocam bana güvendi ve takıma çağırdı. Ben de elimden geleni yaptım. Birlikte oynadığım futbolcuların çoğu Süper Lig'de takımlarında oynayan ve transfer piyasasında isimleri sürekli dolaşan oyuncular. Bu oyuncuların arasında oynamak da çok güzel. Gittiğim tüm maçlarda ilk 11'de sahaya çıktım ve 90 dakika boyunca sahada kaldım. Ortam çok güzeldi, A Takıma yalnızca bir basamak uzakta olmak da beni hırslandırıyor. Bu sıkıntılı süreçte en büyük desteği de milli takım hocalarımdan aldım, hepsine çok teşekkür ediyorum."
"PROFESYONEL OLMAK İÇİN ADETA BAĞIRIYORDUM"
-Bildiğim kadarıyla, Ümit Milli Takım'da birlikte oynadığın tüm oyuncular profesyonel. Ümit Milli Takım'da oynadığın maçlarda sürekli ilk 11'de oynadın. Peki Beşiktaş neden böyle bir genç yeteneği profesyonel yapmadı ve şimdi de elinden kaçırdı?
"Kendi açımdan hiçbir problem olduğunu düşünmüyorum. Oynadığım futbolla ve elde ettiğim başarılarla profesyonel olmak için tabiri caizse bağırıyordum. Nedense hiçbir şekilde ilgi ve alaka olmadı."
-Beşiktaş alt yapısında senin gibi düşünen ve ayrılmak isteyen oyuncular var mı?
"Neredeyse hepsi diyebilirim."
-Beşiktaş'ta yakın zamanda A2 takımdan bazı oyuncuların profesyonel yapıldığı haberleri geldi...
"Benimle ilgili olaylar ortaya çıkınca ve ben de ayrılmaya karar verince bir çok oyuncu ile sözleşme yapıldı. Yani bu bir tesadüf olmasa gerek. Yapılması gereken hala çok önemli oyuncular var."
"TEDAVİMİ MİLLİ TAKIM DOKTORLARI YAPTI"
-Kim bu oyuncular?
"En önemli isim Furkan Şeker. U-18'in Milli Takımı'nın da aynı zamanda kaptanı. Ömer Karancı da profesyonel yapılmadı. Oğuz Ceylan, Sercan Hacıoğlu ve Samet Bülbül de şu an için amatör olarak devam ediyorlar."
-Beşiktaş'ta bulunduğun süre zarfında seni en çok üzen olay neydi?
"Tabii ki profesyonel yapılmamama üzülüyordum ancak bir olay daha var. Beşiktaş'ta oynarken bir adale sakatlığı geçirdim. Tedavim milli takımımızın doktorları tarafından yapıldı. Beşiktaş bu zor günlerimde benimle ilgilenmedi."
"KENDİME GÜVENİM TAM"
-A2 Ligi'nde çok başarılı oldun, Ümit Milli Takım'da da oynadın. Gaziantepspor'da ilk 11'in değişmez ismi olabileceğini düşünüyor musun?
"Evet kesinlikle düşünüyorum. Kendime güvenim tam. İnşallah Gaziantepspor ilk 11'inin değişmez ismi olurum."
-Tolunay Kafkas'ın bu transferdeki etkisi nedir?
"Tolunay Hoca, beni 1 yıldır takip ediyor ve ilgi gösteriyor. Kayserispor'dayken de teklif yapmıştı. Tabii ki ben de bu ilgi ve alakaya kayıtsız kalamazdım. Tolunay Hoca, Türkiye'de genç oyunculara şans veren ve onlara güvenen nadir isimlerden biri. Bunun da futbol yaşantıma çok büyük fayda sağlayacağını düşünüyorum."
-G.Antepspor önemli transferlere imza attı ve Tolunay Kafkas gibi bir ismi de takımın başına getirdi. Sana göre Gaziantepspor bu sezon ligde neler yapabilir?
"G.Antepspor'un hedefleri gerçekten yüksek, bunu da en başta takımın başına Tolunay Kafkas'ı getirerek gösterdi. G.Antepspor, Anadolu'nun en önde gelen takımlarından bir tanesi ve iyi bir çalışma ile Avrupa hedefimizi de gerçekleştireceğimize inanıyorum."
EN BÜYÜK ETKEN TOLUNAY KAFKAS
-Tolunay Kafkas ile birebir görüşmelerinde sana neler söyledi?
"Birebir görüşmelerimiz çok sıcak bir ortamda geçti. Kendisinin genç oyuncular verdiği önemi biliyordum, Kayserispor'da bir çok genç oyuncuya şans verdi. Gaziantepspor'a transferimde en büyük etken Tolunay Hoca'ydı. Hocamız birebir görüşmelerimizde, beni takımda oynatmayı düşündüğünü, çalışana hakkını vereceğini söyledi. Bu konuşmaları bana büyük moral ve güven verdi. Bu da çok önemliydi."
-Bundan sonraki hedeflerin neler?
"Öncelikle Gaziantepspor forması ile Süper Lig'de top koşturmak. Ümit Milli Takım'da da forma giymeye devam edip kısa bir sure sonra da herkesin hayali olan A Milli Takım'a girmek istiyorum. Ve Türkiye'de kendimi ispatladıktan sonra Avrupa'da top koşturmak istiyorum."
-Avrupa'da oynamak istediğin takım hangisi?
"Belki şimdi bir hayal gibi gözüküyor ama Barcelona."
Röportaj: Hilmi SEVER
Alıntıdır.
Orhan Gülle'nin federasyonda lisansının hala Beşiktaş'ta olduğu gözükmesine rağmen bu röportaj ve kısa bir araştırma sonrasında anlaşılacağı gibi Gaziantepspor'a gitmiş kendisi. Federasyonun sitesinden sorumlu olanları tebrik etmek gerek. Zira Gaziantep resmi sitesinden açıklamış bile transferi...Bende bu sebeple kısaca Orhan Gülle nedir, ne değildir yazısı yazma gereksinimi hissettim. Zira Beşiktaş'ın büyük bir yanlış yaptığı düşüncesindeyim.
Orhan Gülle'yi alt yaş Milli Takımlarda sayısız kez izledim. Ancak canlı olarak sadece Fenerbahçe-Beşiktaş A2 maçında izleme olanağı buldum. Bu maçtan sonra kendisine dair şöyle bir not düşmüşüm;
Yine Orhan Gülle her hareketi ile '' Ben buradayım '' diye bağıran oyunculardan biri. Çok modern bir orta saha oyuncusu , Abdülkadir , Orhan Gülle ve Necip gibi oyuncuları görmek gerçekten heyecan verici. Lassana tarzı ofansif ve defansif meziyetlerle donatılmış durumda ki fiziğide üstyapı için umut veriyor. Ancak o saç stilini değiştirmesi şart.
Link;
Bunlar haricinde Orhan'dan bahsedecek olursak... Kendisi yaşına göre muhteşem sayılabilecek fiziği, ortalamanın üzerinde top tekniği, mücadelesi ve en önemlisi oyunu iki yönüyle oynayabilme becerisi ile çok önemli bir genç yetenek. İzlediğiniz maçlarda sizin ona dikkat etmeniz gerekmiyor, zira attığı uzun toplarla, ikili mücadelelerdeki başarısı ile, uzaktan denediği şutlarla o sizin dikkatinizi kendisine çekmeyi başarıyor. Gaziantepspor-Beşiktaş ilişkisi ziyadesiyle karışık bir ilişki ancak Orhan'ın açıklamalarına bakarsak bu transferin olağan bir transfer süreci nihayetinde gerçekleşmediği anlaşılıyor. Bu sebeple sevgili Yıldırım Demirören'in üç sene sonra milyon eurolar vererek almaya çalışacağı oyuncudur kendisi.
Orhan Gülle'den bahsederken iki tanede dipnot vermek istiyorum. Birincisi kendisi fanatik derecede Trabzonsporlu. Bu sebeple Gaziantepspor'dan sonra Trabzonspor'da görebileceğimizi düşünüyorum kendisini. İkinci söyleyeceğim şey yaşı ile ilgili zira kendisinin yaşı hususunda bir karışıklık olduğu konuşuluyor. 90 lı olduğuna dair söylentiler hiç te az değil. Ancak yaşı ne olursa olsun bu oyuncu hele bonservissizse alınırdı. Nitekim Tolunay hoca kaçırmamış. Umarım gelişimini sürdürür. Zira bu saf yeteneklerine her sene az biraz maç tecrübesi koysa dahi ilerleyen zamanlarda adından söz ettirecek kaliteye sahip bir oyuncu ...
Buradan da Federasyon'un dergisine yaptığı açıklamalara erişebilirsiniz. İyi okumalar...
6 Temmuz 2010 Salı
Recep Berk Elitez, Hasan Erbey, Gökay İravul, Okan Alkan
Bilgisayar bozulunca, geçen senenin ortasından beri üstyapıya çıkacaklarını bas bas bağırdığım, bu sebeple onlara özel fotoğraflar biriktirdiğim bu genç oyunculara yönelik mesaj atarken Fenerbahçe'nin resmi sitesini kullanmak zorunda kalıyoruz. Benim suçum değil...
A2 organizasyonunda, normal şartlarda bu ligde oynatabileceği oyuncuların yaş sınırı konusunda ciddi bir sıkıntı yokken, yeni bir yapılanmaya geçilmesi düşüncesi ile rakiplerine nazaran küçük yaştaki oyuncularla mücadele eden Fenerbahçe, bu kararının meyvelerini toplamaya başladı. Öyleki, belki bu gelişimin hesabı yapılmamıştı, bu kadar kısa sürede aşama katedecek oyuncular olacağı düşünülmemişti ama öyle ya da böyle iki sene evvel Paf takımda kendilerini yeterince göstermiş 90 lı oyuncuların çoğuyla dahi sezona başlamadan yolları ayırmıştı Fenerbahçe. Bunun sonucunda her geçen gün alt yaş Milli Takımlara giden oyuncu sayısı arttığı gibi , A2 organizasyonunda tecrübelenen ancak 18 yaş altı takımda oynayabilecek yaşta olan oyuncularla Türkiye Şampiyonu olundu. Son olarakta 2 si devre arası 2 si sezon sonu olmak üzere 4 oyuncu A takıma yükseldi.
Stoper mevkisinde görev yapan Hasan Erbey devre arasında A takımla çalışmalara başlayan Okan Alkan ve Gökay İravul'dan sonra üstyapı ile çalışma fırsatı yakalayan oyuncu olmuştu. Barış Yardımcı, Görkem Kulbay ve daha niceleri üstyapıdaki sakatlıklar sonucunda sakatlanan oyuncuların mevkilerinde boşluk olmasın diye antremanlara dahil edilmişti ancak Hasan Erbey'in onlardan farkı Manisaspor ile deplasmanda oynanan kupa maçında yedek klubesine oturmak olmuştu.
A2 sezonu boyunca Dereağzı'nda oynanan tüm maçları izleyen birisi olarak o maçlara yöneticilerin dahi ilgi göstermediğini gördüğümden rahatlıkla bu dört oyuncu hakkında detaylı bilgilendirme yapabilecek az sayıdaki futbolseverden birisi olduğumu söyleyebilirim. Bu sebeple Hasan'ı anlatmamda mani olduğunu düşünmediğimden kısaca bir oyuncu profili çizeyim...
Stoper mevkisinde oynuyor Hasan. A2 takımının defanstaki lideri idi. Yanında oynayan stoper ve bek oyuncularını çizgi halinde ileri çıkartan, defansta liderlik görevini üstlenen bütün sezon boyunca kendisi idi. Tipi, oyun için konsantrasyonunu, kısmen ağırlığını Lugano'ya benzetebiliriz ki kendiside edindiğim izlenime göre Lugano fanatiklerinden. Ayaklarının Lugano'ya göre daha düzgün olduğundan ve ileriye dönük olarak umut verdiğinden bahsedebilecek olsakta kısa mesafede Lugano gibi çevik olmadığını da söyleyebiliriz. Hava toplarında da gayet etkili. Çabukluk sıkıntısını atarsa ilerleyen zamanlarda iyi yerlere geleceğini söylemek güç değil.
Okan Alkan ve Gökay İravul'dan sene içinde ziyadesiyle bahsettiğimden üstüne fazla ekleme yapma gereksinimi duymuyorum. Blogu yeni takip etmeye başlayanlara ise geçmiş postları araştırmaların tavsiye edebilirim.
Sağ bek olan , Rıdvan Dilmen'in referansı ile Fenerbahçe'ye geldiği söylenen Okan Alkan'ın Beşiktaş'lı Rıdvan Şimşek'ten sadece tecrübe açısından eksiği olduğunu söyleyelim yinede... O da Rıdvan kadar agresif, o da Rıdvan kadar çabuk, o da Rıdvan kadar dikine delici... Gökay ise '' Ömer Karancı, Berkin Arslan, Gökay İravul '' başlıklı mesajda belirttiğimiz gibi ortasahanın her mevkisinde oynayabilen tarz olarak benim Schweinsteiger'e çok benzettiğim bir oyuncu.
Gelelim Recep Berk Elitez'e... Sakarya'dan alınan Furkan'ın bana göre torpili sayesinde oynadığı 5-6 hafta sonrasında formayı aldı Berk Elitez. İlk maçında golle başladı A2 organizasyonuna. Sonrasında Galatasaray maçı filan derken o hızlı yükseldiki ve formunu arttırdı ki gittiği Milli Takımlar'ın katıldığı turnuvalarda gol kralı olmakla kalmadı, Türkiye Şampiyonasının gol kralı olmasınıda nerdeyse 4 maçta garantiledi.
Bu sezon Berk Elitez için kuşkusuz muhteşem geçti. Buna açık alandaki aşırı hızı, aşırı gol sezgileri ve çok iyi seviyedeki gol vuruşları, uzun sayılmayacak boyuna rağmen muhteşem zamanlaması sayesinde hava toplarındaki etkinliği sebep oldu diyebiliriz. Bir gerçek var ki o kendi yaş grubunun açık ara en iyi ileri uç elemanı. Ancak bebek gibi suratının ve İlhan Mansızvari karizmasının kapatamayacağı eksiklerde yok değil hala. Mesela kapalı bir savunma karşısında neler yapabilir, çalımlarının çoğunu hızıyla atarken daha sağlam oyunculara karşı ne derece varolabilir gibi sorular henüz cevaplanmış değil. Ama bir gerçek var ki bu sezon üstüne koyduğu miktarın %60 ını üstüne koyarsa 2 seneye kalmaz Fenerbahçe tribünleri İlhan Mansız'ını bulabilir.
Genel olarak üstyapıya yükselen bütün oyuncularda fiziksel olarak eksiklikler var, bu sebeple bu eksikliği her oyuncudan bahsettiğim paragrafa eklemek yerine genelleyip yazmamda bir sakınca olmadığını düşünüyorum. Zaten bahsi geçen oyuncular üstyapı için yeterli fiziksel olgunluğa sahip oldukları takdirde üstyapı ile antremana çıkmakla kalmayıp maç tecrübesi dahi kazanacaklardır. Evet, yaş gruplarındaki oyunculardan farklı ve değerli oldukça önemli meziyetleri var üstyapıya çıkan oyuncuların. Ama bilmeleri lazımki elde ettikleri bu şansı iyi kullanmazlarsa, fiziksel olarak kendilerini geliştirmek için extra çalışmalar yapmazlarsa bu mesaj zaman kaybından öteye gidemeyecek benim için.
Çeşitli kanallardan gelen haberlere göre pişmeleri için İbb, Manisa gibi takımlarla kontakt halindeymiş Fenerbahçe Klubü. Tabiki maç tecrübeleri kazanmalarıda oldukça önemli ancak daha önemli olan A2 organizasyonu bitti biteli bu oyuncuların Süper Lig'de varolmak adına ne kadar emek sarfettikleri. Aksi takdirde pişmeye gittikleri takımlarda geriye gidip Fenerbahçe'ye geri dönecekler çünkü. Zira defalarca söylediğim gibi, hepsi farklı ve değerli meziyetlere sahip olmalarına karşın içlerinde Messi olan yok, Drogba'da.. İyi işleyen bir sistemde değerlerine değer katacak oyuncular hepsi, böyle uzun bir posttan sonra yüklenecek anlamlarla yargılanacak oyuncular değil...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)