11 Kasım 2010 Perşembe

New York'ta Beş Minare Üzerine

Girişte belirtmem gereken çok önemli iki husus var ki bunlardan önemli olanı bu yazının aşırı derecede spoiler içereceğidir. İzlemeyenler için yazının sonlarına bir toparlama yapacağım ancak üstünde yazan onca şeyi okumadan son paragrafı okumak ta zor olsa gerek. Bu sebeple filmi izlemeyenlerin bu postu es geçmelerini tavsiye ediyorum. İkinci olarak belirtmem gereken husus ise bir filmi değerlendirirken oyunculuk ve kurguyu bireyselden çok bütünsel olarak değerlendirdiğimdir. Elbette kimi oyunculardan ve sahnelerden bahsedeceğiz ancak benim için daha önemli olan filmin sonunda elimde kalanın ne olduğudur.

Filme gitmeden önce Mahsun Kırmızıgül'e - dolayısı ile filmine - yönelik en ufak bir önyargı beslemiyordum. ( Daha girişten işin rengini belli mi ettim ne? Devam efendim. ) Film iyi de olsa kötü de olsa Mahsun Kırmızıgül'ün sürekli olarak kendisi geliştirme çabasında olduğunu son altı-yedi yılını ve bu süreçten çok az daha öncesini gözümün önüne getirdip ufak bir kaşılaştırma yaptığımızda net bir şekilde anlayabiliyoruz ki önümüzde İbrahim Tatlıses vb. birçok örnek varken bu bahsettiğim takdir edilesi bir olay. Ortada başkalarının takdirine bırakılan bir iş varken olumsuz birçok eleştiri gelmesi gayet doğaldır, ancak ; ben sahnelerden perdeye geçerek büyük bir cesaret gösteren ( ki bunu çakılma riski olduğu halde büyük paralar harcayarak yaptı. ) Mahsun Kırmızıgül' e bu bahsettiğim sebepten ötürü olağandan biraz daha fazla tolerans gösteriyorum diyebilirim.

Filme gelirsek...İlk etapta fragmanlarının pazarladığı ''iş''i tam anlamıyla göremediğimi söylemem gerekiyor sanırım. Fragmanları izlediğinizde filmde göreceğinizden daha iyi bir senaryo, daha iyi bir kurgu bekliyorsunuz. Ancak filmi izledikten sonra şayet bir kez daha filmin fragmanını izlerseniz söylediğimi daha net anlayacaksınız. Şöyle ki fragman '' bu filmi kesin izlemeliyim, mükemmel bir işe benziyor.'' dedirtmesine karşın film bitiminde salondan çıkarken kafanızda birtakım soru işaretleri kalıyor. Eve gidene kadar da bu soruları cevaplamaya çalışıyorsunuz. Oysaki ben izlediğim filmlerden gayet tabi fragmanını detaylandırmasını bekliyorum. Bu konuda fragmanın filmden daha bir '' bütün '' olduğunu söyleyebiliriz zira bir fragmandan beklediğiniz çok birşey yoktur, zaten olay filmin tamamındadır. Ancak filmin tamamını elimize aldığımızda söylediğim gibi eksik kalan birçok nokta olması müthiş aksiyon sahneleri ve Haluk Bilginer'in olağanüstü oyunculuğuna rağmen ortadaki işin, tanıtım safhasında yaratılan beklentileri karşılayamamasına sebep oluyor.

Nedir bu beklentiler? Sağlam ve basit hatalardan arınmış bir senaryo, herhangi bir sorguya tabi tutulmadan bütünlüğü onaylanacak bir kurgu... Ancak izlerken düşündüklerimi film bitiminde okuyunca, bu basit hataların ve eksik kurgunun göze tahmin ettiğim derecede battığını farkettim. Bu konuda birçok örnek verilebilir ancak bir seçmece yaparsak Hacı'nın FBİ'in elinden alınması, FBİ'in Hacı'nın yanına sadece iki Türk Polis koyarak araca bindirmesi gibi gariplikler söz konusu. Yine Hacı'nın kızının izlenmesine rağmen gelinlikle babasını ziyaretinde Hacı'nın ele geçirilmeyip ortada hiç bir ipucu yokken tüm Amerikan teşkilatının bir anda Gökdelen'e çökmesi de en az operasyon bitiminde Amerika'da kendileri çalıp kendileri oynayan Türk Polislere teşekkür etmeleri kadar garip. Ama en barizi de Deccal isimli, sokakta görseniz korkudan kilitleneceğiniz karakterin dibine sokulan, filmin başlangıcında metro'da gördüğümüz polisin Deccal'in yanında olmasına karşın aranılan adamın yanında olduğu adam olduğunun haberini öldükten sonra uçurması sanırım. Eh Deccal'in zart diye yakalanıp zurt diye Hacı'nın yanına atıldıktan sonra cihad olgusunda bir de ayar yemesini söylemiyorum bile. Bu kadar sıkıntı yaratan bir adamın nasıl yakalandığını bilmek hakkımızdı ama olmadı. Unutmadan Mahsun'un babasını öldüren adamın - ki kendisi Hacı'nın abisi olur.- Mahsun'un babasını neden öldürdüğünü bilmekte hakkımızdı, ancak bunu bilmememiz ateş ettiği silahtan parmak izinin çıkmaması kadar düşündürücü oldu tabi. Kısacası böyle muhteşem bir oyuncu kadrosu ve harcanan büyük paralara karşılık koskocaman bir paragraf dolusu mantık hatası olmamalıydı. Mahsun kendisine dublaj yapar gibi durmamalıydı. Ancak tahminime göre çok uzun zamandır düşünülen ve düşünülene karşılık olarak çekilse altı-yedi saat sürecek bir filmi kısaltmak istediğiniz zaman , zamanlar arasında geçiş ve kurgu problemi yaşadığınız gibi böyle basit hatalarla da karşılaşabiliyorsunuz. Yoksa babasını kaybettiği günden beri intikam ateşiyle tutuşan bir gencin iki lafa kanmayacağını hepimiz biliyoruz.

Filmin vermek istediği mesajı verip vermediği konusuna gelirsek verdiğini söyleyebiliriz. Ancak ana fikir bu kadar göze sokulmamalıydı diye düşünüyorum. Evet, İslamiyet'i Hacı Gümüş karakteri gibi yaşayan insanlar yok değil ki başarılı bir şekilde Deccal ile Hacı Gümüş gibilerin karıştırılmaması gerektiği de ortaya konulmuş. Ancak konu bu denli aşırı bir şekilde işlenmemeliydi diye düşünüyorum. Bu mesaj kaygısı yerine bir bütünlük kaygısı yaşanıp film basit hatalardan arındırılsaydı hem izleyici '' acaba yanlış mı anladım '' diye düşünüp yer yer filmden kopmazdı hem de verilmek istenilen mesaj Hacı Gümüş'ün Deccal'e ayarı kadar kararında olurdu. Olayı futbol içi bir örnekle anlatmak gerekirse Mahsun Kırmızıgül'den Xavi inceliğinde asist beklemedim.Ancak Ümit Özat'ın sağ dışı kadar kalın bir asistte beklemedim...

Oyuncuları değerlendireceğim ancak itiraf etmek gerekir ki dikkatim daha çok Mahsun Kırmızıgül ve Mustafa Sandal üzerinde idi.Ancak Haluk Bilginer sağolsun, Doğu şivesini abarttığını düşünsem de yine muhteşem bir oyunculuk çıkartıp dikkatimi dağıtmayı başarıp kendisine bir kez daha hayran bıraktı. Yine de Mahsun Kırmızıgül'ün, kendisine yaptığı dublaj ve renksizliği gözlerden kaçmadı. Vasat bir oyunculuk sergilediğini düşünüyorum. Filmi izlerken her an dans etmeye başlayacağı korkusu duyduğum Mustafa Sandal'ı ise başarılı buldum. Yine okuduğum yorumların aksine bence rolü üzerine iyi oturmuştu.

Özet geçmek gerekirse çok geniş bir konunun basit bir sebep üzerinden işlenmesi ve o basit sebepin ne olduğunu öğrenmek için filmin sonunu beklememiz olumsuzluk olarak göze çarpsada filmin başındaki aksiyon sahnesi, genel itibari ile oyunculuklar ve sahneler(çeşitlilik bakımından) filmin güzel tarafları. Hala Mahsun'un soy ismini değiştirip polis olması nasıl filmin sonunda anlaşıldı anlamasam da filmi izlediğiniz taktirde vakit kaybı gözüyle bakmayacağınızı düşünüyorum.

He izledikten sonra; Amerika'da yaşayan, Malezya vb ülkelere giden Hacı Gümüş'ün Türkiye'de herhangi bir karakteri temsil edip etmediği sorusunun aklınıza gelip gelmediğini, Mahsun'un bu konuyu bilinçli bir şekilde kaşıyıp kaşımadığını değerlendirirseniz sevinirim.

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails