23 Şubat 2010 Salı

Fenerbahçe-Bursaspor Maçının Ardından

Kimi zaman hiçbirşey yazasınız gelmez, kelimeler tıkanır boğazınızda ve hiçbirşey yazamazsınız. Bugüne kadar Fenerbahçe mağlubiyetlerinin maç yazısını yazmamamın sebebi özel hayatımdaki sıkışıklıklar ve bundan dolayı meydana gelen vakit darlığı olsa da bu sefer gerçekten yazasım gelmiyor. Ama yine de yazılacak çok şey olduğundan yazmaktan alıkoyamıyorum kendimi bir yandan...
http://fenerbahce.org/pic_lib/2010-02-22_bursamac446.jpg
Burada hep karalamıştık '' Kimi galibiyetlerin taktiği tekniği yoktur, tabelada galibiyetin yazması herşeyin önündedir.'' diye. İşte bu mağlubiyetinde direkt böyle bir anlamı olmasa da teknik ve taktik boyuttan çok daha fazla anlamı var gözümde. Kurulu bir düzene , yerleştirilmeye çalışılan bir oyun formatına darbe indirildi dün. Bursaspor değildi Fenerbahçe'nin formatını bozan malesef taraftardı. Bursaspor'un etkisi yok değil ancak en önemli sebep bu değil. Yoksa saymaya kalksak - ki önem derecesine göre üst basamakta olanları sayacağız ; Ertuğrul Sağlam'ın doğru Daum'un yanlış hamlelerini , Cristian'ın etkilerini- sene başından beri yazmadığımız uzunlukta bir post ortaya çıkar.

Oyundan başlayalım , taktikten başlayalım yinede...
http://fenerbahce.org/pic_lib/2010-02-22_bursa2.jpg
Tamamen Alex'in ayağına bakan bir düzende çıktı Fenerbahçe ki sakatlık belası bunun başlıca sebebidir. Alex geldiğinden beri aşağı yukarı böyle olsa da dün eksiklerin ve devre arası transfer yapmamanın faturası da ödendi Fenerbahçe futbol takımı tarafından. Ön alandaki oyuncuların teknik kapasitesini arttırmak için Andre'yi öne çekmek gibi bir hamle yapılabilinirdi ancak Daum buna gerek görmemiş sanırım ki Andre'nin sol öndeki performansını çokça eleştiren birisi olarak şu söylediğimde çaresizlikten öte birşey değil.
http://fenerbahce.org/pic_lib/2010-02-22_bursa3.jpg
Emre'nin ortasahayı tek başına almaya çalışıp aldığı dakikalarda Alex ayağı ile yine şiir yazdı ki bu derece erken gelen bir golden sonra Bursaspor'un demoralize olup hemen ikinci golü kalesinde göreceğini düşündüm. Beklediğim kadar kısa bir sürede gerçekleşmese de Fenerbahçe beklediğim gibi ikinci golü de buldu. Ancak Türk takımlarının en büyük sorunlarından birisi olan hücuma çıkarken top kaptırma hastalığı baş gösterince golü kalesinde görüverdi Fenerbahçe. Ozan İpek'in çok güzel ortasına doğru yerde bulunan Bursaspor'lu şık bir kafa vuruşu ile topu Fenerbahçe ağlarına gönderdi ki bu gol bile arzulu , ısırgan Fenerbahçe'nin maçı kaybetme ihtimalini aklımın ucundan bile geçirmeye yetmedi.

İkinci yarı Fenerbahçe yine müthiş tempolu , müthiş arzulu başladı oyuna. Kimi zaman şans kimi zaman beceriksizlikler sebebiyle oyunu kopartacak golü bulamadı ki Cristian'ın oyun başından beri yapıp gözümün içine içine soktuğu bilinçli sert hareketlerine Lille maçındaki gibi orta saha defans bloğu arasındaki köprü vazifesini görme görevini aksatması eklenince tehlike sinyallerini almaya başladım.Son 2/3 maçtır yaptığı pas hatalarından daha ölümcül daha ciddi bir sıkıntı bu görevin Cristian tarafından aksatılması ki bir dahaki postta uzunca anlatacağımdan şimdi noktayı koyuyorum bu konuya...


Cristian'ın görevini doğru yapmamasından dolayı defans ve orta saha arasında 30 metre kadar mesafe kalması ve rakibin bu mevkiye attığı tüm topları santraforun alıp kanatlara ikram yapmasından da ciddi bir sıkıntı baş gösterdi bu dakikalarda. Daum benim Fenerbahçe kariyerinde gördüğüm en büyük hatalardan birini yaparak Guiza'yı seyircinin kucağına attı ve bilet fiyatları yüzünden küfürlerini ekran başında savuran taraftar Guiza'nın resmen ırzına geçti. Sonrası mı? Guiza ağladı , takım ağladı , maç sonunda taraftar ağladı... Ve pişkin pişkin kendisine tezahürat yaptıkları Semih'e de bastılar kalayı...
http://fenerbahce.org/pic_lib/2010-02-22_bursa6.jpg
Kendisini son vuruşlardaki beceriksizliğinden dolayı çokça eleştiren birisi olarak şunun üstüne basa basa söylüyorum - ki dün bu yine net bir şekilde ortaya çıktı- tempolu, dirençli ve iş bilen stoperleri olan takıma karşı Fenerbahçe'nin ilerideki oyuncusu Daniel Guiza'dır. Şöyleki Guiza varken kalesinin ancak 20 metre önüne çıkan stoperler Semih oynayınca (Bknz: Diyarbakırspor, Bursaspor) defans çizgisini nerede ise orta sahaya kuruyorlar. Bunun sebebide tabiki Semih'in günümüz futbol anlayışından uzak futbol karakteri... Biliyorlar ki Semih'e onlar ortasahada iken top atsalar dahi yetişip yakalayacaklar. Guiza kaçırsa da ise bu riski göze alamıyorlar ki almalarıda çok büyük yanlış olur zaten... '' Ya atarsa?'' Boş kaleye bile topu taca atıyor ancak ''Ya atarsa?'' Ee defans ortasahada iken oyna oynayabiliyorsan pasa üzerine kurulu oyununu... Takımda 10 metre dribling yapabilecek tek adamın Alex ve Cristian'ın defolarını kapatmakla meşgulken, kanat oyuncuların hızlı değilken kur bakalım baskı kurabiliyorsan...

Bundan daha mühim olan ve 85. dk da Bilica'nın gereksiz hareketi ile patlak veren ise Guiza'nın gözyaşlarının takım üzerine etkisi oldu. Guiza çıkana kadar orjinal mevkilerinde oynamayan oyuncularla dahi baskı kuran , oyunu domine eden Fenerbahçe taraftarın oyuna muhteşem etkisi ile(!) Guiza'nın çıktığı dakikadan itibaren bu oyun kimliğinden uzaklaştı ki Lugano'nun ıslıklardan dolayı ekşiyen suratı da bunun temsilidir zaten... Tribünde oturan bir futbolcunun suratına yansıyan üzüntünün saha içindeki oyunculara yansımamasını ben şahsen düşünemiyorum ki kim ne kadar inkar edecek olsa da o baskının kırılmasının en büyük sebebi de o ıslıkları duyan ve saha kenarında takım arkadaşlarının gözyaşlarını gören oyuncuların bozulan morali oldu. Bir de Semih Şentürk faktörünün yani stoperlerin ortasahaya kadar çıkmalarının , buradan hareketle Fenerbahçe'nin baskısını ve pas bağlantılarını kırmasının üstüne Cristian'ın mevkisinin gerektirdikleri ile uzaktan yakından ilgisi olmayan oyunu eklenince maç da gitti , Guiza'da . Sene başından beri süregelen o muhteşem özgüven ve inançta...

Türkiye'de spor kültürünün olmaması , Cristian'ın görevini aksatması gibi taraftarında aslolan görevinin farkında olmadan gereksiz işlere girmesinin etkilerini dün Fenerbahçe gördü , yarın ise Beşiktaş görecek... Belki öbürgün ise Galatasaray. Bilmem kaç maçtır bariz hakem hatalarını minimuma indirecek baskıyı kuramayan ''Büyük Fenerbahçe taraftarı''(!?) veya istemediği başkanını göndertemeyen Beşiktaş taraftarının gücünden filan kimse bahsetmesin bu dakikadan sonra bana. İnsanı stadtan , spordan soğutuyorlar.

Evet, Guiza'nın ıslıklanacağı toplumsal gerçekti bu kabulum. Ancak sezon başından beri en güzel toplarından birini oynayan Fenerbahçe'nin böylesine baskı kurduğu dakikalarda Semih'i istemek ve istek yerine gelince susmasını bilmeyip o oyuncuyu ıslıklamak kimsenin haddine değildir , ihanetinde en büyüğüdür. Hoş , biz burada bu kadar yazdık ama gelecek yorumları tahmin bile edemiyorum, çünkü Guiza çok gol kaçırıyor değil mi? Taraftar senelerdir kan ağlıyor , birazda Guiza ağlasın değil mi?

Ama bilinmesi gerekir ki dün ki sonuç sonrasında ağlaması gereken kişi herşeyi bildiğine inanıp devre arasında gerekli önlemi almayan Aziz Yıldırım ve kendisini çok beğendiğim Daum ve Guiza'yı ağlatan taraftardır.. ''Yenseniz de yenilseniz de sırılsıklam olsun o forma'' diye şarkılar söyleyen bir taraftarın o formayı en çok terletenlerden birine böyle bir ortamda, ligin bitmesine haftalar kala tepki göstermeye hakkı yoktur, varsa da zamansızdır ki bence tepkinin adresi son derece yanlıştır . Zaten bundan sonraki haftalarda ya bunu göreceğiz ya da Daum'a Türk kimliği çıkartıp ismini dahi yapacağız. Elinde sene başındaki gibi bir enkaz kaldı Daum'un , süre ise çok çok az... Bundan sonrası kendi mahareti.
http://www.bursaspor.org.tr/antrenman/2010/subat/zafer11.jpg

Bursaspor'a gelirsek...

Ligin iyi top oynayan , oyuncu kalitesi yüksek takımlarından birisi Bursaspor. Çok da başarılı bir antrenöre sahipler. Mustafa Keçeli-Bekir Ozan-Iglesias hamleleri çok doğru ve başarılı hamlelerdi gözümde. Aksayan Cristian'dan sebep yalnız kalan Emre Belözoğlu'nun üzerinde Hüseyin ve Bekir Ozan ile , aksayan ; hava hakimiyeti olmayan iki stoperin üzerine iki tane hava hakimiyeti olan forvet ile baskı kurma hamlesi takdiri haketti. Bir de ilk yarıda aksayan oyuncusunu Mustafa Keçeli ile değiştirerek ( neden Mustafa ile başlamadığı sorgulanabilir.) iki tane bek oyuncusunun olduğu kanada (Gökhan-Önder) üstünlük kurma hamleside akıl doluydu. Ertuğrul gibi antrenör ve Bursaspor gibi takımlar bu lige lazım , tebrik ediyorum kendilerini.

http://www.bursaspor.org.tr/antrenman/2010/subat/zafer23.jpg


Şimdi sırada Lille maçı var. Fenerbahçe'nin açısından elenmesi hayırlı olsa da bu maçtaki mücadele ve oyuncuların göstereceği reaksiyon çok önemli. Bu maç sonrasında bunları da yazarız...

Hiç yorum yok:

Related Posts with Thumbnails