31 Ocak 2010 Pazar
Sivasspor-Fenerbahçe Maçının Ardından
Rötar yapmış bir uçak , 300/400 km otobüs seyahati , dördü cezalı , birisi sakat, birisi hazır olmayan 6 eksik ve Fatih Terim deyimiyle ''tabela''da ki sonuç... Daha muhteşem bir tablo , daha iyi bir performans olamazdı. Hatta bu sonuç ve performans dahi hayal edilecek cinsten değil.
Emre'siz Fenerbahçe'nin ne derece ısıracağını , ne derece mücadele edeceğini görmek adına çok önemli bir maçtı benim için ki zaten bu sebeple çok farklı bir gözle izledim müsabakayı. Stadtan takip ettiğimiz kadarıyla Emre bu takımın yüreğiydi , en karanlık anlarda çakılan çakmağıydı çünkü...
Şunu gördüm ki taraftar transfer isteyedursun bu takıma yapılan en büyük transfer Kazım Richards'ın gönderilmesi olmuş. Carlos'u da unutmayalım tabi... Öyle ki ilk yarının en başarılı oyuncularından birine disiplinsiz davranışlarından dolayı kapıyı gösterebilmektir benim için farklılık. Evet , işin kolayına kaçılması gibi hususlar eleştirilebilir ama işin kolayı ya da zoru farketmez , bir yola girilmiş ve bu yol takıma olumlu yansımışsa bu işin mimarlarını tebrik ederim. Üstüne üstlük giden oyuncunun yaşı ve ondan kazanılabilecek paralar dahi klup gelenekleri sebebiyle çöpe atılmış olsa da...
Andre'de ki performans artışını solbek mevkisine geçmesiyle açıklamak mümkün müdür? Tabi , kısmen öyledir... Ama suratında gördüğümüz ciddiyet neyin nesidir sizce? Bu ayrılık , gecelerdeki bir numaralı kankasına bile böyle bir ciddiyet getiriyorsa ayrılıktan ziyade farklı şeylerinde olduğunun göstergesidir ki buna da bir tebrik yollayıp maça geçelim...
Fenerbahçe'li taraftarlara ''hayatınızda hiç karşılaşmamak istediğiniz birkaç durum söyleyin '' deseniz ilk üçte kesinlikle ''Uğur Boral, Deniz ve Selçuk üçlüsünün bir arada oynaması'' cevabı olur...İşte dün bu üçlü dahi sahadaydı , Fenerbahçe için oluşabilecek en olumsuz şartlar oluşmuştu çünkü. Defansın nefesi , orta sahanın zerafeti yoktu sahada. Sadece ve sadece mücadele vardı, sadece ve sadece ruh. Sonunda ise zafer!
Deniz Barış profesyonel bir oyuncu nasıl olur sorusunun cevabını verdi , yaşanılan binbir sıkıntıya rağmen mesleğe nasıl saygı duyulur ve nasıl bağlı olunur... Çok iyi bir stoper performansı çizdi ki bu benim Deniz'den beklemediğim birşey değildi zira bana göre o alan bilgisi ve farklı pozisyonlara adaptasyonunun yanında azıcık da olsa pas kabiliyeti - hatta daha doğru bir ifade ile- top tekniği olsa Fenerbahçe'de oynamazdı. Alman altyapısına verelim...
Uğur Boral senelerdir görmek istediğimiz işleri yaptı , Sevilla maçından kesitler sundu ki Uğur Boral bunları istikrarlı şekilde yapacak zihinsel olgunlukta olmasa da bu kadar istikrarsız olacak oyuncu da kesinlikle değil. Kendisi ile alakalı bir tespitimi daha doğrusu senelerdir söylediğimi haklı çıkartacak şekilde bir ''hücum beki'' karşısında muhteşem bir oyun çıkarttı... Dani Alves karşısında yaptığı gibi.. Yine savunma ağırlıklı Essien'in karşısında dökülüp oyuna Belletti girdiğinde 15 dakika içinde tüm maç yapamadıklarını yapması gibi... Uğur tarzında oyuncular için açık alanlar tabi ki önemli ama ondan önce karşısındaki oyuncunun karakterine dikkat etmek gerekiyor. Karşısında Abdurrahman, Sabri tarzında bekler varsa çekinmeden sahaya sürebilirsin.
Selçuk asistin dışında çok kritik top kayıpları yaptı ki rakip Sivasspor olmayıp Liverpool olsa idi sonuçlar muhakkak daha değişik olurdu. Bilmem kaç senedir bu konuda eleştiri alıp hatta alaya mağruz kalıp aynı hataları tekrarlayan futbolcuya ne denir bilmem ama medeni cesaretinden dolayı tebrik ediyorum kendisini ...
Semih ilk yarıda çokça eleştirdiğimiz fiziksel sıkıntıları aşmış gibiydi. Devre arası belli ki ona da yaramış. Hiç kimse dikkat çekmiyor ama ilk golden önce arka direğe giderek stoperin birisini bakkala yollaması sonra ön direk koşusu ile ikinci stoperin önüne geçmesi '' Bir golcü neler yapmalı'' dersi idi benim adıma... Golü o iki kere yaptığı 2,5 metrelik koşularla attı benim gözümde. İkinci golde de zor topu kontrol edip oyunu bitirmesi tebrik edilecek cinsten... Güzel hareketler bunlar. Kimse farkında olmasa da Fenerbahçe'nin farklı tarzda ve kıymetli üç adet forveti var, tam Daum'un sevdiği şeyler...
Söylediğim gibi Emre'siz performans benim için çok önemliydi . Ama en az bunun kadar önemli olan şey ise Emre yokken takımın beraberlikten sonra vereceği tepki idi , devre arasında Daum sahada Semih ince ayarı çekti takıma ve Sivas'tan yüzü ak döndü Fenerbahçe. Yine de bu galibiyetler Mehmet Topuz'un geldiğinden beri mücadeleden öte hiçbir şey katmadığını gölgelemesin. Ciddi anlamda pozisyon bilgisi ve futbol altyapısı sıkıntısı gözüme çarpıyor Mehmet'de ki Daum'da bunu görmeyecek adam değil.. Zira bu eksiklikler olmasa o fiziksel dayanıklılık ve mücadele ile ön liberoda oynayacak oyuncu Mehmet Topuz olurdu Özer'in yerine... Şapkadan çıkan şutları da cabası. Ne yapıp edip kendisini geliştirmeli , üstüne koymalı Mehmet. Oyunda daha aktif olmaz ise , skor yükünün altına eline atmaz ise ancak ''çok iyi yedek'' diye bahsedebiliriz bu sistemde kendisinden.
Alex yine Mehmet gibi sahadaki etkisiz elemanlar arasındaydı ki bir kerelik hakkı olsun buna diyorum. Ayakları ile yazdığı şiirlere en kısa sürede devam edeceğinden zerre şüphem yok.Maçın hakemi bu görkemli galibiyetten sonra ''konuşulmayacak şeyler kategorisinin üyesi' olsa da benim gözüme görmek istemeyeceğim tarzda çok ince detaylar takıldı. Teker teker hepsini yazmaya gerek yok zira Fenerbahçe'nin atak geliştirdiği taraftaki sakat oyuncuyu atak anında Uğur'un önünden oyuna sokması tarzında işlerdi bunlar ki bu en kalınıydı belkide ve bunu hemen hemen her sporseverin farkettiğini düşünüyorum... Hakem kardeşimize dikkat edelim , her maç aynı senryoyu oynuyor ki bu senaryo dün hüsran ile bitmese de birgün Denizli'de ki gibi gözyaşı ile nihayet bulabilir. Dikkatlerden kaçmasın... 5/1'lik galibiyetten sonra benim gibi '' bırakın kardeşim hakemleri , işinize gücünüze bakın ; siz gol attınızda çizgiden hakem mi çıkarttı '' düşüncesine sahip olan biri bile hakeme dair birşeyler karalıyorsa '' Klasik Türk işte '' söylemlerini bir kenara bırakıp düşünmek gerek bence.
Sivasspor'a gelirsek... Toplama bir takım kurmuşlar. Oyuncuları kaliteli olsa da olmasa da işleri zor , her hattında çok ciddi problemleri var.
Topla aranız hiç iyi olmasa da sadece mücadele ile maç kazanabiliyorsunuz. Bundan sonra Fenerbahçe kuşkusuz kötü de oynayacaktır ama şu mücadelesi devam ettiği sürece boyun eğeceği kimsenin olmayacağını düşünüyorum. Darısı haftaya...
26 Ocak 2010 Salı
Fanatik Gözüyle Inter - Milan maçı
Ne diyelim , abimler maçı ciddi ciddi yaşıyorlar. Yenilen golden sonra asılan surat ve o golün acısı bir türlü düzelmeyen moral ... Çok orjinal gerçekten.
25 Ocak 2010 Pazartesi
Enteresan İşler
Beklenen oldu Fenerbahçe Sivasspor maçında yaşayacağı olası kadro zafiyetinin önüne geçmek için ya da bir başka sebepten ötürü Önder Turacı' yı affetti.
Ben '' Yerine Türk adam bulamadık, hem Sivas maçında da takımın yarısı yok, efendi çocuktur Önder, dersini almıştır o'' mantığıyla hareket edildiğini düşünüyorum. Koskocaman klubü yönetenlerin bir adet stoper bulamazken Quaresma' nın neden peşinde olduğunu anlamak ise imkansız ki bizde bunu da araya sıkıştırmazsak olmaz tabi. ( Gerçi o işi de kıvıramadıklarından haftalardır izledikleri Dentinho ile beraber paket yapıp yalanladılar.)
Bilmek gerek aslında olayın Sivas'a yenilmekten çok öte olduğunu... Yarın öbürgün sorarlar adama , '' Kazım , Gökhan Emreciksin vb. takımdan neden gönderildi , şansızlıkları mevkilerindeki adamların cezalı olmaması mıydı ? '' diye.
Bilmek gerek aslında Önder' in affedilmesi ile sadece ve sadece kendilerini kandırdıklarını , aslında Sivasspor maçı ya da sezonun kalan kısmı için herhangi bir önlem almadıklarını... Zira Önder bu takımda iken de bu takımın kaliteli bir yedek stopere ihtiyacı vardı. Hala da var.
Sizin anlayacağınız koskocaman bir sıfırdan ötesi değil Önder benim için. Ne geldiği ilk dönemlerdeki performansı var , ne de ona ulaşacak iştahı... 1 , 1.5 senelik performans ile senelerdir tonla para kazanıyor bir de üstüne atar veriyor ya ona yanarım ben.
Ama madem affedildi ; ilk önce en çapsız oyuncudan bile çalım yememeyi öğrenmekle başlanmalı yeni Fenerbahçe kariyeri. Bir kere daha Jaba elini kolunu sallaya sallaya giderse yanından ve Önder de tekmelerse kendisini... Bir kere daha Lee sağa sola yatırırsa Önder'i... İşte o zaman transfer acısı yaşayan taraftar kendisine kornerden orta yapmak üzere sahaya girebilir , şimdiden uyaralım.
Bir de...
Kazım'ı da geri çağırmak gerek , mağlum Dentinho da Quresma da yalanlandı. İyi giderdi Kazım , Önder ile alıştırma yapıldı zaten. Taraftarda transfer oldu , takımın eksiği giderildi diye sevinir artık.
Kankanı al da gel!
Gece yarısı gündeme Quaresma'nın Fenerbahçe ile kiralık olarak anlaştığı haberleri geldi.
Sorup soruşturduğumuzda bu konuda tam bir belirsizlik olduğunu anladık. Ancak belirsizliğin sebebinin Fenerbahçe'nin kiralık+opsiyon teklifinin olduğu konuşuluyor.
Klubü bu konuda ne cevap verir bilemiyoruz. Ancak bu haberin basında yer alması bile beni yeterince heyecanlandırmaya yetti.
Dünya'da beş tane sıradışı , ezberbozan yetenek say deseniz kesinlikle bu listenin içine katacağım oyunculardan birisi olur Quaresma. Yine benim izlemekten ( son zamanlarda mahrum kalsak da) en çok keyif aldığım üç oyuncudan biridir.
Muhtemelen sabahın ilk saatlerinde bu konuda bir yalanlama gelecektir ama ben buna itibar etmeyeceğim. Nasıl edeyim bu kadar sıkı hayranı olduğum bir futbolcunun yalanlanması haberine...
Şayet yalanlanma gelmezse de transferin çok ciddi aşama katettiği düşünülebilir. Galatasaray'ın Jo hamlesinin bu transferde şüphesiz etkisi vardır. İşte bu sebeple tüm takımlar iyi oyuncular alsın , ligin kalitesi artsın diyoruz. Aslında bu söylemlerin altında gönül verdiğimiz takımların yöneticilerinin atağa geçmesi tuzağı yatıyor tabi ki...
Şaka bir yana adamımdır Quaresma... Değil Fenerbahçe İstanbul Büyükşehir Belediye alsa onu izlemek için 1 hafta hasta yatacağımı bile bile giderim Olimpiyata..
Evet belki işleyen bir sistemi bozacağı düşünebilir kendisinin. Ancak gittiği tüm orta siklet takımlarında ciddi işler yapan bir oyuncunun Fenerbahçe'ye diğer ''baba'' kluplerde verdiğinin iki-üç mislini verebileceğini düşünüyorum. He , varsın vermesin ; apaçi saç stili yeter, lige getireceği renk yeter, sağ ayak dış ile yapacağı ortalar , doksana vuracağı toplar yeter. Hiç olmadı tribünlere çekeceği kafadan bin taraftar yeter...
İşin taktiği tekniği şayet gelirse tartışılır. Şuanlık sadece resimlerinden ve anlık heyecanlardan oluşan bir post atmak istedim . Appiah' dan sonra kendine has tarzı olan bir futbolcu görmedi memleket en olmadı bu ihtiyacı karşılar enteresan kıyafet seçimleri ve ilginç sakal kesimleri ile...
Kankan Ronaldo'yu da al diyoruz buradan. Zira daha fazla uçamayız zaten...
23 Ocak 2010 Cumartesi
Werder Bremen-Bayern Münih
Eğer ki canım sıkılıyorsa , bir oyuncu izlemekten ziyade gol - gol pozisyonu gibi güzellikler izlemek istiyorsam açarım Bundesliga'dan bir maçı geçerim başına... Dolu tribünler , harikulade saha ve stadlar , Premier Lig ve La Liga'nın gölgesinde kalsa da kaliteli ve görevlerini en iyi şekilde yapmaya çalışan futbolcular... Daha ne olsun ?
Bugün de Werder - Bayern maçının olduğu haberi üzerine 15. dakikada geçtik televizyonun başına dolayısı ile Werder'in ilk golünü kaçırdık. Herhangi bir işin başından itibaren içinde değilsem ortasında , sonunda dahil olmayı sevmem. Dizi ya da maçlar içinde bu alışkanlığım geçerli , başını kaçırdığım maçları izlemeyi sevmem. Ama bugün bu alışkanlığı bir kenara bıraktık, iyi de yaptık.
Sahadaki kontra atak dersini veren takım Bayern Münih olsa da öğrencisi Werder Bremen' de ani baskınlarla Bayern' in ataklarına karşılık vermeye çalışıyordu. Ancak dakikalar ilerledikçe Bayern' in baskısı bizi golün olacağı dakika aralığını tahmin etmeye itti zira gol geleceği ortadaydı. Bastian ( Adının kalan kısmını yazmak kabus gibi ) soldan topla akarken Mario'ya 2 ye 1 yapmak için bıraktı topu , kalabalık arasında tercihini 2 ye 1 den ziyade topun üstünden atlamaktan yana kullanan Mario bu hareketle golü kendisi attı binevi. Topu arkasından alıp kalabalığın arasında 2 adım sürüp son vuruşu yapan Müller elbet ki zor bir iş yaptı ama dediğim gibi bu golde en büyük pay Mario'ya aitdir bana göre. Kaçırdıklarını bir nebze affetirecek bir işti bu...
Hayatının maçlarından birini oynayan Robben ' in önderliğinde Werder Bremen' i inanılmaz derecede hırpaladı Bayern Münih. Ancak bunda Werder Bremen'in saçma sapan sapan savunma anlayışı da etkili oldu. Robben , Olic , Gomez gibi adamları , defansını orta sahaya kadar çıkartarak etkisiz hale getirmek çok zordur ki maç boyunca bunun sıkıntısını yaşadılar. Robben ile Mario'nun önüne bırakılan hemen hemen her top tehlike oldu. Ancak enteresan bir şekilde ikinci golü böyle yemediler.
Robben'in yine soldan içeri sokulma düşüncesi ile taşıdığı top o alandaki kalabalıktan sebep Van Bommel ile buluştuğunda tek de Dani Alves bindirmesi yapan Lahm'ın önüne şiddet ve zamanlama olarak mükemmel bir top bıraktı Bommel ki Lahm ' a '' al attır '' dercesine bir pastı. Lahm'ın yaptığı ortada içeride Mario ile Oliç'in pişti oynaması , kendilerine en yakın savunmacıların 1,5 metre kadar gerilerinde kalması Werder Bremen'in sorgulaması gereken bir detay. Böyle bir golü bu seviyede bir takıma yakıştıramıyorum ben. Evet Van Bommel'in topu gerçekten çok öldürücü idi ama Naldo ve Mertesacker gibi bir ikiliyi ortasahaya kadar çıkarmanın kabul edilir yanı yok.
Geçen sene Barcelona'nın Bayern ile oynadığı maçların benzerini oynuyordu Bayern Werder ile. Ama iş bitirecek isimlerinin Barcelona'dakiler kadar klas olmaması maçın 2/2 ye gelmesine ve sıkıntılı dakikaların başlamasına sebep oldu ki Robben müthiş performansını harikulade bir golle süsleyip olayı bitirdi. Aşırı disiplinli olduğu bilinen Van Gaal ile Van Gaal yerde sırt üstü yatarken kucaklaşmaları da görülmeye değerdi.
Maçın ilerleyen dakikalarında Ribery girdi oyuna ki beklediğim performansı bulamadım kendisinden. Şüphesiz ikisi de Bayern'in de üstünde topçular ama Real' in Robben' e yol verip Ribery için Bayern' in kapısında yatması anlaşılacak şey değil.
Islıklarla sahaya giren taklacı Klose'den bir tane kafa plasesi beklesem de göremedim , arka planda kalmak , ikinci adamlığa düşmek onu etkilemiş belli ki. Ancak bence yapılacak birşey yok, kendisini ne kadar sevsem ve beğensem de Gomez 15 tane kaçırsa dahi takıma verdiği Klose'den daha fazla. Adam geçiyor , kontra konusunda sürekli bir tehdit oluşturuyor , asist yapıyor , rakip stoperleri fazlaca yıpratıyor...
Werder Bremen cephesinde adamın Frings yine iyi oynadı ancak bu takımına yetmedi. Özellikle Borowski' nin bilinenden uzak bir performans ortaya koyması onunda etki alanını daralttı. Hugo Almeida' nın sert ve uzun stoperler arasında attığı fevkalede gol haricinde gözükmemesi , Marin ve Mesut'un maçın belirli dakikalar haricinde etkili olamamaları - kopuk kopuk oyuna dahil olmaları o stoperlerin orta sahaya çıkması kadar etkili olmasa da mağlubiyette etkili oldu.
Mesut demişken... Bugün kimi yerlerde topla gereksiz ve çok fazla oynadı kendisi. Ancak top kontrolünden tutun top sürüşüne kadar asalet var Mesut' da. Bir de hızı ortalamanın üstünde olunca aranan isimlerden olmaması şaşırtmıyor adamı. Keşke Mesut'u ikna edebilseydik. Arda' ya Barcelona' yı yakıştıranların olduğu bir ortamda Mesut' a klup bulamayacak olsalarda tek sıkıntımız bu olsun değil mi?
Son olarak birisi Ömer Üründül' e kendisini gülünç duruma düşürdüğünü anlatmalı bence. Robben ile bilek güreşi yapıp gücünü test etmişçesine gücüne taktı Robben' in ki kısmen doğru olsada sadece müdahalede ayakta kalması üzerinde durması olayı başka yönleri ile açıklayamaması daha doğrusu bunu açıklayacak bilgi birikimi olmaması bu güzel maçın içine etmek için yapılabilecek en klas (!) hareketlerdendi. Eksik kalmadı 20 defa '' çok güçlü çok'' dedi cümleyi orada kesti. Yine kendisini formdan düşmüş gördüm kendisini bu maçta 785,565 defa '' kollektif futbol '' demedi. Üzüldük .
Etiketler:
Arjen Robben,
Bastian Schweinsteiger,
Bayern Münih,
Bundesliga,
Frank Ribery,
Hugo Almeida,
Mario Gomez,
Marko Marin,
Mesut Özil,
Miroslav Klose,
Ömer Üründül,
Van Buyten,
Werder Bremen,
Wiese
Denizlispor Maçının Ardından
Kötü oynayabilirsin , üstelik bu ; sahadan çok oyuncuların niteliklerinden de kaynaklanabilir ancak kötü mücadele edemezsin. Elbette dün ki futbolu oyuncu niteliklerinden çok saha ve hava koşulları belirledi ama Fenerbahçe yapması gerekeni yaptı , sahada verebileceği en iyi mücadeleyi vererek galip gelmesini bildi.
Fiziksel anlamda hala hazır duruma gelemeyen Özer' in bu sahada oyunun başından itibaren kullanılmaması doğru düşünülmüş bir hamledir benim açımdan. Zaten fizik kalitesi iyi durumda olan iki orta saha oyuncusunun yanına fiziksel olarak iyi durumdaki Vederson ve Mehmet Topuz'un eklenmesi ve çift forvet tercihi beni maçı ilk yarıda kopacakmış beklentisine soktu. Ama olmadı. Bunda Mehmet Topuz' dan beklenilen katkının alınmaması etkili oldu bence. Yazının başında dediğimiz gibi farkı mücadele belirleyecekti ki belirledi de... Ancak benim tanıdığım Mehmet bu Mehmet değil. Daha fazlasını verecek kapasitesi fazlası ile var.
Mücadele temelinde oynanan bir müsabaka olduğu için pas hataları gibi hususlar üzerinde pek durmanın pek sağlıklı olacağını düşünmüyorum. Ama dün sahada açıkça görünen birşey var ki onu söylemezsek olmaz. O da Bilica ve Lugano'nun tez zamanda düzelmesi gerekliliğidir. Bu konuda çok fazla düşünmeme rağmen onların geriye gidişlerine anlam veremiyorum ama bu kendilerini toparlamaları gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. Özellikle Lugano'nun...
Bekir İrtegün ve Andre Santos buralara transfer olmalarına yardımcı olan iyi performanslarına hızla yaklaşıyorlar. Daha iyi olacaklarını düşünüyorum ki özellikle Bekir'in Antep günlerine dönmesi çok sevindirici bir gelişme. Zira memlekette ve Fenerbahçe'de alternatif stoper eksikliği had safhada. Dün bek oynasa da ( ki orada da gayet başarılı idi.) gerçek mevkisi olan stoperde daha başarılı olacabileceğini düşünüyorum Bekir'in. Tabi sıra&şans gelirse...
Dün sahada iki tane fark yaratan oyuncu vardı. Bu farkın sebebi bir tanesinin yüreği diğerinin hünerli ayakları idi...
Belki ayakları Gökhan Ünal' dan daha hünerli olsa da Emre'nin yüreği idi fark yaratan , Gökhan'ın ise ayakları-varlığı... Elbette Emre bu sahada oynayabileceği en iyi futbolu oynadı , ikili mücadeleleri kazanması bir kenara ; topla dönüşleri , takımı atağa kaldırmaları fevkaladeydi. Ancak bundan daha büyük farkı yüreği ile arzusu ile takımı rakip yarısahaya taşıması ile yarattı Emre. Gökhan ise oynadığı kısa sürede ne kadar doğru transfer olduğunu birkez daha gösterdi.
Maçın hayal kırıklığı Cristian oldu gözümde. Ama onunda arada böyle performanslar vermeye hakkı var sanırım. Hakemler çok tepki almalarına rağmen maçı iyi yönettiler, kartların hepsi doğruydu. Fenerbahçe'li oyuncularda kimi kartlar saçma gelse de ; rakibi sindirmek adına , oyunu sertleştirmek adına yapmaları gerekenleri yaptılar bence. Hakemde bu pozisyonları doğru kartlarla cezalandırdı.
Bir de , Kazım ve Carlos' un ayrılıkları takıma bir ders olmuş gibiydi dün.
İki oyuncu kaybetmiş ama hırsını kazanmış Fenerbahçe ...
16 kaldı diyeceğim ama 15 (Ankaraspor) kaldı. Her maçta şu maç kadar mücadele edilsin şampiyonluk bir adım mesafede...
Fiziksel anlamda hala hazır duruma gelemeyen Özer' in bu sahada oyunun başından itibaren kullanılmaması doğru düşünülmüş bir hamledir benim açımdan. Zaten fizik kalitesi iyi durumda olan iki orta saha oyuncusunun yanına fiziksel olarak iyi durumdaki Vederson ve Mehmet Topuz'un eklenmesi ve çift forvet tercihi beni maçı ilk yarıda kopacakmış beklentisine soktu. Ama olmadı. Bunda Mehmet Topuz' dan beklenilen katkının alınmaması etkili oldu bence. Yazının başında dediğimiz gibi farkı mücadele belirleyecekti ki belirledi de... Ancak benim tanıdığım Mehmet bu Mehmet değil. Daha fazlasını verecek kapasitesi fazlası ile var.
Mücadele temelinde oynanan bir müsabaka olduğu için pas hataları gibi hususlar üzerinde pek durmanın pek sağlıklı olacağını düşünmüyorum. Ama dün sahada açıkça görünen birşey var ki onu söylemezsek olmaz. O da Bilica ve Lugano'nun tez zamanda düzelmesi gerekliliğidir. Bu konuda çok fazla düşünmeme rağmen onların geriye gidişlerine anlam veremiyorum ama bu kendilerini toparlamaları gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. Özellikle Lugano'nun...
Bekir İrtegün ve Andre Santos buralara transfer olmalarına yardımcı olan iyi performanslarına hızla yaklaşıyorlar. Daha iyi olacaklarını düşünüyorum ki özellikle Bekir'in Antep günlerine dönmesi çok sevindirici bir gelişme. Zira memlekette ve Fenerbahçe'de alternatif stoper eksikliği had safhada. Dün bek oynasa da ( ki orada da gayet başarılı idi.) gerçek mevkisi olan stoperde daha başarılı olacabileceğini düşünüyorum Bekir'in. Tabi sıra&şans gelirse...
Dün sahada iki tane fark yaratan oyuncu vardı. Bu farkın sebebi bir tanesinin yüreği diğerinin hünerli ayakları idi...
Belki ayakları Gökhan Ünal' dan daha hünerli olsa da Emre'nin yüreği idi fark yaratan , Gökhan'ın ise ayakları-varlığı... Elbette Emre bu sahada oynayabileceği en iyi futbolu oynadı , ikili mücadeleleri kazanması bir kenara ; topla dönüşleri , takımı atağa kaldırmaları fevkaladeydi. Ancak bundan daha büyük farkı yüreği ile arzusu ile takımı rakip yarısahaya taşıması ile yarattı Emre. Gökhan ise oynadığı kısa sürede ne kadar doğru transfer olduğunu birkez daha gösterdi.
Maçın hayal kırıklığı Cristian oldu gözümde. Ama onunda arada böyle performanslar vermeye hakkı var sanırım. Hakemler çok tepki almalarına rağmen maçı iyi yönettiler, kartların hepsi doğruydu. Fenerbahçe'li oyuncularda kimi kartlar saçma gelse de ; rakibi sindirmek adına , oyunu sertleştirmek adına yapmaları gerekenleri yaptılar bence. Hakemde bu pozisyonları doğru kartlarla cezalandırdı.
Bir de , Kazım ve Carlos' un ayrılıkları takıma bir ders olmuş gibiydi dün.
İki oyuncu kaybetmiş ama hırsını kazanmış Fenerbahçe ...
16 kaldı diyeceğim ama 15 (Ankaraspor) kaldı. Her maçta şu maç kadar mücadele edilsin şampiyonluk bir adım mesafede...
16 Ocak 2010 Cumartesi
Takipteyiz
Alex bile arkanda Gökay...
Bu arada Uğur yanlış adama tekme sallamış, kuvvetle muhtemeldirki iki sene sonra onu formasından edecek çocuk birinci fotoda Okan'ın arkasında , ikincide ise Alex'in önünde duruyor ...
15 Ocak 2010 Cuma
Gökhan Ünal Fenerbahçe'de
Uykudan uyanır uyanmaz resmi siteyi açtığımda bu haber karşıladı beni. Günlerdir konuşulan bu transfer eminim Trabzonspor taraftarını çok sevindirmiştir. Zira performans alamadıkları oyuncuydu ve onu gönderdikleri için mutludurlar. Hatta Fenerbahçe taraftarı da ekseriyetle mutsuzdur bu transferden ötürü. Bunun sebebi Trabzon'daki performansının düşük olmasının yanında, taraftarın kendisinin beklentilerini aşırı derecede yükseltmesidir. Trabzon'da, Trabzonlu olmayıp başarılı olabilen en son oyuncunun Şota olduğunu düşünecek olursak Trabzon'un ortamında Messi'nin performansını bile garanti altına alamazsınız demektir. Dolayısıyla Trabzon'daki performansı, her ne kadar ilk sene kötü de olmasa, bir ölçü değildir bu transferde.
Gökhan Ünal 2 sene önce bu ligin altını üstüne getirebilecek düzeyde bir oyuncuydu ve o zaman Mehmet Topuz ile beraber almak için Fenerbahçe iki haneli rakamlara çıkmıştı. Kaderin cilvesi bu iki oyuncu da artık Fenerbahçe forması altındalar. Gökhan Ünal gol yüzdesi düşük olan bir oyuncu olarak gözükse de hücum presi yapan, kafa toplarına iyi derecede hakim bunun yanında pas yeteneği oldukça iyi, şut atabilen hızlı bir oyuncudur. Bu oyuncu kesinlikle Guiza'dan kötü bir oyuncu değildir ve Guiza'dan daha gençtir. Sene sonu Guiza'nın büyük ihtimalle bu takımda olmayacağını düşünürsek; yerine 3,5 milyon Euro'ya ondan görece daha iyi bir oyuncuyu -hem de Türk - almak son derece mantıklı hamledir. Semih'in de yaşadığı sorunları düşünecek olursak herşeyden önce rotasyon için lazım adamdı Gökhan Ünal.
Klasik lafımızı söyleyelim.
HOŞGELDİN GÖKHAN ÜNAL. BAŞARILAR SENİNLE OLSUN!
Bir klasiktir YouTube videoları...
Bir de dipnot: (Diferansiyel)
Ben buna gülerim arkadaş.
Zamanı Gelmişti
Keyifli bir gündü. Naklen yayın ihalesinin sonucu ile başladı günün güzellikleri , Basketbol takımının mağlubiyeti dışında olumlu haberlerle devam etti ve sona erdi.
Benim için en çok mutluluk verici olan gelişme ise fotoğraftaki arkadaşların A takıma alınması idi. Elbet ''ben demiştim'' demekte keyif veriyor ama bu oyuncuların üstyapı ile kampa alınması ve diğerlerine benzememesi gerçekten daha büyük mutluluk veriyor insana.
Postun sonuna doğru eski postlardan ilgili bölümler ile topçuları az biraz tanıtayım dedim. Ama uzun gelebilir . Kısaca burada da değinelim söz konusu ''potansiyel yıldız''lara...
İkinci resimde top süren genç futbolcu Okan Alkan olur. Kendisinin en önemli özelliği kalıbından büyük bir yüreğe, cesarete , hırsa ve azime sahip olması . Ancak bunlar tabi ki A takıma çıkması için yeterli olgular değil. Bunların yanında ortalamanın çok üstünde bir hıza , iyi ile çok iyi arasında gösterilebilecek bir tekniğe sahip. Alves'in altyapı versiyonu dersek hatalı bir benzetme yapmayız kısaca... Bu müthiş potansiyelin sıkıntılı olduğu nokta ise kendine olan güveninin kimi zaman takıma zarar verebilmesi. Ancak bu törpülenir elbet...
Rıdvan Şimşek'i takip edenler için şimdiden söyleyeyim kendisi Rıdvan'dan daha extra bir yetenek. Rıdvan kadar iyi yaptığı ofansının yanında defansif olarak da Rıdvan'dan daha iyi seviyede ki bu da kendisini daha iyi yapıyor gözümde. Ama yinede nereye geleceğine kendisi karar verecek... Ancak kıyaslamayı bırakıp eldeki değerlerin vadettiklerine bakarsak 4 sene kadar sonra Gökhan Gönül ve Sabrileri tahtından indirecek iki tane taş gibi sağ bek oyuncusunun geldiğini söylememiz gerekir.
En üstteki resimde Okan'ın solunda olan arkadaş ise A takıma alınan diğer genç oyuncu , yani Gökay olur.
Altyapılarda Okan örneğinde olduğu gibi genel olarak ''çalım yeteneği, hız'' gibi hususlar dikkat çeker , bunlar üzerinden ''yıldız adayı'' olarak tanıtılır oyuncular. Ancak beni bu alışmışlığın dışına çıkartan ender oyunculardan biri oldu Gökay. Elbette çalım atabiliyor , hızıda gayet yerinde ama onu izlerken ilk olarak oyun kafası , pozisyon bilgisi , dinamizmi göze çarpıyor. Liderlik özellikleri en üst noktada , bundan sebeptir ki sürekli sorumluluk almak istiyor. Topsuz alanlarda yaptığı koşulardan sonra topla buluştuğunda ise kendini gösterme amacı taşımayan basit çalımlar , basit paslar atmayı tercih ediyor. Müsait pozisyonlarda uzaktan kaleyi yokluyor ki iyide şutu var. Orta sahanın her yerinde oynayabiliyor. Kendisini Fenerbahçe A2 takımında açık mevkilerinde( sağ-sol) Milli takımda ise ön liberoda izledim , ne görev verilirse layıkıyla yerine getiriyor , bu da ne kadar meziyetli olduğunu gösteren önemli bir veridir zaten. Zihinsel olarak farklı mevkilere kolayca adapte olabilecek seviyede.
Ancak tabi ki onunda eksiği var. O da hemen hemen her altyapı oyuncusunda görülen bir eksiklik- fizik... Boyuna ve kalıbına göre dayanıklılığı iyi seviyede, mücadelelerde dengesinden sebep ayakta kalan isim oluyor ama üstyapı için bu yeterli değil bence. Özer Hurmacı gibi üst yapıda üst düzey performans veren oyuncuların fiziksel olarak çektiği sıkıntılar göz önünde tutulursa söylediğimiz kolayca anlaşılabilir. Zira oyuna varyete katan oyuncu artık fiziksel olarak kötü seviyede olmamak zorunda hatta sahadaki en iyilerden biri olma durumunda... Kafasındakileri oyuna geçirmek için omuz darbesinde , kalça darbesinde yılmamalı , yere düşmemeli hatta mümkünse düşüren kendisi olmalı.
Bu söylediklerimizin ışığında iyi bir vücut geliştirme idmanı ile Gökay çok önemli bir oyuncu olabilecek seviyede. Artık istediğini olmak kendisinin elinde... Elbette direkt 11'e konulmayacak bu oyuncular ama fiziksel olarak hazır olduktan sonra Abdülkadir gibi '' Ben bu camiaya hizmet etmek , sembol isim olmak istiyorum , maç tecrübemin artması - daha iyi olmam için kiralık gitmek istiyorum '' diyebilirlerse eğer işte o zaman bu iş oldu demektir.
Daha detaylı anlatım aşağıdadır. Birazda ''ben demiştim'' diyelim değil mi ?
''Aslında çok fazla altyapı maçı izlerim ve kimi oyuncuları belleğe aktarırım ancak bu yazıyı yazmama İBB karşısında saha kenarından izlediğim Gökay İravul sebep oldu.
Topu süren 1,71 boyundaki 18 Ekim 1992 doğumlu arkadaş Gökay olur. Belki adını bundan sonra google'a yazdığında bu blogla karşılaşacağından onu bir oyuncuya benzetmek yanlış olacak ancak ben izlemeyenlerin kafasında birşeyleri canlandırmak adına Bastian Schweinsteiger'e çok benzediğini belirtmek istiyorum. En önemli özelliği dinamizmi. Bu; çift kanatta oynama becerisi ile, yaş grubu için etkili sayılabilecek şutu ile ve duran topları kullanabilme becerisi ile birleştiğinde çok aktif bir isim olarak karşıma çıktı. Bir de kanadındaki oyuncuları kendi yarısahasında da kovaladığını, oyundan düşmediğini ve sürekli oyunun içinde olduğunu söylemek gerek... Alman takımlarının altyapısından gelme bir futbolcu gibi dursa da kendisi Denizli'den gelme imiş.''
------------------------------****************
-
''Okan mı? Kulağı çekilmiş gibiydi, birkaç pozisyon harici çok fazla sıkıntı yaratmadı geçen maçlra göre... Takımda yedek sağbek sıkıntısı varken devre arasında çıkartsınlar A Takıma. Evet şuan Gökhan Gönül'den iyi değil, forma almasını beklemek hayalcilik ama Türkiye'de ki çoğu sağbekten daha iyi. Ve Gökhan Gönül'den daha potansiyelli.''
------------------------------****************
''Sahada kendisini bu seviyeye fazla gören bir topçu daha dikkatimi çekti. Milli Takım maçlarında da müthiş özgüveni ile göze çarpan Okan Alkan bugün Fenerbahçe'nin kağıt üzerindeki sağ bekiydi ama Dani Alves gibi sürekli ileriye çıkıp sağ ön oynayan oyuncuyu kendisinin yerine hapsetti.
Boyu kısa (1,70 imiş boyu) ancak sahada baya yer kaplıyor Okan. Fiziği gayet iyi. Hızlı, topla arası bek oyuncusuna göre çok iyi... Kısacası oldukça yetenekli. Ama söylediğim gibi kendisine olan güveni biraz başa bela açabilir cinsten. Öyle ki çoğu işi tek başına yapmaya çalışıyor, arkadaşlarını azarlıyor ve top gelmeyince oyuna küsüyor. Halletmesi gereken sadece bu konu var Okan'ın. Alves'e benzeyebilir ama henüz Alves değil. Hatta ve hatta Abdurrahman Dereli bile değil. Bu sıkıntıyı aşarsa hiçbir yerde yedek sağ bek aramasın Fenerbahçe çıkarsın koysun yedeğe, Gökhan'a birşey olursa çıkıp çatır çatır oynayacak gibi duruyor.''
------------------------------****************
''Daha önce blogda da ismini paylaştığım Gökay İravul ise yola tam gaz devam ediyor. Çok yönlü bir oyuncu Gökay. Çünkü çok çok extra olmasa da iyi bir top tekniği ve bitmek tükenmek bilmez bir enerjisi var. Milli Takımla Nijerya'da ön libero ve iç olarak görev yaptı oynadığı maçlarda ancak Fenerbahçe'de kanatlarda değerlendiriliyor. Bu iyi mi oluyor kötü mü oluyor tam bir teşhis koyamadım ancak ben olsam bu kadar dinamik olan ve pas yüzdesi yüksek oyuncuyu göbekte kullanırım. Kanada kitlenecek ; sadece orada git-gel yap denilecek oyuncu değil bunu net bir şekilde söyleyebilirim.
Fb TV'de nasıl gözüktü bilmiyorum ama gözükmeyen birçok pozisyonuna şahit oldum Gökay'ın. Topla akması, hiç bir extra bilek hareketi yapmadığı halde çalımını her türlü atması şüphesiz televizyon ekranına yansımıştır. Ancak Abdülkadir ve Okan'ın her topu alışında ters taraftan bomboş şekilde kopup gelmesi ve abartısız 5 pozisyonda gole gidecekken top atılmamasına karşın ısrarla 6. koşuyu yapması sanırım gözükmemiştir. Ve muhtemelen çoğu pozisyonda ''değişin, bak kademeye git, x arkan bomboş,topla koşma, topu koştur; sende yorulma bizde boş koşu yapıp yorulmayalım '' şeklinde arkadaşlarına verdiği direktiflerde duyulmamıştır. Tabi her pozisyonda top istemesi de... En komiği ise Sakarya'dan gelen sol bek Onur'a attığı golden sonra ''afferin lem kocakafa '' demesi idi. Onur'da da Gökay'da ne eksikse o eksik. Sahada oyun kafası olarak en ileri oyuncudur kendileri...
Peki ne mi Gökay'ın (dolayısı ile Onur'un da ) eksiği?
Tek eksik Abülkadir'in fiziği.''
14 Ocak 2010 Perşembe
Maxi Rodriguez
İyidir, hoştur, kaliteli topçudur kendileri. Hepsine eyvallah da bu transferin anlamı Babel'i ciddi ciddi gözden çıkardıkları ki bu değiş tokuşun mantığı elbette sorgulanır.
Neyse; Babel de Fenerbahçe'ye ''cuk'' otururdu hani...
Liverpool'a hayırlı olsun. Ailecek sevindik bu habere ...
8 Ocak 2010 Cuma
2016'ya Doğru
Memlekette ne kadar orjinal beyinler var ... Sırf şu çalışmalar için veririm 2016'yı Trabzon'a ; helal olsun .
6 Ocak 2010 Çarşamba
İki Resim Arasındaki 7 Fark
Değil 7 ; 7000 fark olsa da istediğin zaman istediğin defansı yerlerde süründürürsün sen gerçek Ronaldo...
Bu arada ; Puyol daha fazla çalışma evladım , bundan sonrası bünyeye zarar ...
Her Zaman Formda
''Tabata'nın 8 milyon Euro olduğu bir dönemde, Arda' nın 12 değil en az 50 milyon Euro olması gerekir. Adnan Polat ya kendinde değil , ya da futbolu bilmiyor. Çünkü Arda'da inanılmaz bir çalım, pas ve pres var. Ama bizim medyamız bu süper yıldızı bitirmeye çalışıyor ! Barcelona bana dese ki 'Arda'yla Messi'yi takas edelim' ben şahsen kabul etmem hatta üzerine ne veriyorsunuz derim. Çünkü ben Arda'yı Messi'yle kesinlikle kıyaslamam.''
---------------------------------------------HHıncal Uluç
Keşke hiç yaşlanmasak , hep genç kalsak...
5 Ocak 2010 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)