27 Kasım 2009 Cuma
İyi Bayramlar
Herkesin kurban bayramı kutlu olsun.
26 Kasım 2009 Perşembe
Şampiyonlar Ligi 5. Hafta Sonuçları ( Bölüm 2)
Beşiktaş'a tebriklerimizi iletelim. Ne olursa olsun o futbolcular sokaktan çevrilmedi ve üzerilerinde Manu amblemi vardı. Cska'yı içeride yenip Uefa'ya gelmelerini temenni ediyorum zira ülke puanı açısından çok önemli bu...
Gollerden aklımda kalan ise sadece Krasiç'in golü. Adamım Higuain'de yazmış ama pek bir orjinalliği yok. Krasiç'in golünü izleyin derim.
Birde tek bir maç ''üst'' bitti ŞL'de. Tüm alt bitenlere bahis yapsak Liverpool'a helalinden bir stoper alabilirdik sanırım. Sağlık olsun.
25 Kasım 2009 Çarşamba
Fenerbahçe-Bursaspor A2 Maçı
Nitekim bugün Kapo sahadaydı. Ama gitme sebeplerimizden olan Muhammet Demir İstanbul'a gelmemişti.
Bahsedilecek çok fazla şey var ancak ilk Abdülkadir'den başlayayım.
Öncelikle Abdülkadir'in Gerrard olduğunu söylememi bekleyenleri hayal kırıklığına uğratacağımı belirtmek gerek. Evet güçlü fiziği, sertliği ve bugün giydiği formanın numarası bakımından Gerrard'a benziyor Kapo. Ancak oyun için sürekliliği, çalışkanlığı ve konsantrasyonu en ufak bir anımsatmaya dahi sebep olmadı. A2 takımda oynayan bir oyuncu Abdülkadir'e sene başında teknik kadronun A2 takımıyla maça çıkması gerektiğini söylediklerinde Abdülkadir'in bunu istemediğini söylemişti. Gerçekten sahada kendisini o sahadakilerden büyük gören orada olmak istemeyen bir görüntü çizdi Abdülkadir. Santra anında 4/4/2 oynayan Fenerbahçe'nin 2 ön liberosundan biriydi ama genel olarak Alex gibi takılmaya çalıştı. Girdiği topların hepsini kazandı ama yanından geçen oyunculara çok fazla müsade etti, ayak bile uzatmaya tenezzül etmedi.
Ancak yetenekli olduğu, fiziğinin bu seviyenin çok üstünde olduğu ve iyi bir oyun kafası olduğunu söylemezsek olmaz. Bu güçlü fiziğiyle oynayabileceği box to box pozisyonuna adapte olmaya çalışır ve işini tam konsantrasyonla yaparsa bu çocuk olur. Ama bugün sahaya tam konsantrasyon ile çıktıysa - ki hiç sanmıyorum- Abdülkadir çok büyük ümit beslenip ortalama bir futbolcu bile olamayanlar kervanına katılabilir.
Sahada kendisini bu seviyeye fazla gören bir topçu daha dikkatimi çekti. Milli Takım maçlarında da müthiş özgüveni ile göze çarpan Okan Alkan bugün Fenerbahçe'nin kağıt üzerindeki sağ bekiydi ama Dani Alves gibi sürekli ileriye çıkıp sağ ön oynayan oyuncuyu kendisinin yerine hapsetti.
Boyu kısa (1,70 imiş boyu) ancak sahada baya yer kaplıyor Okan. Fiziği gayet iyi. Hızlı, topla arası bek oyuncusuna göre çok iyi... Kısacası oldukça yetenekli. Ama söylediğim gibi kendisine olan güveni biraz başa bela açabilir cinsten. Öyle ki çoğu işi tek başına yapmaya çalışıyor, arkadaşlarını azarlıyor ve top gelmeyince oyuna küsüyor. Halletmesi gereken sadece bu konu var Okan'ın. Alves'e benzeyebilir ama henüz Alves değil. Hatta ve hatta Abdurrahman Dereli bile değil. Bu sıkıntıyı aşarsa hiçbir yerde yedek sağ bek aramasın Fenerbahçe çıkarsın koysun yedeğe, Gökhan'a birşey olursa çıkıp çatır çatır oynayacak gibi duruyor.
Daha önce blogda da ismini paylaştığım Gökay İravul ise yola tam gaz devam ediyor. Çok yönlü bir oyuncu Gökay. Çünkü çok çok extra olmasa da iyi bir top tekniği ve bitmek tükenmek bilmez bir enerjisi var. Milli Takımla Nijerya'da ön libero ve iç olarak görev yaptı oynadığı maçlarda ancak Fenerbahçe'de kanatlarda değerlendiriliyor. Bu iyi mi oluyor kötü mü oluyor tam bir teşhis koyamadım ancak ben olsam bu kadar dinamik olan ve pas yüzdesi yüksek oyuncuyu göbekte kullanırım. Kanada kitlenecek ; sadece orada git-gel yap denilecek oyuncu değil bunu net bir şekilde söyleyebilirim.
Fb TV'de nasıl gözüktü bilmiyorum ama gözükmeyen birçok pozisyonuna şahit oldum Gökay'ın. Topla akması, hiç bir extra bilek hareketi yapmadığı halde çalımını her türlü atması şüphesiz televizyon ekranına yansımıştır. Ancak Abdülkadir ve Okan'ın her topu alışında ters taraftan bomboş şekilde kopup gelmesi ve abartısız 5 pozisyonda gole gidecekken top atılmamasına karşın ısrarla 6. koşuyu yapması sanırım gözükmemiştir. Ve muhtemelen çoğu pozisyonda ''değişin, bak kademeye git, x arkan bomboş,topla koşma, topu koştur; sende yorulma bizde boş koşu yapıp yorulmayalım '' şeklinde arkadaşlarına verdiği direktiflerde duyulmamıştır. Tabi her pozisyonda top istemesi de... En komiği ise Sakarya'dan gelen sol bek Onur'a attığı golden sonra ''afferin lem kocakafa '' demesi idi. Onur'da da Gökay'da ne eksikse o eksik. Sahada oyun kafası olarak en ileri oyuncudur kendileri...
Peki ne mi Gökay'ın (dolayısı ile Onur'un da ) eksiği?
Tek eksiği Abülkadir'in fiziği. Evet her maç tekmelenmesine rağmen müthiş bir dengeye sahip olduğundan düşmeden devam edebiliyor ama bir üst seviye için daha geniş baldırlara ihtiyacı var. Gerçi ince bacak yapısına rağmen dediğimiz gibi ayakta kalıyor ve iyi de şut atıyor ama hedef bir üst seviye ise tek geliştirmesi gereken yer vücudu, tek yapması gereken sıkı şekilde vücut geliştirme idmanı. 90 dk boyunca bu kadar iştahlı oynayıp yorulmak nedir bilmemesi A2 seviyesinden fazla olduğunun başlıca ispatı zaten, en azından ben böyle az oyuncu gördüm işallah gerekli fizik idmanlarını da yapıp üst yapıya çıkar.
Oyuncuların büyük bir kısmı profesyonel olmadıkları için takım değerlendirmesinden çok oyuncu değerlendirmesi yapıyorum zira takım olgusundan ziyade bireysellik ön plana çıkıyor çoğu zaman. Oyuncuların kimileri bireysel olarak ön plana çıkmak istiyorlar ( Abdülkadir, Okan, Görkem gibi)ancak kimileride takım oyunuyla beraber çok daha fazla göze batıyorlar.(Serhat Hürriyet, Gökay İravul)
Takım oyuncusu olarak çok sağlam oynayan stoper Serhat Hürriyet'de bahsetmediğimiz oyunculardan birisi. Biraz hantallık problemi var ama epey güçlü ve tam bir defans lideri. Sürekli arkadaşları ile konuşuyor. Hava toplarının hemen hemen hepsini topluyor ve maça inanılmaz konsantre olmuş şekilde oynuyor.1,91 olan boyu yaşına göre (20,04,1992 li) epey uzun. Aklıda yaşına göre epey büyük. Önder gibileri izledikten sonra ilaç gibi geliyor böyle genç oyuncular gerçekten...
Son olarak sahada en fazla dikkat çeken oyuncudan bahsedeyim. Garip olan ise bu dikkatin ilk bakışta oyuncunun Ronaldovari bakışları ve tavırlarından kaynaklanması. Maç başından devre arasına kadar ısındı Görkem Kulbay, saha kenarında; yani tam önümde.Jöleli saçları, duruşu, bakışları Ronaldo ' yu örnek aldığını gözler önüne serdi kısa zamanda...
Sene başında Almanya'ya giden gençler arasında onunda ismi vardı. Görkem o maçta kısıtlı sürede topla olan ilişkileri ile dikkatimi çekmişti ilk olarak. Tabi o zaman bu kadar yakından görmemiştik ve abilerinin yanında duruşu filan farklıydı. O gün bugündür A2 maçlarında Görkem'i görememiştim, merak ediyordum bu oyuncunun akıbetini. Saha kenarında sohbet eden teknik ekibe kulak misafiri olduğumda sakatlıktan yeni çıktığını öğrendim.
Yine C.Ronaldo'ya çok benzeyen fiziğine nazaran ortalama bir hıza sahip Görkem. Onun özelliği topla çok rahat adam geçmesi. Ve bu çalımların çoğu Arda Turan'ın çalımları gibi dur-kalklarla, aklıyla atılıyor. Çok etkili kornerler kullanıyor nitekim en sonuncusunda Gökay golü yaptı. 2003 senesinde keşfedildiği Danone kupasından hemen sonra gelmiş Fenerbahçe'ye Görkem. Diğer oyuncular kadar fazla izleyemedik tabi ama sahada bir duruşu var gerçekten...
Unutmadan Furkan Aydın ise Guiza'nın mini versiyonu. Biri arada aşırtma atıyor, diğeri arada çalım atıyor tek fark bu. Bir de Furkan Guiza gibi pozisyona giremiyor dolayısı ile kaçıramıyorda... Ciddi zamanlama ve oyun bilgisi sorunu var. Bir de garip şekilde tüm gücüyle koşmaya çalışırken arkasından birisi çekiyormuş gibi koşuyor. Bundan sonraki durağını gerçekten çok merak ediyorum. Bu çocuğa yeni Hakan Şükür diyorlardı, Hakan Şükür küçükken böyle ise gerçekten onun hikayeside azmin zaferiymiş, alkışlarım.
Takım olarak ön alanda çabuk baskı kurma çabası gözüme çarptı Fenerbahçe'nin. Furkan hariç oyuncular gerçekten çok diri ( hoş, nasıl olacaklarsa başka ) ve müthiş bir iştaha sahipler. Abdülkadir ve Okan takım içi oyun planına pek sadık kalmasalarda ( ve bizde postun büyük bölümünü garip şekilde bireysel performanslara ayırsakta) mümkün mertebe paslı oynamaya çalışıyor Fenerbahçe'li oyuncular. Dediğimiz gibi Gökay gibi, Onur gibi, Serhat gibi farklı oyuncular ise basit oyun oynarken bile sırıtıyorlar işte...
Kısacası bu takımdan da 3 sene içinde üst yapıya topçu çıkmazsa ben birdaha gitmem kardeşim Dereağzına filan... Devre arası ısınmak yerine kaleye geçen stoper Sertaç ve ona şut atan kaleci Alptekin dışında tabi.
24 Kasım 2009 Salı
Ailecek Severek İzliyoruz || 2
-Ve İspanya-Barcelona futbol tarihinde gerçekten en pahalı 3. oyuncu Alves, çok para verdiler adama...
-Bu Dani Alves uzaktan vurduğu şutlar iyi de, ortada hayır yok.
-Şimdi yerdeki oyuncu Busquets , faul yapan oyuncu zanetti, yani; yerdeki doğduğunda Zanneti topa başlamıştı.
-Hafta sonu Real maçı var ; o maçın önemi, gerçekten bu maç kadar önemli.
(Düşük olan cümleler birebir İlker Yasin'den alıntıdır. )
Bir dahaki buluşmayı iple çekiyoruz...
Ailecek Severek İzliyoruz
Barcelona-İnter maçını daha iyi kimse anlatamazdı...
İşte satır başlıkları:
-Böylesine uzun topları tek adamla Eto'o ve Milito ile kovalayacaksa İnter'in şansı yok.
---
Rıdvan Dilmen: Barcelona çok farklı takım değil mi İlker abi? Karşındaki takım İnter , sen öndesin ve hala önde baskı yapıyorsun top oynamaya çalışıyorsun...
İlker Yasin: Imm, evet kendi oyun felsefesini yansıtıyorlar. Topun arkasında Maicon var. Camp Nou'da Barcelona 2 İnter 0
Rıdvan Dilmen:??
---
-Alves ortaa,şut; kafa ve gooollll..
---
-Rüni (Rooney) Dünya'nın en iyi topçusu olarak İniesta'yı gösteriyor. Ne Messi'yi ne bir başkasını... Neden diyorsun ''adam heryerde oynuyor; stoper, defans, kenar, kanat, ön libero.
---
-Mourinho çok yakışıklı, karizmatik , herkesin imza istediği bir isim.
----
Fark açılsa da açılmasa da ikinci yarı daha bomba bir İlker Yasin bekliyorum.
Yetmez Demirören
Bir grup ''Yetmez Demirören'' diye bağırmış.
Alttaki resimde çok orjinal bu da.Epey komik geldi gerçekten bana.Ancak daha komiği bu söylenen. Ne değişik bir memlekette yaşıyoruz...
Yeter mi hiç?
Yetmez...
22 Kasım 2009 Pazar
Beşiktaş Maçının Ardından
-------------------Ağır Yenilgiyi Tatmak
Son zamanlarda İnönü'de taraftarlarını mutlu ederek dönen Fenerbahçe bu sefer Beşiktaş'lı olanının bile beklemediği bir skorla mağlup ayrıldı sahadan. Sezon başından beri en ağır yenilgisini tattı.
Hemen hemen her taraftarın kafasındaki 11 sahadaydı Fenerbahçe cephesinde. Beşiktaş'ın ise sürekli bir 11'i olmadığı için herkesin Mustafa Denizli'nin şapkadan tavşan çıkartmasını bekliyordu.
İlk 11'ler geldiği zaman Denizli'nin nasıl bir planı olduğunu kestirmek güç değildi. Alex'i kitleyip maçı da koparacağını düşündü. Bu planında da başarılı oldu. Fenerbahçe gibi bir takımın tamamen bir oyuncu üzerinden skor üretme planlarının olması eleştirilecek, üzerinde durulacak bir durumdur. Dönüp dönüp ihalenin Alex'e kaldığı düşünülürse bu konunun derinlenmesine incelenmesi lazımdır. Alex gol ya da asist yaparsa skor oluyor, olmayınca olmuyor...
Maç içinde sürekli üstün bir takımdan bahsetmek oldukça güçtü. İlk 15 dakika Beşiktaş baskısı vardı, 5 dakikada oyun dengeye geldi ve sonrasında Fenerbahçe devre sonuna kadar atak olan taraftı. Bana göre verilmeyen bir penaltı söz konusu ama bana göre maç birisinden alınıp diğerine verilmediği için üstünde çok durmuyorum. Nitekim ikinci devre de kağıt üzerinde orta sahada geçmesi gereken mücadele bir o kaleye bir bu kaleye taşındı. Bu gariplikler silsilesi içinde hayatının performansını veren İbrahim Üzülmez'in iki kez şaşırtacak hareket yapması ( çalım ve ters ayak orta ) ve genel olarak yanındaki futbolcuya pas veremeyen Fink'in gelişine güzel vuruşu ile Fenerbahçe geriye düştü. Akabinde ikinci golde gelince ise oyun tamamen Beşiktaş hakimiyetine geçti. İlk golde sıfıra inen bir bek oyuncusunun ortasında genelde ön libero oyuncularının pozisyon aldığı yere düşen topta gol olması düşünülecek bir konudur. Emre Belözoğlu'nun yokluğunun etkisi diyebiliriz...
Maçın başından beri sıradan olmayan gelişmeler mevcut olduğundan (Alex'in penaltı noktasından kaçırması, İbrahim'in gitgelleri ve etkili ortaları) ilerleyen dakikalarda maçın bir gariplikle çözüleceğini düşünüyordum. Bunun neticesinde bir takımın kırılacağını... O kırılan takım Fenerbahçe kıran takımsa Beşiktaş oldu. Uzun lig maratonunda her maçı kazanmak olanaksıza yakındır. Arada böyle izahı olmayan ilk dakikalarda sonucu kestirilmeyen maçlar oynanır bu da onlardan biriydi gözümde.
Bilica'nın yokluğunu derinden hissetti Fenerbahçe dün. Defanstan atılan toplar ya dışarı ya da rakip stoperlere gönderildi ki Bilica hem 2 hem 3. bölgeye topu çok sağlıklı şekilde ulaştırabiliyordu.
Emre ve Kazım gereksiz agresiftiler.
Beşiktaş cephesinde ise İbrahim Üzülmez efsane bir oyun koydu. Toraman iyi mücadele etti, Ferrari her zamanki gibiydi. Uğur İnceman'ın oyuna girmesi takıma çok olumlu katkı yaptı diyebiliriz.
Penaltıyı vermeyen yardımcının Kazım'ı atması yönündeki baskıları bu konuda kafamda şüphe yarattı. Ancak buralarda çok fazla hakem tartışmadığımdan Kazım'ın olayına dönelim. Avrupa'da herhangi bir ligde ya da Şampiyonlar Liginde Kazım'ın söyledikleri her maç söyleniyor. Evet bence de orada bu sözün bu şekilde cezalandırılmaması saçmadır. Ama dışarıya hakem ihraç edemediğimiz bir ortamda suçu kendimizde aramamız gerektiğini düşünüyorum. Oraya yönelik bir çalışmamız varsa eğer hakemlerimiz de burada Avrupa maçlarında uygulanan kuralları uygulamalıdır. Gel gelelim o yardımcının kariyeri boyunca Manu-Barca maçı yönetebileceğini düşünmesem de kaza ile Rooney'i bu sözden ötürü attırdığını düşünemiyorum. Gerçi attıramaz orası da ayrıca tartışılması gereken bir konudur tabi...
Fenerbahçe'de Alex harici oyuncuların oyuna direkt etki edememeleri halledilmesi gereken bir konudur.
Ve en önemlisi Emre'nin yokluğunun olumsuz etkilerini en aza indirmek için doğru hamleler yapılması gerekmektedir. Maçın kaybedilmesinden ziyade en kötü gelişme de Emre'nin sakatlanmasıdır gözümde. Allah acil şifalar versin diyelim...
21 Kasım 2009 Cumartesi
19 Kasım 2009 Perşembe
Tufan Formalı Cemal...
Yakışmadı. Galatasaray son zamanlarda sadece futbol ile öne çıksa da bu ülkenin sporunun gelişmesinde her zaman önemli bir yerde bulunan bir kluptü. İşte bu yüzden yakışmadı -diyeceğim ancak ayıplanma sebebi olabilecek onlarca husus sayılabilir aslında...
Herneyse takipçisiyiz efendim.
Karikatürde Mustafa Denizli deyimi ile 10,5 numara. Bilmeyen adam bile şu karikatüre baksa anlar vaziyeti sanırım...
İnsan İnsana Benzer...
Günün kazananlarından Gourcuff'u ratinglere can veren Bihter ablamıza benzeten tek ben miyim acaba ?
Harikulade bir ikili olurlar diyeceğim ancak Bihter ablamız pek tekin değil, üzmesin elin Fransızını sonra...
Yaratıcı Milletimizden Dahiyane Sözler 1: Galiptir Bu Yolda Mağlup
Bir anlık konsantrasyon kaybı, aktif bir ofsayt, elle kontrol ve giden tur...
Trapattoni'nin ıslıkları bile uyandıramadı İrlanda'lıları gol pozisyonunda. Henry'ye söylenecek çok fazla söz var ancak hakemin görevi saha içi adaleti sağlamaksa görecek kardeşim . Görmüyorsa böyle bir maçı yönetmeyecek.
Pisi pisine gitti tur...
Mustafa Denizli'nin işaret ettiği İrlandalı bendim Tv karşısında bugün. Fransızlardan istisnalar harici ( Anelka, Lassana, Zidane ve yeni yeni Lloris) pek hoşlandığım söylenemez. Ancak ondan ziyade güçsüzü savunma içgüdüsü idi bu bende galiba. Başlıktaki gibi yaratıcı sözler filan buluruz orası ayrı da bir de güçsüzü savunma yönümüz vardır ya hani bizim... Tam olarak o damar kabardı sanırım. Duff olup soldan soldan yardırıp, Keane olup taraftarımı kabız edip(aynı zamanda çılgınca sevindirip), O 'Shea olup Henry'nin üzerinden hava topuna çıktım desem yeridir hani...
Taktiği tekniği bir yana çok acaip bir maç oldu gerçekten. İzlerken sorular sordum kendime, ''bir İrlanda'dan neyimiz eksik'' dedim mesela... Karambol takımı olacaksak, sabahtan akşama kadar defanstan rakip stoperin arkasına top şişireceksek ve ribaundlar üzerinden planlar yapacaksak bunu bile kabul ediyorum artık ki ne halde olduğumuzu siz düşünün. Ne yaptığını bilmemekten iyidir değil mi?
Nitekim kora kor mücadelelerinden sonra hakettikleri golüde attı İrlandalılar. Maç başından sonuna kadar denediklerinden ziyade Duff 'ın inanılmaz deparı getirdi golü. Heyecanlandım açıkçası. Golden sonra çılgınlar gibi sevinen Duff ise nerden bilirdi ki maç sonunda böyle olacağını...
Garip oyun şu futbol gerçekten. İrlanda'dan hangi oyuncuyu Fransa 11'ine koyarsınız desem O'Shea den başka oyuncu gösteremeyiz sanırım. O denli bir siklet farkı var oyuncuların arasında... Ama sanki tam ters durum varmış gibi bir oyun vardı sahada. Tamam İrlanda Fransa'yı ezdi , sahasından çıkarmadı diyecek halimiz yok ancak Fransa'da bunu yapamadı. Üstüne üslük İrlanda kadar rakip kalede etkilide olamadı. Sadece sahadaki en klas ayağı olan Anelka'nın şapkadan tavşan çıkarmasını beklediler hepsi bu...
O'Shea demişken... Kendisine ne oldu hiç bir bilgim yok ama böyle önemli maçlarda çok büyük katkı beklenen oyuncuların oynamaması ya da çok az bir süre sahada kalması bana oldum olası garip gelmiştir. Belki bunu Rüştü ile öğrendiğimizden böyle geliyor bilemiyorum. Ancak bildiğim birşey var ki O'Shea 'in olmaması epey etkiledi İrlanda'yı.
İrlanda dedik, Milli Takım dedik devam edelim yine. Şu İrlanda Milli Takımından kaç oyuncuyu yakıştırırsınız bizim Milli Takıma acaba? O'shea banko olmak üzere belki Duff belki de Keane denir herhalde... İşin bu yanı da gerçekten çok trajik. Düşündüm dedim ya, sürekli aklıma geldi bu. Kaybolan senelerimiz...
Olmadı Trapattoni, ıslıklarında, heyecanla yaptığın hareketlerinde yetmedi. Belki pisi pisine elendin ancak ne yazık ki futbolun içinde bu da var.
Başlık İrlanda Cumhuriyetinedir kısaca. He bundan sonra ne zaman Dünya Kupası ya da Avrupa Şampiyonası görürler bilemeyeceğim ancak bugün için galipler bu yolda... Ee günü kurtarma üzerine endeksli bir spor anlayışının olduğu ülkenin vatandaşı olarak daha fazlası beklenmesin bizden de değil mi?
Maçın spikerine ise bittim. Bir ara gerçek spikeri kaçırdılar yerine hiperstar Ajdar maçı anlatıyor sandım. Bir insan Henry derken bile nasıl detone olur dersi verdi adeta. Lazan Diarra'ya, Çinyak'a, Kerim Benzema'ya hiç girmiyorum bile. Hele auta çıkan bir top için '' çok enteresan sayın seyirciler, evet çok enteresan bir pozisyon topa kimse değmedi'' demesi beni benden aldığı andır kendisinin , alkışlıyorum . İlker Yasin'den sonra yeni bir star doğuyor...
Domenech'i ise 5 çayına bekliyorum. Bu kadar klas oyunculara böyle top oynatan bir adam anlasa anlasa çaydan anlar herhalde...
16 Kasım 2009 Pazartesi
El Santo(*) Maskeli Antonio De Nigris
Yeşil sahaların üstünde kara bulutlar dolaşıyor şu sıralar... Önce Enke'nin ölümü, sonra Cuduccini'nin kazası şimdi ise De Nigris'in vefatı...
Kalbine yenik düşmüş Nigris. Kalbi de hayata... Allah ailesine ve sevenlerine sabır versin. Daha fazlasını yazası gelmiyor insanların böyle zamanlarda...
*El Santo: El Santo, gerçek ismiyle Rodolfo Guzman Huerta 23 Eylül 1917’de Tulancigo, Hidalgo, Meksika’da doğdu. Profesyonel güreş hayatına Peralvillo Cozumel Arena’da, 28 Haziran 1934 yılında, henüz 16 yaşındayken, kendi ismiyle başladı. Kendi ismi dışında ringlerde Rudy Guzman, El Enmascarado, El Hombre Rojo, El Murcielago 2 ve El Demonio Negro isimleriyle yer alan Huerta, ilk olarak “El Santo” ismini ise kariyerine başladıktan 8 sene sonra, 26 Haziran 1942’de kullandı. 1934 yılından 12 Eylül 1982 yılına kadar güreşe devam eden El Santo, 48 yıl boyunca profesyonel olarak güreşti.Santo ringlerdeki kariyerine “rudo” yani kötü çocuk olarak başlar, ama yıllar geçtikçe ringlerdeki kariyerine iyi adam olarak devam etmeye karar verir. Jose Cruz adındaki bir yayımcı 1952 yılında Santo’nun fantastik maceralarını konu alan haftalık bir çizgi roman serisi çıkarır ve bu Santo figürünün Meksika’da bir efsane olmasına vesile olur. Çizgi roman 35 yıl boyunca yayınlanır ve Meksika’nın en popüler çizgi roman serisi olarak tarihe geçer.
Edit sebebi Bağış'a teşekkürler...
15 Kasım 2009 Pazar
14 Kasım 2009 Cumartesi
AYIP
İngiliz futbolcunun menajeri Ayhan Yeşilbaş, Vassell'in Ankaragücü'nden maaşını alamadığını belirterek, "Vassell'i sezon başında Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor'un istemesine rağmen biz Ankaragücü'ne getirdik. Amacımız Hikmet Hoca'ya bir jest yapmaktı. Bunun için İngiltere'de geniş bir çalışma yaptık ve bu transferi gerçekleştirdik. Bize, 'getiremezler' dediler ancak biz bunu başardık. Şimdi ise maaşını alamıyor" dedi.
Bu ülkenin futbolunu kimsenin ayaklar altına almaya hakkı yok.
Kariyerli bir yabancı getirebilmek için 40 takla atan insanların şu yaptığına denilecek hiçbirşey bulamıyorum. Sonra ''ülkede futbol gelişmiyor''... Gelişmez tabi; izin verinde gelişsin! Yükümlülüklerinizi tam olarak yerine getirinde gelişsin...
11 Kasım 2009 Çarşamba
DEMEDİ DEME ( BENİTEZ ) 2
Bu Amerika'lılar böyle Rafacığım... Her taşın altından çıkarlar ancak bir halta yaramazlar. Transfer istersin transfer yapmazlar üstüne Krygiakos'u alıverirler. Garip adamlar bunlar. Ama vardır bir planları. Sen koltuğuna dikkat ediver diyeyim...
Bu tabloyu hatırlayan, yaşayan taraftarın sana da koltuğuna da sahip çıkıverir sanırım. Ama yine de tedbiri elden bırakmamak gerek.
12 haftada 19 puan...
Lider Chelsea'nin tam 11 puan arkasında 8. sırada Liverpool.
Şampiyonluk yine yarınlara kalacak sanırım. Elde Şampiyonlar Ligi'de kalmadı desek yeridir... Rafa ile dertleşeyim dedim bende...
10 Kasım 2009 Salı
DEMEDİ DEME PELLEGRİNİ...
Pellegrini yarın İspanyol medyasını pas geçip Türk medyasını okumak gibi bir hata yapmaz umarım...
Çünkü Ali Şen 'in ''Geçen Karayipler'de Florentino Perez ile dalıyordum, adamı dertli gördüm. Sordum; ' hayırdır Perezciğim? ' diye... 'Sorma Aliciğim, bizim Pellegrini takımı mundar etti' dedi. Hemen çözümü sundum önüne, 'Mustafa Denizli'yi takımın başına getir' dedim.'' tarzı bir konuşmasını görüp şok geçirebilir.
Ya da bir grup Beşiktaş taraftarının Kazan'da toplanıp ''yeter Pellegrini yeter'' şeklinde tezahüratlarda bulunduğunu okuyabilir. '' Teknik Direktör olsana, Villereal'e teknik direktör olsana'' da olabilir bu tezahüratlar..
Tabi Ahmet Çakar çıkıp '' Beni konuşturmayın Pellegrini adam madam değil'' de diyebilir.
En kötüsü ise Hıncal Uluç '' En iyi oyuncusu Lass olan takım orta sınıf bir takımdır'' diye giydiriverir koskocaman Madrid'e. Aman diyeyim Manuel, yarın Türk medyasını okuma. (!)
O stada , taraftara yazık geyiğine de girmeyeyim. Perez gereğini yapar sanırım...
Real Madrid :1- Alcorcon:1
Tur atlayan taraf Alcorcon...
Bkz: İlk maç sonucu*
* Alcorcon:4 -Real Madrid:0
...
10 Kasım'lar zor geçer bizim için. Sabahları sokağa adım attığımız an sarar matem havası bedenimizi. Belki tutamadığımız sözler belki de başka birşey sebep olur buna... Tekrar ölür koskocaman Vatan...
Ölenle bir daha ölür vatan..
Acı bir hatırası vardır üzerimizde çünkü. Üzücü bir hatıra daha eklendi 10 Kasım'a.
2 yaşındaki kızını kaybetmişti Enke. Tanısı konulmayan bir hastalığı olduğundan bahsediliyordu önceleri...
Kızının vefatı hasta etti , bu hastalıkda bu ani vefata sebep oldu diye düşündüm ilk başta. Ancak gelen haberler vefatın ''intihar'' olduğu yönünde...
Ne diyelim, ne yazalım bilmiyorum; zorlanıyorum da.
Gittiğin yerde mutlu olman dileğiyle.
U-17 Dünya Şampiyonası (Son)
Kolombiya mağlubiyeti ile Nijerya'da düzenlenen U-17 Dünya Şampiyonasına veda ettik. Sağlık olsun. Maç ile ilgili yazılabilecek çok şey var ama sıcağı sıcağına yetiştiremediğimden gerek görmüyorum. Zaten çok tatsız bir veda oldu , en azından yarı finali hakettiğimizi düşünüyorum...
Resimdeki arkadaşı ilk defa alıcı gözle izledim de... Baya sağlam geliyor gibi. Zaten Avrupa'lı menajerler listesine almışlar kendisini. Hayırlısı olsun, yurtdışına genç yaşta futbolcu ihraç etme işine bir yerden başlamak gerek...
ÖLENLE ÖLMEK
Söylenecek çok söz olabilir belki, ama söyleyecek yüz var mı peki?
Yine de ruhun şad olsun Ata'm... Bizimlesin; sonsuza dek...
9 Kasım 2009 Pazartesi
5-5
Yılın skoru Fransa'dan geldi. Bahis şirketleri bu ligin ''alt'' oranlarını utanmasa 1,25 civarına çekecekler ama Lyon-Marsilya maçında tam 10 gol olmuş.7 gol üstü oynayan yarın ilk uçakla Karayiplere gidip ömür boyu dönmez sanırım.
Lyon taraftarı muhtemelen kazanamadıkları için üzgündür ama hayatlarında bir kez görecekleri bir skor görmüşler, tadını çıkarmak gerek.
'Bizim Çocuklar' iş başında!
Galatasaray'ın deplasman kabusu Diyarbakır'da bitti !.. Dış sahadaki son 2 maçından puansız ayrılan sarı kırmızılılar, gerek saha içi gerek saha dışı unsurlar nedeniyle çekinerek gittiği Diyarbakır'da 3 puanı cebe indirdi !.. Galibiyet, Galatasaraylıların alt yapıdan yetiştikleri için "Bizim Çocuklar" dedikleri Sabri ve Arda'nın golleriyle geldi: 2-1
Yoruma gerek var mı?
http://www.ligtv.com.tr/Default.aspx?r=1&hid=63674
8 Kasım 2009 Pazar
Atalanta-Juventus
İtalya'da alıştığımın dışında güzel bir futbol ve bol gol...Ben alt biten maçlara, antrenörlerin birbirlerini kitledikleri mücadelelere alışmıştım oysa ki.. Gollerin çok olmasından ziyade güzellikleri dikkat çekici. Melo Deivid'in Chelsea'ye attığı golü atmış. İzleyin derim...
Atletico Madrid-Real Madrid
Aguero ile maça başlamayan TD gerçekten ya şaşırmış ya da fazlasıyla korkmuş olmalı... Derbilerin adamı Maxi'nin başlamaması da tartışılacak ayrı bir konu.Maçın son yarım saati gerçekten tam bir resitaldi. Simao topa daha düzgün yatabilse 3/0 geriden gelip 3/3 bitirecekti Atletico maçı. Sağlık olsun, bir dahaki seneye artık.
Bu arada Forlan çok acaip topçusun be...
Atletico Madrid: Sergio Asenjo, Pablo Ibanez (89.Pongolle), Antonio Lopez, Tomas Ujfalusi, Luis Perea, Luis Garcia, Simao, Santana, Diego Forlan, J.M. Jurado(46.Agüero), Reyes (59.Maxi Rodriguez)
Real Madrid: Iker Casillas, Ezequiel Garay, Marcelo, Alvaro Arbeloa, Pepe, Sergio Ramos, Kaka (84.Van der Vaart), Lassana Diarra, Xabi Alonso, Karim Benzema (69.Gago), Gonzalo Higuain (65.Raul)
Goller: Kaka 5', Marcelo 25', Higuain 64' - Forlan 79' Agüero 81'
7 Kasım 2009 Cumartesi
Atletico VS Real
6 Kasım 2009 Cuma
Bükreş Maçının Ardından
Sene başı yaptığı açıklamalarla Avrupa Ligi'ni 2. planda tuttuklarını belirtmişti Daum. Peki gerçekten öyle miydi? Senelerdir süren yatırımların ve transferlerin karşılığında Daum'un bunu söylemeye hakkı var mıydı?
Elbette yoktu. Zaten o da bunu düşünmüyordu. Yaptığı sadece hem kendisinin hem takım üzerindeki baskının birazını almaktı.Şayet Aragones zamanının enkazının üstüne bir de çok büyük hedefler binseydi tahmin ediyorum ki Fenerbahçe Zico öncesindeki Daum zamanında başlayan Zico ile devam eden Aragones ile alakasız bir şablona dönüşen oyun sistemini ve Avrupa'da ki özgüvenini sahaya yansıtamayacaktı. O iyi antrenörlüğünün yanında iyi de bir spor psikoloğu olduğunu gösterdi ve en nihayetinde Fenerbahçe'de bunların meyvelerini toplamaya başladı.
Avrupa ligini önemsemeyen bir antrenör en son deplasman maçında sakat diye oynatmadığı bir oyuncuyu kısa bir süre içinde sahaya sürer miydi ?
İşin rengi basına yansıyandan farklı olduğu için Alex sahadaydı dün. Kendisinden uzun süredir görmediğimiz dribblinglerden birini yapıp çok klas bir gol attı. Sahadaki şair oydu yine...
Zaman zaman sahada Alex'i kıskandıracak işler yapmak isteyenlerde oldu. Nitekim Andre'de Alex'in golü gibi çok klas bir gol attı. Çalımlar ve pozisyon öncesinden ziyade gol vuruşunu çok beğendim. Sol ayak dış-üst ile muhteşem vurdu topa. İyi de mücadele etti ama sol önde oynayacak oyuncunun her zaman oyunun içinde daha fazla olması gerekir. Yine de düşüşte olan performansını ''dur'' demesi sevindirici bir gelişme...
Kazım' da forvette epey mücadele etti, zaman zaman Mehmet Topuz ve Andre'ye topları istediği yerleri ve çıkmaları gereken yerleri anlattı. Ofsayt ile kesilen iki pozisyonunu ise tribünden net olarak çözümleyebilmem mümkün değil tabi ki. Eski performanslarının biraz uzağında kalsa da maç içinde takım arkadaşları ile iletişimde olması ve maç sonu açıklamaları beni fazlasıyla sevindirdi.
Emre ve Cristian ikilisi yine orta sahada çok koştular, iyi mücadele ettiler. Varlıkları takıma gerçekten çok şey katıyor. Emre alışılmadık pas hataları yaptı birkaç yerde ancak yine de takımın saha içi liderlerinden kendisi..
Bilica-Lugano ikilisinin uyumu sezon başına göre gitgide artıyor ama garip bir şekilde Fenerbahçe'de sene başından farklı olarak her maç gol yemeye başladı. Yenilen golden önce bir pozisyonda Gökhan Gönül'ün konsantrasyon eksikliğinden kaybettiği mevkisinden bir akın daha yemişti Fenerbahçe ancak bu golde hatalı olan Gökhan Gönül'den ziyade Bilica idi. Yine de topu defanstan en sağlıklı şekilde hücuma sokması bile çok şey katıyor takıma. Daum'un hava hakimiyeti çalışmaları ile kusursuza yakın bir ikili olabileceklerini düşünüyorum.
Mehmet Topuz birkaç klas hareketinin dışında sahada hücum anlamında pek birşey üretemedi. Defans anlamında da çok güçlü bir oyuncu olmasına rağmen Kayseri'de ki ısırganlığını göremedim bu maçta. Hücum bölgesinde daha efektif olmalı Mehmet.
Carlos'da iyi mücadele etti. Ancak onun takıma katkısı mücadeleden ziyade tecrübesi ile,iletişimi ile oluyor. Defans oyuncularını ve ön libero Cristian'ı birkaç pozisyonda uyarması, yapmaları gerekenleri anlatması Fenerbahçe'ye kazandırdığı en büyük şeydir Carlos'un.
Bükreş ise ilk maça göre daha iyiydi. Ancak bu da onlara yetmedi.İyi mücadele etseler, oyunu domine etmeye çalışan Fenerbahçe'ye karşılık vermeye çalışsalar da artık gruptan çıkmak için Fenerbahçe'nin eline bakıyorlar... Daum ve futbolcuların onları da, Avrupa'da yeniden başarılar kazanmak isteyen taraftarımıza sevindireceğinden eminim.
Sene başında Teknik Direktör seçimini en doğru şekilde yapan Fenerbahçe Avrupa liginde de yoluna doludizgin devam ediyor. Fenerbahçe adına üretkenliğin artması sevindirici olsa da Şampiyonlar Ligi senesindeki gibi iyi kapanamaması ve attığı gole karşılık alması üzerinden çalışılması gereken bir konu. Daum gereğeni yapacaktır diye düşünüyorum.
U-17 Dünya Şampiyonası
Ancak Trt ve hava şartları sağolsun, izleyebileceğim maçların yarısını izleyebildim. Birleşik Arap Emirlikleri Milli Takımı maçı sırasında yayın akışında gösterilenin aksine bu maç yoktu ekranda. Kosta Rika maçı da hava muhalefeti sebebiyle ertelenmişti. Umarım bir dahaki maçımızı vereceğiz diyip Meclis Tv'ye bağlanmazlar.
Başarılı sonuçlarla iyi yerlere gelmeye aday bir Milli Takım'ımız var bu şampiyonada. Birleşik Arap Emirliklerini de devirmeyi başardılar. Çeyrek finalde rakibimiz Kolombiya oldu. Arjantin'i son yarım saat performansı ile 2/0 geriden gelmelerine rağmen 3/2 yendiklerinden bahsediliyor, izlemediğimden bilemeyeceğim. Genç takımlarda böyle geri dönüşler kolay kolay gerçekleşmez, muhtemelen zor maç olacak Kolombiya müsabakası.
Benim tahminim Kolombiya maçını aldığımız taktirde final oynayacağımız şeklinde. İzlediğim maçlarda gözüme çok batmasa da çok iyi olduğundan bahsedilen Muhammet Demir, (ki takımımızın yıldızı olarak gösteriliyor.) Engin Bekdemir, Berkin Arslan ve kalecimiz gerçekten çok iyiler. Yedek klubesinde yine kendisinden çok ümitli olduğum Gökay İravul var. Kısacası ilerlememiz için herhangi bir sebep yok. Hele hele Almanya, Brezilya, Arjantin gibi futbol ülkelerinin olmadığı bir turnuvada...
Quarter-finals Match Date - Time Venue Results
45 08/11 16:00 Colombia - Turkey
46 08/11 19:00 Switzerland - Italy
47 09/11 16:00 Spain - Uruguay
48 09/11 19:00 Calabar Korea Republic - Nigeria
Kazanırsak İsviçre-İtalya galibi ile oynayacağız. Almanya'yı eleyen İsviçre bir sürpriz daha yaparsa daha iyi olur sanki... Ters tarafta ise Uruguay haricinde çok güçlü ekipler var. Uruguay harici diyorum çünkü onları da izleyemedim. Nijerya 8 sene önce u-18 turnuvasında oynattığı bir futbolcu ile oynuyormuş mesela, fizik olarak orada oluşacak farkı siz düşünün. Bu arada bu haberinde doğruluk payı varsa Platini'yi göreve çağırıyorum.(!) Oturduğu yerden sürekli birşeyler sallamakla, acaip acaip kurallar icat etmekle olmuyor bu işler...
Son söz blog sahiplerine... Televizyon ve gazatelerde böyle haberlere rastlayamamızı garipsemez hale geldik ancak bloglarda bu turnuvaya ve gençlerimize yeterince yer ayrılmaması benim adıma üzücü bir olay. Halbuki bu konuda çok güzel analizler yapabilecek blog sahipleri var. Umarım ilerleyen zamanlarda gençlerimiz kendilerinden daha çok söz ettirir, blog sahipleri de daha çok bahsederler onlardan...
5 Kasım 2009 Perşembe
Şampiyonlar Ligi 4. Hafta Maçları(4 Kasım 2009)
Rus temsilcisi Rubin Kazan Barcelona'yı geçtiğimiz senelerde Hiddink'li Chelsea'nin oynadığı oyuna benzer bir oyunla 1 puan alarak evine yolladı. Rubin'in Teknik Direktörünü tebrik etmek gerek. Evet izlerken epey sıkıldım, sürekli 11 kişi topun arkasına geçtiler ancak başka türlü durduramıyorsun bu takımı ; ne yaparsın... Mourinho'nun İnter'i de sonunda galip gelmiş, 5 dakika içinde 2 gol bulamasalardı yarın İtalya karışırdı herhalde. Kiev kalecisinin hatalarından bahsediyorlar, bu maçı da izleyemedim eğer böyle birşey varsa Mourinho yatsın kalksın o kaleciye dua etsin.
3 oyuncu değişikliğini gerçekleştiren Sevilla'da Duscher sakatlanınca 10 kişi sürdürdüğü mücadeleden 1 puan çıkartmış. Grubun favorisi birinci bitirecek. Garip olan ise Unirea'nın başarısı. Hala 2. sıradalar. Bu arada Rangers'a attıkları golü görmek gerek diyeyim; Rıdvan Dilmen tabiriyle sonsuza vurmuş.
Eski dost Zico'nun takımı Olympiakos'un olduğu grupta Zico'nun talebeleri Liege'i de yarışa sokmuşlar. Arsenal'in yeri garanti ancak 2 ve 3 son maçlara kadar belli olmayacak gibi. Arsenal demişken Alkmaar'ı 4 lemişler ancak skorun göz alıcılığının da önüne geçen bir gol atmışlar. Diaby'nin golünü izleyin derim.
Son söz için Ertem Şener'e bağlanıyoruz:
-Evet sayın seyirciler dünden beri süren yayınımız, futbol şölenimiz bitmedi. Yarın muhteşem bir maçla yeniden karşınızda olacağız, bu futbol şöleni devam edeceğiz. Ama 19,45'de yine o muhteşem action sahneleriyle Kurtlar Vadisi olacak üstelik özetsiz. Daha sonra futbol vadisine bağlanacağız.
Teşekkürler Ertem.
4 Kasım 2009 Çarşamba
Vay Canına
Messi oyunda kimi zamanlarda gözükmüyor , unutuluyor ve bunun cezasını çok ağır ödeten bir karaktere sahip.
Sabri Ugan
(Rubin Kazan-Barcelona maçından)
Şampiyonlar Ligi 4. Hafta Maçları(3 Kasım 2009)
B grubunda Beşiktaş-Wolsburg maçını blog takip eden herkes takip etmiştir hemen hemen. Yine de Misimoviç'in golünü görmek gerek diyelim takip etmeyenler için.
Manu-Cska maçında Akınfeev akıllara zarar kurtarışlar yapmış yine. Şuan Dünyanın en formda kalecisi o olsa gerek. 23 yaşında olup ayakları yere bu kadar sağlam basan kaleci az gördüm bugüne kadar. Bir de kaleciler şarap gibidir, yıllandıkça değerlenir derler! 39 yaşındaki Van Der Saar abisinin eldivenlerinin en büyük talibidir kanımca zira Sir Alex iki maçtır ağzı açık izliyor Akınfeev'i. Bir de Sir'in sevdiği tarz bölge hakimiyeti olan bir kaleci, maşallah diyelim.
Dzagoev'in golü görülmeye değer. Arsene Wenger mi alır,Ferguson mı kapar bilemiyorum ancak o da yaşını inkar eden işler yapıyor. Her maç sahayı herkesten fazla turlaması cabası... Gençlik ateşi abisi diyelim, alanın çok akıllı bir iş yapacağını ekleyelim ve Manu'nun çok gol kaçırsa da yine şans golü ile maçı berabere bitirdiğini söyleyerek bağlayalım B grubunu.
C grubunda Ertem Şener'in anlattığına göre Milan'a en son 1952'de gol atan Real Madrid öne geçtiği maçta tartışmalı bir penaltıya kurban giderek maçı berabere bitirmiş. Tarih boyunca aralarında oynanan 5 maçta 11 gol yiyip 1 gol atan ve galibiyeti geçtim beraberlik göremeyen Madrid ekibi bu beraberliğe bu açıdan bakarsak sevinebilir.He Ertem Şener bunları neden anlatıyor derseniz bende anlamadım, ancak anlatırken çok mutlu gözüktüğünü söyleyebilirim. Milan'lı olsa gerek...
Diğer maçta Marsilya Zurich'e üstadımız İlker Yasin'in deyimi ile ''gol olup yağmış.'' Cheyrou'nun golü de gecenin en tarifsiz anlarından...10 metre kadar sürdüğü topu müthiş bir vuruşla tavana göndermiş ki yer kamerasından top sürüş anını izlediğinizde muhtemelen ayakları ile şiir yazdığını düşüneceksiniz. İzlenmeli...Bu arada bu Cheyrou akla gelen ilk Cheyrou'nun kardeşi,anladınız siz.
D grubunda Apeol-Porto maçında ise sahadaki güreşçi kardeşimiz Hulk Apoel oyuncularını hemen hemen her pozisyonda gölgesi ile yere yığmayı başarmış. Falcao'nun golü de dönüş ve bitiriş açısından tebrik edilecek cinsten. Bir tebriği de Porto'ya yollayalım, her sene aynı hikaye ; 14/16 sını koysan Avrupa Ligine gider en kötü.
Gecenin finalinde ise özetlerden anladığım kadarıyla en güzel maç var. Atletico Madrid deplasmanında Chelsea adına Drogba'nın attığı ikinci gol gerçekten muhteşem. Hani Dzagoev'in sıfıra yakın yerden topu tavana asması,Benoit Cheyrou'nun uzaktan şutu ve Aguero'nun golleride çok güzeller ancak Drogba'nın golü gecenin en güzel golüdür gözümde. Tabi gole bacak arası yiyip yere kapaklanan Atletico stoperi ayrı bir anlam ve güzellik katıyor belirtmek lazım.
Atletico'nun gollerini Kun atmış ki yukarıda belirttiğim kendisinin attığı gibi iki golde harikulade.Kaleye çapraz bir bölgede iken Terry'nin sektirdiği topa yaptığı vole zor bir gol. Topun ayağa iyi oturması gerekiyor tabi bunun içinde doğru açı ile topa gelip doğru açı ile vurmak gerek. İkinci gol Sergen Yalçın frikiği. Cech'in de frikikten gol yiyebileceğini ispat etmiş Kun.( en son Henry'nin Arsenal'de iken attığını hatırlıyorum.)
Ömür Törpüsü
İtiraf etmek gerekirse skandal bir tablo bekliyordum ancak bu kadarda değil...
Buyursunlar.
İşte 2009/2010 sezonu Daniel Guiza performansı
Denizlispor-Fenerbahçe
Attığı:2*
Topla Buluşma:42
İsabetli pas: 21
Top çalma:0
Pas yüzdesi: %50
Attığı şut:3
Girdiği gol pozisyonu:3
Değerlendirdiği gol pozisyonu:2
Pozisyonları değerlendirme yüzdesi:%66
Oyunda kalma süresi:89 dakika
İstatistiki Yorum: Guiza bu maçta girdiği 3 pozisyonun 2'sini değerlendirmiş.Ancak Pas yüzdesi olması gerekenin altında. Yine de genel olarak başarılı bir maç çıkarmış kendileri...
-----------------------------------------
Fenerbahçe- Sivasspor
Attığı:0
Topla Buluşma:32
İsabetli Pas:17
Top Çalma:0
Pas yüzdesi:%53
Attığı şut:2
Girdiği Gol Pozisyonu:0
Kaleyi Bulan Şut:0
Pozisyonları değerlendirme yüzdesi: Pozisyona girememiş.
Oyunda kalma süresi:90 dakika
İstatistiki Yorum: Guiza bu maçta kendi vazifesi olan ''gol atma'' olayını gerçekleştiremediği gibi yine pas yüzdesi olarak sınıfta kalmıştır.
------------------------------------------------------
Diyarbakırspor-Fenerbahçe
Attığı:0
Topla Buluşma:32
İsabetli Pas:20
Top Çalma:0
Pas Yüzdesi:62,5
Attığı Şut:2
Girdiği Gol Pozisyonu:1
Kaleyi Bulan Şut:0
Pozisyonları değerlendirme yüzdesi: %0
Oyunda kalma süresi:90 dakika
İstatistiki Yorum: Guiza bu maçta girdiği pozisyonu değerlendirememiştir. Pas yüzdesi olması eski performanslara nazaran iyi ve olması gerekene yakındır...
--------------------------------------------------------------
Fenerbahçe-Manisaspor
Attığı:1*
Topla Buluşma:37
İsabetli Pas:23
Top Çalma:0
Pas yüzdesi:62,162
Attığı Şut:2
Girdiği Gol Pozisyonu:3
Kaleyi Bulan Şut:1
Girdiği Pozisyonları değerlendirme yüzdesi: %33
Oyunda kalma süresi:Uzatmalar oynanırken çıkmış.
İstatistiki Yorum:Bu maçta kaleye attığı 2 şutun 1 tanesi kaleyi bulmuş Guiza'nın. Ancak girdiği gol pozisyonunun attığı şuttan fazla olmasından bir pozisyonda topa vuramadığını anlıyoruz. Pas yüzdesi yine olması gerekene yakın diyebiliriz eski performanslarına göre...
------------------------------------------------------------
Bursaspor-Fenerbahçe
Attığı:0
Topla Buluşma:27
İsabetli Pas:15
Top Çalma:0
Pas Yüzdesi:55,5
Attığı Şut:3
Girdiği Gol Pozisyonu:2
Kaleyi Bulan Şut:1
Girdiği pozisyonları değerlendirme yüzdesi: %0
Oyunda kalma süresi:62. dakikada çıkmış.
İstatistiki Yorum: Bu maçta Guiza geçen seneki günlerine geri dönüş yapıp pas yüzdesini yine yerlere sermiştir. Ayrıca girdiği pozisyonları değerlendirememiş, kötü bir maç çıkartmıştır.
-------------------------------------------------------
Fenerbahçe-İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Attığı:0
Topla Buluşma:20
İsabetli Pas:11
Top Çalma:2
Pas yüzdesi:%55
Attığı Şut:2
Girdiği Gol Pozisyonu:1
Kaleyi Bulan Şut:2
Girdiği gol pozisyonunu değerlendirme yüzdesi:%0
Oyunda kalma süresi:90 dakika
İstatistiki Yorum: Guiza bu maçta kaleye iki şut atmış ancak bir tanesi gol tehlikesi arzetmiş.. Buradan attığı 2 şuttan bir tanesinin cılız bir şut olduğu sonucuna çıkartıyoruz. Pas yüzdesi ise yine ve yeniden yerlerde...
---------------------------------------------------
Antalyaspor-Fenerbahçe
Attığı:0
Topla Buluşma:22
İsabetli Pas:13
Top Çalma:1
Pas Yüzdesi::%56,52
Attığı Şut:3
Girdiği Gol Pozisyonu:3
Kaleyi Bulan Şut:2
Girdiği pozisyonları değerlendirme yüzdesi:%0
Oyunda kalma süresi:90 dakika
İstatistiki Yorum:Guiza girdiği gol pozisyonlarını yine değerlendirememiştir. Pas yüzdesi yine yerlerdedir.
------------------------------------------------------------
Fenerbahçe-Gençlerbirliği
Attığı:0
Topla Buluşma:36
İsabetli Pas:18
Top Çalma:2
Pas yüzdesi:%50
Attığı Şut:4
Girdiği Gol Pozisyonu:3
Kaleyi Bulan Şut:1
Girdiği pozisyonları değerlendirme yüzdesi:%0
Oyunda kalma süresi:84 dakika
İstatistiki Yorum: Guiza bu maçta pas ve pozisyonları değerlendirme yüzdesi bazında kötü bir performans ortaya koymuştur.
------------------------------------------------------
Fenerbahçe-Galatasaray
Attığı:1
Topla Buluşma:9
İsabetli Pas:6
Top Çalma:0
Pas yüzdesi:%66
Attığı Şut:3
Girdiği Gol Pozisyonu:2
Kaleyi Bulan Şut:1
Girdiği pozisyonları değerlendirme yüzdesi:%50
Oyunda kalma süresi:19 dakika
İstatistiki Yorum: Guiza 19 dakika içinde verebileceği en iyi performanslardan birini vermiştir.(İstatiksel bazda)
-----------------------------------------------------------
Fenerbahçe-Kayserispor
Attığı:0
Topla Buluşma:35
İsabetli Pas:18
Top Çalma:0
Pas yüzdesi:51.428
Attığı Şut:1
Girdiği Gol Pozisyonu:2
Kaleyi Bulan Şut:0
Girdiği gol pozisyonunu değerlendirme yüzdesi:%0
Oyunda kalma süresi:90 dakika
İstatistiki Yorum: Guiza'nın pas yüzdesi yine yerlerdedir ancak dikkat çeken asıl nokta yine gol pozisyonu denilecek bir topa hamle yapamamıştır.(Attığı şut- girdiği pozisyon sayısı eşleşmemesi; girdiği pozisyon sayısının daha fazla olması)
* Maçın ilk golünü attığı müsabakalar
-----------------------------
Toplamda attığı gol:4
İlk golü attığı müsabaka sayısı:2
Toplam oynadığı müsabaka sayısı:10
Toplam aldığı süre:794
2,5 maç başına 1 gol.
198,5 dakikada 1 gol.
------------------------------------------------
Girdiği toplam gol pozisyonu:20
Değerlendirdiği pozisyon sayısı:4
Pozisyonu gole çevirme yüzdesi:%20
------------------------------------------------
Topla buluşma:292
İsabetli pas:162
İsabetli pas yüzdesi:%55
------------------------------------------------
Oynadığı maç:10
Top çalma:5
2 maç başına 1 top kazanma
Şimdilik yüzdelere kısaca değinelim; detaylı analiz ilerleyen zamanlarda...
Pozisyonu gole çevirme yüzdesi:Skandal
Pas yüzdesi:Skandal
Top çalma: Esasen çok üstünden durulacak bir konu olmayabilir ancak sürekli olarak defansa yaptığı baskıdan söz edilen bir topçunun bu kadar az top kazanması çok garip. Demek ki yaptığı presin rakip defansları çok fazla etkilediğinden söz etmek oldukça güç.
2 Kasım 2009 Pazartesi
Ercan Saatçi
Günlerdir dillerde Ercan Saatçi'nin videosu. Galatasaray cephesinde korkunç bir öfke söz konusu.
Kendilerince haklılar. Çok sevdikleri takımlarının bu tip çirkin cümlelerde anılmasını istemiyorlar doğal olarak. Bir de 10'da 0'ın acısı var tabi. Onun üstüne bu video ortaya çıkınca iki kata çıkıyor öfkeler; sinirler tavan yapıyor.
Aslında bu ülkede yaşayan ve rengi ne olursa olsun takım tutan her erkek biliyor bu muhabbetlerin her zaman yaşandığını. Bu videoya ateş püskürenler de olası bir galibiyet sonrası ezeli rakip taraftarına benzer şeyler söyleyecekti. Hoş değil mi, evet hoş değil. Ancak bunu bir etik-ahlak olayı haline getirmenin anlamı yok bence. Sonuçta bu bir klişedir ve hemen hemen herkes bu klişeyi derbi sonrası çokça kullanır.
Osman Tanburacı, Ali Kırca... Söz konusu Galatasaray'lı şahsiyetlerinde benzer olayları olmuştu ancak bu kadar yankı bulmamıştı. Hele Osman Tanburacı'nın ki tam bir efsanedir bu konuda. Dediğim gibi çok fazla konuşulmasının sebebi mağlubiyetin üstünün kapatılmak istenmesi olsa gerek. Ya da daha derin çıkarlar...
Oysa ki böyle kişilerin nasıl Türk Sporunda etkin roller üstlendiklerini tartışsak 20 dakika küfür etmekten daha doğru olurdu sanırım . Tabi tartışırken sadece Ercan Saatçi'yi tartışmamak lazım. Ve yine tartışırken bu kişilerin spor hatta özgeçmişlerini göz önünde bulundurmamız lazım, böyle hepimizin sarfettiği kelimeleri değil...
Engin Bekdemir
Eskiden Psv, Porto vb kluplerde oynayan Türk futbolcusu bulmak gerçekten çok zordu. Şimdi ise gençlerimiz böyle altyapı canavarı klupleri birbirine düşürür hale geldi...
Gökhan Töre Chelsea reserve takımında, Oğuzhan Özyakup ( Umarım ileride Türk Milli Takımını seçer.) Arsenal altyapısında, Engin Bekdemir ise Porto altyapısında oynuyor. Bu bile bir değişimin belgesidir.Hele hele resimdeki arkadaşın Porto'ya Psv Eindhoven'dan transfer olması ise kelimelerin yetersiz kaldığı andır gözümde...
U-17 Dünya şampiyonasında Türkiye adına en çok dikkat çeken isimlerin başında geliyor Engin Bekdemir. Forvet arkası mevkisinde oynuyor. Linkte verdiği bir röportaj mevcuttur. Oynadığı futbol, yaşıtlarından 3/4 yaş büyük, sanırım bunun sırrı aklındaymış...
İlk fırsatta izlemenizi tavsiye ederim.