28 Ekim 2010 Perşembe

Bizde Desek İnanır mısın Peki?

http://fenerbahce.org/pic_lib/2010-10-27_guiza1.jpg

Fenerbahçe taraftarını çok özlediğini dile getiren Güiza, "Taraftarımız, bana geldiğim ilk günden itibaren çok destek oldu, en zor zamanlarda hep yanımda oldular. Ben onları hayal kırıklığına uğrattığımı biliyorum fakat bundan sonra onlara şampiyonluk mutluluğunu yaşatmak için elimden geleni yapacağım. İlk golü atmak ve bunu onlara hediye etmek için sabırsızlanıyorum. Onları çok özledim" diye konuştu.

26 Ekim 2010 Salı

Fenerbahçe Değerlendirmesi ve Sakatlık Raporu

Daha önceki yazılarda sürekli olarak Fenerbahçe'nin çok kuvvetli bir kadroya sahip olduğundan bahsettim. Hatta bence ligin en kaliteli kadrosu Fenerbahçe'ye ait. Sakatlık ve formsuzluklardan dolayı ön libero mevkisinde sıkıntılar oluşmaya başlasada sezon başı itibari ile kadroyu tartıya koyduğumda gerek oyuncuların bireysel meziyetleri, gerek takım oyununa yatkınlıkları, gerek futbol altyapıları anlamında rakiplerimizin önünde olduğunu düşünüyorum.

Yöneticiler bu sene çok riskli bir karar alarak takımı Aykut Kocaman'a teslim ettiler. Bunda kendilerininde kredilerinin tükenme noktasına gelmesi sebebiyle taraftarın itiraz edemeyeceği bir efsane ile kendilerine nefes alma alanı yaratma isteğide etkili oldu.















Esasen Aykut Kocaman'ın gerek söylemleri gerek transfer mentalitesi ile taraftara güven veren bir başlangıç yaptığına inanıyorum. Ancak Galatasaray derbisinden sonrada irdelediğim gibi Fenerbahçe futbol takımı geçmiş yıllardaki kimliğinden sıyrılmak isterken kimliksiz kalarak kazanması gereken maçların hiç birinde sahada varlık gösteremedi.




















Aykut Kocaman'ın gerek sezon başı gerek sezon içi demeçlerinden çıkan sonuca göre kendisi, oyunu rakip yarı sahada oynayacak, aktif olarak yer ve yön değiştirerek rakibin dengesini bozacak, diri ve yaratıcı bir takım yaratmak isteğinde.Aslında Fenerbahçe takımı ve tarihinde yer etmiş ancak varlığının takımı direkt olarak kendisine bağladığını düşündüğü Alex'in kariyerinin son senelerinde olması sebebiyle bu düşüncelerde olmasına karşı birşey söylenmesini söz konusu dahi görmüyorum. Ancak zaman zaman burada yazdıklarımdan bizzat tanık olduğunuz üzere çok sert eleştirilerde bulunduğum Aykut Kocaman'ın bu çok hassas dönüşümü çok keskin ve dengesiz kararlarla çok daha sancılı bir hale getirdiği düşünüyorum. Sürekli olarak konuşulan Alex mevzusunun önüne geçememesi, takımı çok kritik maçların kimisinde uzun zamandır lideri olan oyuncudan yoksun bırakıp umulmadık zamanlarda şapkadan Alex çıkartması Alex'i, dolayısı ile Fenerbahçe ve kendisinide zor durumda bırakıyor.




















Kimi oyuncuların performansı çok kötü olsada; formasında yazan isim ve numaradan sebep takım arkadaşlarının tercihlerinde son derece belirleyici olur. Çok uzun süredir takıma verdikleri itibari ile bu tablo sorgulanamaz zira geldiği günden itibaren takımın en önemli kozu olan bir oyuncudan bahsediyoruz. Tablo böyle iken ben Aykut Kocaman'dan takımın Alex ile kazanmaya alışık olduğu maçlarda, takımın dününde ve bugününde çok etkili olan bu adamın performansını maksimize edecek şablon ile sahada olmasını bekliyordum. Saha dışındaki sert ve kararlı duruşu bir tarafa, Aykut Kocaman saha içinde de öyle kararlar ve kadrolar çıkartıp Alex'ten fayda bekledi ki eleştirilerimin temellerinden biri de budur aslında. Futbol müsabakasının kazanıldığı yerin ortasaha olduğu gerçeğinden uzak bir şekilde birbirinden son derece bağımsız şekilde yapılan ortasaha denemeleri önemli maçlarda alınan sonuçları malesef istikrarlı hale getirdi.

Tabi bunun yanında başka sorunlarda göze batıyor. Gün geldi Zico döneminin Alex'li Fenerbahçe'sini gördük sahada. Gün geldi Alex'siz 4/3/3 ve 4/4/2 denemeleri ile karşılaştık. Sonunda ise Alex'li olan tam anlamıyla 4/2/4 olarak sahaya yansıyan bir şablon gördük sahada. Sürekli değişen dizilişler saha içi organizasyonunu son derece olumsuz etkiledi. Sürekli vurguladığımız '' alan parselizasyonu '' hususunda hiçbir temel atılamadı ki Aykut Kocaman'ın kafasındaki Fenerbahçe için skordan da önemli olan buydu. Zira kendisi zor bir iş seçmiş, zor bir makama oturmuş ve zor şeyler başarmak istediğini söylüyordu. Ancak sürekli olarak değişen kadro ve şablon değişikleri itibari Fenerbahçe'nin sahaya dizilişi hala sahaya oturamadı.

Bahsettiklerimize ilave olarak Kazım Richards'a karşı gösterilen fevri tavır, Andre Santos'un adım adım klubeye hapsedilmesi, Cristian medya önünde övülüp bir kesim futbol yorumcusuna gönderme dahi yapıldıktan sonra oyuncuyu bir anda kenara atmak gibi hususlar eklenebilir. Kısacası olay Alex'ten ibaret değil, genel olarak Aykut Kocaman'ın son derece dengesiz, değişken ve sert kararlar aldığı ortada. Bir sene önce takımın en önemli oyuncuları olan isimlerin karşılaştıkları tavrın takımı etkilememesi düşünülemez ki oyuncularla yaşananların yanına sürekli değişen taktik denemeleri eklenince Fenerbahçe'nin en iyi oynadığı maçları neden bu kadar başarısız geçtiğide ortaya çıkıyor.

Fenerbahçe'nin Young Boys ya da Paok'u eleme zorunluluğunu bir tarafa koyarsak keskin bir virajı almaya çalışan takımın bu kayıplarını, geçilmeye çalışılan farklı bir futbol kimliği vb. gibi sebeplerle tolere edebiliriz. Evet, Fenerbahçe Paok veya Young Boys'u elemeliydi, kadrosu ve hedefleri itibari ile bu bir zorunluluktu. Ancak ben Avrupa arenasında saf dışı kalmamızı yerleştirilmeye çalışılan farklı düşüncelere bağlayıp farklı bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Young Boys futbol karakteri itibari ile göze hoş gelen işler yapmaya çalıştı sahada. Riskli ancak izleyene bir o kadarda keyif veren bir anlayıştı bu. Paok cephesinde ise işler çok farklıydı. King Otto'nun Yunanistan'ının kazandığı başarı klup takımlarında çok fazla tesir etmiş olacak ki Paok çok kapalı bir futbol anlayışını tercih etmişti. İşte Fenerbahçe kendisinden siklet olarak çok aşağıda olup farklı futbol anlayışı benimsemiş bu iki takıma da direnç gösteremedi. Sahada büyük takım duruşunu yansıtamadı. Bunu sezon başı olmasına bağlamaya çalıştık. Ancak günler geçtikçe açılan Trabzonspor'a veya kapanan Galatasaray'a karşı hala Fenerbahçe'nin oyununu kabul ettiremediğini görünce bu konuda herhangi bir adım atılmadığı ortaya çıkıyor. Evet, Aykut Kocaman'dan inanılmaz dominant bir takım beklemeye hakkımızın olmadığının farkındayım, netice itibari ile alışkanlıklardan vazgeçmek zordur. Ancak sezon başında karşılaşan tablo ile sezonun üçte birlik periyodu geride bırakılırken karşılaşılan tablo aynı ise orada bir sıkıntı olduğu ortadadır.

Detaylıca irdelenmesi gereken başka bir konu ise Aykut Kocaman'ın pas futbolu temelinde oynatmayı düşündüğü Fenerbahçe'si... Geçtiğimiz sezonlarda gerek kanat gerek forvet oyuncuları anlamında çok ciddi sıkıntılar yaşayan, şimdiki oyuncu kalitesinin yanından geçemeyen Fenerbahçe takımı bu hususta hep zirvede yer almıştı. Sezon sonları itibari ile ''topla en çok oynayan, en fazla isabetli pas yapan takım'' gibi istatistiklerde hep liderdi. Ancak artan oyuncu kalitesi ile ters orantılı olarak Fenerbahçe'nin topla oynama yüzdesi ve maç başına düşen isabetli pas sayısı gibi istatistiki verilerde bir düşüş gözüküyor ki bu ciddi maharet isteyen bir olay. Ligin en iyi pas yapan takımına daha fazla pas yaptıracağım diyip onu ortalama bir Anadolu Takımı görünümüne sokan sebep yine Aykut Kocaman'ın taktiksel düşüncelerindeki dengesizlik ve de oyunculara istediğini doğru şekilde anlatamamasından başka birşey değil bence.

Saydığım sebeplerden ötürü ben Aykut Kocaman'ın Fenerbahçe'ye verdiğinin sadece basında paylaştıklarından ibaret olduğunu düşünüyorum. Söylenilen sözler, verilen vaatler ile icraatleri karşılaştırdığımda malesef elimde hiç birşey kalmıyor. Ancak yinede gençlere verdiği güven, camiamızın çok önemli bir ismi olması ve tecrübe eksikliği sebebiyle en az sezon sonuna kadar arkasında durulması gerektiğini düşünüyorum.














Aykut Kocaman ve Fenerbahçe değerlendirmesini burada bitirip başlığın ikinci kısmına dair birkaç birşey karalama isteğindeyim. Ligin daha üçte birlik bölümü geride kalmasına rağmen Fenerbahçe klubesi bir bir boşalıyor. Yaşanılan sakatlıkların çoğunun darbeye bağlı olarak ortaya çıkması hususunda gerek Aykut Kocaman'ın gerek yönetimin sert bir duruş sergilemesini ve medyayı bu olayı incelemeye yönlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira Dia oynadığı tüm maçlarda yerden kalkamamıştı şimdi ise ilk yarıyı kapattığı söyleniyor. Keza Niang'ta güçlü fiziğine rağmen öyle hırpalanmış olacak ki Bursa deplasmanında oynayamayacak. Buna daha fazla göz yumulmamalı.

Hocaaa

http://oi51.tinypic.com/2e0n577.jpg

İnsan biraz değişir...

24 Ekim 2010 Pazar

Galatasaray Derbisinin Ardından

Az Alkmaar, Köln, Young Boys, Paok, Trabzonspor Kayserispor, Beşiktaş ve Galatasaray...

Eğerki bir takım kazanması gereken hiçbir maçı kazanamıyorsa, dahası biraz iyi bir rakip görünce sahada hiçbirşey veremiyorsa Sabri'nin pozisyonundan penaltı çıkarmaya çalışması normaldir. Çünkü buna muhtaçtır. Bence bu pozisyon özelinde itirazı, beklentisi haklıdır da. Ama acaba buna hakkı var mıdır?




Senelerdir derbilerin büyük çoğunluğunda baskın olan ve derbi canavarı olarak adlandırılan takımın oynadığı üç derbide ( hoş, bana göre bu rakam sadece bir ) iki puan çıkarması değişim dönemi sancısı mıdır? Yoksa; derbileri bir kenara bırakıp puan bırakılan maçlardaki rakiplerin karakteristiğini göz önünde tutarsak yanlış yolda olduğunun ispatı mıdır?

Takımın en önemli oyuncuları sakat ya da cezalıyken tek oyuncusuna 40 milyon biçilen Lille'e şanssız biçimde elenen takımın hocasına sabaha kadar atıp tutanları, bu camianın futbol branşı tarihindeki en büyük başarısını kazandıran hocasına stajyer diyenleri inanılmaz bir sessizlik sarmış durumda. Önemli maçlar geçti deniliyor. Ama nasıl geçtiğinin tartışılmaması,geçmişte en sıkıntılı dönemlerde dahi böyle maçlarda sahaya bir karakter koymaya başlayan bir takımın; en iyi oynadığı maçlarda son derece silik kalmasının konuşulmaması oldukça manidar. Yabancı hayranlığı varmış bir de güzel memleketimde. Bu ülkede tarihin her safhasında, varsa varsa kraldan çok kralcılık var, ötesi değil ya , konumuza dönelim.

Fenerbahçe sene başından maçlarını açık farkla kazansa dahi ciddi bir alan parselizasyonu sorunu yaşıyor. Bir de buna kağıt üstünde 4/2/3/1 olan ama sahada ne olduğu belli olmayan, -aslında kağıt üstünde bile oldukça sırıtan bir- şablon eklenince( buna oyuncu tercihleri sebep oluyor) iyi takımlara karşı tutunmak olanaksızdı ki bugün birkez bu gerçekle yüzleştik.

Benim gördüğüm en iyi oyuncularla kurulu Fenerbahçe bu Fenerbahçe'dir bunu peşinen belirtmekte fayda var. Ama oyuncular bireysel olarak ne kadar iyi olsalar da antrenör kafasında olanları yalın bir şekilde anlatıp uygulatamıyorsa bu tablo kaçınılmaz.

Aykut Kocaman pas ve hız üzerine kurulu bir takım hayal ettiğini, kafasında Barcelona gibi bir Fenerbahçe olduğunu belirtmişti vakt-i zamanında. Böyle bir Fenerbahçe için defansın çakılı kalmamasından tutun da sahada aktif olarak yer değiştirmeye kadar halledilmesi gereken birçok husus var. Ancak sene başından beri Yobo gibi hızlı ve çok sağlam bir stoper varken defans yaydan kuruluyor. Dahası bir yığın seri, yer değiştirerek oynamayı seven oyuncu varken '' yer değiştirme '' sadece mevki değiştirmekten ibaret oluyor.

Uzun uzun yazmak amacıyla başladığım postu devam ettirmekte böylece güçleşiyor. Zira ben bunları sene başından beri söylüyorum, aynı şeyleri ısıtıp ısıtıp yazmak kaç maçtır hiçbir fayda getirmedi. Getirmeyecekte... Çünkü herkes Topuz-Emre yanyana oynamaz, göbek olmaz derdinde. Kendilerinden daha kırılgan ve fiziksel dezavantajları olan Selçuk İnan-Colman ikilisinin nasıl oynadığını sorgulamaksızın... Hocalığın sadece özlü sözler etmek olduğu konusunda sonsuza kadar inatlaşabilecek bir tavırla...

Az Alkmaar, Köln, Young Boys, Paok, Trabzonspor Kayserispor, Beşiktaş ve Galatasaray...

Umarım yeterlidir ve gerçekten bir ders alınmıştır diyeceğim de...

''Alınmadı mı?'' diyerek devam edesim yok da değil.

Nerede derbi canavarı Fenerbahçe?

Nerede oyuna hükmettiği her istatistiki veri ile sabit olan Fenerbahçe?

Nerede Avrupa'da yense de yenilse de sahaya karakter koymaya başlayan Fenerbahçe?

Nerede pas üzerine kurulu Fenerbahçe? Nerede Aykut Kocaman'ın pas üzerine kurulu olup rakibin yarısı kadar pas yapan Fenerbahçe?

Nerede sahayı -özellikle Zico zamanında- inanılmaz iyi şekilde parselleyen Fenerbahçe, nerede defansı ile orta sahası arasına düşen her topta ribaundu rakibe veren Fenerbahçe?

Nerede sahada ne yaptığı bilen Fenerbahçe? Nerede Galatasaray'ın kaos futboluna doğru sürüklenen Fenerbahçe?


Evet, Colman ile Selçuk yanyana oynar ama Emre ile Mehmet oynayamaz. Çünkü sahada ne yaptığını sorsan cevap veremeyecek 11 oyuncu var. Ve tabiki bunun kaynağı olan, 15 maçtır takımın en temel probleme dair en ufak bir değişim yaratamadığı halde kameralar karşısında Socrates gibi demeçler veren bir Teknik Direktör var. Konuşmaya devam...

18 Ekim 2010 Pazartesi

Yaşasın Hastalık



Uzun süredir iş nedeniyle post atamıyorduk, ev sahibim Halil'den kusura bakmamasını istiyorum. Hayat öğrencilik yıllarından sonra gittikçe hızlanan bir tempo kazanıyor(Ben bunu yazarken Sow ofsayttan Lyon’a röveşata bir gol attı).




Tam bu tempoya alışmaya başlamışken hastalanıp evde 3 uzun gün kalınca tekrar hafta sonu maç şölenine geri döndüm.



Açılışı Köln-Dortmund maçıyla yaptım ki Nuri'nin Podolski'ye(Bence Alman milli takımının en önemli oyuncusu) öyle bir ayar verdi ki tekrar tekrar seyretmeye doyamıyorum.



(Tam bu satırı yazarken de Lyon Kallström'ün düşürülmesiyle penaltı kazandı ve Lopez ile gole çevirdi 3-1)



Ardından geçen haftadan kalma Cruzerio-Fluminense maçı. Wellington'un golü ile Cruzerio kazandı ama Washingol de oldukça yardım etti bu sonuç için.



Sonrasında Bayern'in Hanover karşısında ki galibiyeti ve Gomez'in gol atabildiğine şahit olmak. Herkese nasip olmaz Gomez'in maçı domine ettiği gün tv karşısında olmak. Bayern de ayrıca Badstuber'in gelişimi inanılmaz. Geçen sene seyrettiğim genç savunmacı ile bugün ki arasında ciddi anlamda büyük fark var.



Beşiktaş-Manisa maçını ise uykulu gözler ile seyrettim. Manisa'nın yakaladıklarını affetmemesi ile benim için beklenen bir sonuç gerçekleşti. Basın ne kadar şişirse de ciddi eksikleri olan bir takım Beşiktaş ve gün geçtikçe de geçen seneki Galatasaray görüntüsüne bürünmeye başlıyorlar.



Ve geçenin sonunda Mesut'un şovu ile bitirmek. Aslında birçok futbolcuda olan yetenek seviyesinde, örneğin Arda'dan ciddi anlamda yetenek olarak alt seviyede ama öyle garip bir özelliği var ki onu dün sahada ki 21 adamdan da farklı kılan buydu. Fabregas gibi top ayağına geldiğinde sanki Pes'teki gibi durdurup inceliyor ve en doğru adama en basit şekilde topu ulaştırıyor.



Gerçekten bu basit oyunu çok basit şekilde oynuyor.(Lloris müthiş çıkardı Lyon 10 kişi).



Pazar gününü ise uzun zamandır bu kadar güzel geçirmemiştim.



Yatağa gelen güzel bir kahvaltıdan sonra maç zamanına kadar uyuşukluk yapmak. Kasımpaşa-Trabzon ile dönüşümlü seyredilen Gençlerbirliği-Antalya maçlarının ilk yarıları. Banvit-Fenerbahçe Ülker maçının doyumsuz mücadelesi, zorda olsa gelen galibiyet.



Lens-Rennes maçının sıkıcı oyunu yerine tercih edilen Avrupa’dan lig özetleri.



Galatasaray-Ankaragücü maçındaki artık klasikleşen mecidiyeköy döngüsü. Belki ben yanılıyorumdur ama gittikçe dengesizleşen bir takım haline dönüşüyor Galatasaray ve bunu kanıksamış bir taraftar gurubu var. Yönetim kanadında işin şov yanı dışında çok bir şey göremiyorsunuz. 105'lik nineler,sos cagonlar, UEFA kupasını kutlayalımlar ile günlük narkozlar veriliyor.



Son olarak gecenin kapanışını Lyon-Lille maçı ile yaptım. Hazard'ın bu sene sürekli yedekten gelmesi. Moussa Sow'un gelişimi, Gervinho'nun üst düzey yetenekleri. Lloris'in müthiş maç çıkarması, Gomis'in geçen seneye göre biraz daha toparlanması ve Makoun'un sebebini anlamadığım şekilde yedek beklemesi, 3-1 ile ev sahibinin kazanması



Çok güzel hafta sonuydu çok.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Günaydın Sevgili

Gerek arkadaşlarımın, gerek kimi okuyucuların Fenerbahçe ya da Türk futboluna dair birşeyler karalamayı neden bıraktığıma dair sordukları soruların cevapları dün eksiksiz bir şekilde sahadaydı. Üstyapılarla alakalı birşeyler konuşmak istiyorsanız elinizde futbola dair birşeyler olmak zorunda... Bu kademedeki oyuncular vitrinin en önünde olanlardır. Kendilerinden kat be kat iyi takımlarda oynayıp kendilerinin yarısı kadar bile maaş almayan tonla oyuncunun verdiğinden daha fazlasını vermek zorundadır.

Gelgelelim altyapılara olan ilgim biraz da bundandır. Belirli bir kademeye gelmiş ve o kademeleri kendilerine yeter gören oyuncuların sistem adına, gelecek adına birşeyler vereceklerini düşünmek müthiş bir hayal gücüne sahip olmaktan başka birşey değil.

Üretmeden tüketmek en kötü alışkanlığımız. Kendimize sormayız bile '' Nuri Şahin zamanında Gençler Şampiyonasında Dünya'nın en iyisi iken şimdi neden faydalanmıyoruz? '' diye. Böyle soruların bizim lugatımızda yeri yok çünkü. Biz Serdar Taşçı'yı Milli Takıma almak için kırk takla atar sonrasında '' Aman zaten Servet daha iyi '' deriz. Mesut'u her hafta Real forması altında izledikçe '' İşte Türk be...'' deriz, gururlanırız ama sonra o gururlandığımız adamı ıslıklarız. Türk'tür, Türk Milli Takımında oynamalıdır. Sormayız kendimize '' Türkiye'de Mesut'tan daha yetenekli kaç bin tane oyuncudan kaçını piyasaya sunabiliyoruz?'' diye. İşimiz tüketmektir çünkü. Piyasaya çıkan diğerlerinden biraz ayrılan Arda'yı hemen Messi yaptığımız gibi, onu tükettiğimiz gibi bizi seçmeyen, kendisini Alman gibi hissettiğini söyleyen adamı da tüketmeye çalışırız. İçimize işlemiş bir defa...

Azerbeycan mağlubiyeti kimi çevreleri çok şaşırtmışa benziyor. Varsın yenmiş olalım Azerbeycan'ı. Yunanistan'ın 2004 zaferindeki mentalitenin benzerini sahaya yansıtmış olup Berlin'i fethetmiş olalım bir de. Bu mudur bütün problem? Tabelada Türkiye:1 Rakip:0 yazması mıdır? Evet, aslında çokça budur. Tezcanlıyızdır, sabırsızızdır. Herhangi bir olayın sonucu istediğimiz gibiyse o sonuca nasıl ulaştığımızın pek te önemi yoktur aslında. Veya kazandığımız başarıları nasıl kazandığımızın... O yüzden Azerbeycan yenilgisi de müstehaktır, Malta beraberliğide. Kazanırken kaybettiklerimiz farkına varamadığımız için şimdi sadece kaybediyoruz. Akıllanmamız için daha ne olması lazım ?

Malta beraberliğinde, Estonya'ya karşı kazanamadığımızda tek bir laf edemeyenler Hiddink'e bol keseden atıp tutuyorlar. Sorun böyle takımları yenememiz mi? Öyleyse , '' beyler bugüne kadar neredeydiniz? ''. Sorun Mesut'u maç haftası boyunca baskı altına almak için yemediğimiz nane kalmaması; hep aksi söylense de en derinimize kadar işleyen müthiş Türk hayranlığı aslında...
Hiçbir hocanın tercih etmediği Semih'i her hafta kameralar önünde hocanın karşısına koymak, Fatih Terim'e söylemeyi cesaret edilemeyenleri Hiddink'e kusmak. Eline 20-25 yaşındaki Fenerbahçelilerin gördüğü en iyi kadroyu verdiğin Aykut'a '' Sen ne yapıyorsun?'' diyemeyip, o sorunlu, o ahlaksız Kazım ile 8'de 8 yapan, '' Fenerbahçeliler şampiyonluğu mampiyonluğu unutsun'' sözünün karşılığını tokat gibi veren Daum'u yerden yere vurmak... Paok'a, Young Boys'a karşı oyunun hiç bir dakikasında umut vermeyen bir antrenörü devrimci diye nitelendirip elinde 10 sakatla 2 tane oyuncusunun değeri 50 milyon olan Lille'e elendiğinde kellesini istemek... Kraldan çok kralcı olmak bu olsa gerek. Kimse '' Bu ülkede yabancı hayranlığı var.'' yalanları atmasın boş yere, tablo ortada.

Kendi malımıza , kendi antrenörümüze sahip çıkmak kötü birşey mi? Elbette değil. Ama Aykut Kocaman'a Paok mağlubiyetinden sonra tek kelime edemiyorsan... Malta ya da Estonya maçları sonrasında Fatih Terim'in F'si ağzından çıkmıyorsa. Arda Messi ise gözünde. Fenerbahçe'nin klup tarihindeki en büyük başarısını kazandırmış hocayı stajyer olarak nitelendirip köşende kellesini istiyorsan... Yapılan ayıptan da öte, kötülük artık. Aslında kötülüğün en büyüğünü yapıyorsun Fatih Terim'e de, Aykut'a da haberin yok.

Sanılıyorsaki tabela temelli eleştirilere sallayıp tabelaya bakarak konuşuyorum... Merak etmeyin, bu ülke Avusturya'yı da yenebilir, Belçika'yı da. Ama bunları yaparken içeride Azerilerle berabere kalmaktan yine korkacaksak eğer sorun kazanmak değil. Çok daha fazlası...

Bu konu hakkında daha detaylı bir yazı daha yazacağımdan sözü Hamit'e bırakıyorum şimdilik. Aslında Hamit söylenebilecek en ağır ve en doğru sözü, en kestirmeden söyledi dün akşam...

'' Dürüst olmalıyız.''

12 Ekim 2010 Salı

Batman Ziyaretinin Ardından

http://fenerbahce.org/pic_lib/2010-10-12_batman15.jpg
Uzun süredir Milli Maç ya da benzeri durumlarda oluşan araları yabancı antrenörlerin neden değerlendirmediğini düşünüp dururdum ki Aykut Kocaman böyle araları olabilecek en güzel şekilde değerlendirmeye devam ediyor. Bugüne kadar hakkında yazdığımız yazılar negatif içerik ağırlıklı olmak üzere şekillense de tebrik etmeden geçmek olmaz.

Çok zayıf iki rakip ile oynanan ve idman maçı sertliğinde geçen bir müsabakanın üstünde konuşmak pek anlamlı olmasa gerek. Günün güzelliği, hiç büyük takım ağırlamamış bir şehre yapılmış bu ziyaretin yanında A2 takımda oynayan ve kendilerine dair uzunca yazılar yazdığımız isimlerin üst yapıda formanın ağırlığını kaldırıp kaldıramayacağına dair gözlemler yapma fırsatımızın elimize geçecek olmasaydı.Aykut Kocaman sağolsun, genç oyunculara ciddi süreler vererek bu hususta beklentilerimi karşıladı benim adıma.

Okan Alkan ve Gökay İravul hakkında birşeyler yazmaya gereksinim duymuyorum zira her geçen gün formalarını daha layıkıyla taşıyor gibiler. Sorumluluk almaya başlamaları sevindirici. Söz verdiğim yazıları yazınca Gökay ve Okan hakkında daha detaylı konuşma fırsatımız olacağından şimdilik bu iki oyuncuyu tebrik ediyorum başarılı performanslarından ötürü.
http://fenerbahce.org/pic_lib/2010-10-12_batman8.jpg
Hasan Erbey hiç alışık olmadığı mevkisinde Sivasspor maçında yaptığı hataları yapmayarak başarılı oldu diyebiliriz. Aslen stoper kendisi. Ancak genç oyuncuları sahaya sürmek adına yapılan değişikliklerden sonra sahada kalan tecrübelilerin mevki dağılımına bakarsak hocanın gözüne girmek için çok yol katetmek zorunda olduğunu söyleyebiliriz. Yinede iyi mücadele etti, mevkisini çok fazla yadırgamadı.
http://fenerbahce.org/pic_lib/2010-10-12_batman24.jpg
Oyuna sonradan giren Berkay'ın ayağına top değmedi. İkinci yarının başında oyuna giren Devrim 'in kendisi bile azmi ve hırsı ile bu şansı kazandığının farkındadır, üstyapıya dönük bir beklenti içinde değilim kendisinden. Mersin'e kiralanan Onur Karakabak'tan sonra hele...
http://fenerbahce.org/pic_lib/2010-10-12_batman23.jpg
İsmail ve Doğukan ise sahada diğerlerinden biraz daha ayrıldılar. Özellikle İsmail'in üzerine daha fazla düşülmesi gerektiğine inanıyorum. Etkili sol ayağı ve teknik kapasitesinin üstüne bir de fiziksel direnç eklerse uzun süreler faydalanılabilecek bir oyuncu. Bunu da Batman Karması maçı özelinde değil 1,5 senelik A2 süresince yaptığım gözlemlerden dolayı söylüyorum.

Tabi aklımı kurcalayan konular yok da değil. A2 takımın dinamosu, sürekli oynayan oyuncusu Enis Gül neden hiçbir özel maçta düşünülmüyor acaba? Kendisinin tuttuğu takımın etkili olduğu söyleniliyor ki böyle amatör bir düşünce olabilir mi? Enis performansı ile bu şansı hakeden oyuncuların başında geliyor, Enis gibi Görkem gibi genç oyuncular zamanı gelince böyle anlamlı müsabakalarda bu tip hakettikleri şansları bulamadıkları taktirde performansları beklenilmeyen derecede düşebilir. Böyle farklı ve gelecek vadeden oyuncuların diğer oyunculardan ayrılmasının, A2 takımda sürekli şans verirken, buralarda alacakları şansların onları daha iyi rehabilite etme ihtimali ortadayken onları İstanbul'da bırakmanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Umarım bir dahaki Milli maç arasında onlarda bu şansı elde ederler.

Yazıyı bitirmeden, maçın ikinci yarısında sahada kalan birkaç tecrübeli oyuncunun diğerlerinden ne denli farklı durduğuna tanık olmam sebebiyle Okan ve Gökay'ın yanına daha fazla oyuncu gönderilmesi gerektiğini düşündüğümü belirtmek istiyorum. Mehmet Topuz ya da Kazım gibi çok kuvvetli oyuncularla yapılacak idmanlar bu oyuncularda güçlenmeleri gerektiğine dair daha güçlü bir farkındalık yaratacaktır.

Resimler: fenerbahce.org

Çok Güzel Hareketler

http://fenerbahce.org/pic_lib/2010-10-12_gs446.jpg

Fenerbahçe Dereağzı Lefter Küçükandonyadis Tesisleri’nde geçtiğimiz hafta sonu Fenerbahçe ve Galatasaray U-15 takımları arasında oynanan U-15 Akademi Ligi maçında sol ayak bileği kırılan oyuncumuz Mirkamil Haşimli’ye, Galatasaraylı sporcular geçmiş olsun ziyaretinde bulundu.

Golsüz sona eren maçın son dakikalarında meydana gelen talihsiz olayda sol ayak bileği kırılan ve tedavisine Lefter Küçükandonyadis Tesisleri’nde devam edilen Azerbaycan asıllı oyuncumuz Mirkamil Haşimli’yi, Galatasaray Altyapı İdari İşler Sorumlusu Savaş Serdar ve beraberindeki Galatasaray U-15 takımından 2 oyuncu ziyaret etti. Galatasaraylı oyuncular kendileriyle yapılan maçta ayağı kırılan ve istirahat eden Mirkamil Haşimli’ye "Geçmiş olsun" deyip, çiçek verdiler.

Kaynak:fenerbahce.org

Galatasaray camiası kendisine yakışacak olanı yapmış. Tebrikler... Mirkamil'e de büyük geçmiş olsun. Umarım sağlığına en kısa sürede kavuşur.

9 Ekim 2010 Cumartesi

Biz Daha İyiyiz Canım

Maç öncesi dost sohbetlerinde ''Maç ne olur?'' sorusunu kim yönelttiyse ''Handikaplı Almanya'' diye cevap veren birisi olarak bu sonuç karşısında ne Rıdvan Dilmen gibi çok büyük bir üzüntü ne de şaşkınlık duydum. Spor kültürü adına edilecek kelamı '' Anlık başarı '' temelinde şekillenen bir ülkenin ulusal takımından daha fazlasını beklemek hata. En azından şimdilik...

Aday kadro seçimlerine olan eleştirim hemen bir alt postta sabittir. Ekran başına geldiğimde, oynayacak kadro seçimininde aday kadro seçimi kadar garip olduğunu gördüm. Yoğunluktan sebep nedir ne değildir bilmemekle beraber Mevlüt'e ne olduğunu hala çözebilmiş değilim. Açık konuşmak gerekirse sakat mıdır değil midir diye araştırmadım bile şu postu atmadan. Çünkü sahaya çıkan kadrodaki gariplik sadece Mevlüt'ten ibaret değildi.

Deplasmanda Almanya ile oynadığında bir takım tedbirler almak zorunda olduğun aşikar. Ancak bu adamlar kadro kalitesi açısından senden daha üst seviyedeki takımlara dörder atarak uçak biletlerini hediye ettiler bu yazın. Kısacası 11 tane stoperle çıksan da, alabileceğin tedbiri en üst noktaya çeksen de bu adamlar sana karşı pozisyon bulacaklar. İşte tam bu noktada; yerinde oynamayan oyuncuların defansif olarak herhangi bir ekstra fayda vermemelerinin yanında, bu mevki değişikliği sebebiyle ofansif olarakta verebileceklerinin yanından geçemeyeklerini hesap etmek zor olmasa gerek. Yani aslında tedbir almıyorsun, ''Gel bu kanadımı kullan'' diye davetiye çıkartıyorsun rakibe. Dünya futboluna senelerce damgasını vurmuş bir Ulusal Takım'da haliyle değerlendirir bu fırsatları...

Tekrar kadro tercihleri hususunu açasım var. Ancak biraz düşününce bu konuda Hiddink'e de fazla yüklenmemek gerektiğini anlıyorum. Zira istediği oyuncuyu seçsin, istediği oyuncular tam konsantrasyon, full kondisyon olsun; yine işi çok zor. Sebebi de şudur ki bu adamın çalıştırdığı diğer takımların az ya da çok ''futbola'' yönelik bir meziyeti vardı. Kimi takımı Hiddink öncesi defansif, kimisi ise fazla ofansifti. Ama şimdi ise senelerdir ne oynadığı belli olmayan ve yaptıkları mesleği sorsanız ''topçu'' diye cevap verecek olan futbolcu grubuna birşeyler öğretmek zorunda. Çalıştırdığı ülkenin en göz önündeki spor yorumcusunun '' Biz coşkulu takımız, böyle oynamamız gerekiyor...'' diyerek futbol karakterini özetlemeye çalıştığı bir takımın başında...

Sahiden neyi iyi yaparız biz, savunmayı mı yoksa hücumu mu? Kontra takımı mıyız, sahayı parselleyebilecek, mevkisinin gerektirdiklerini bilen oyunculardan mı kuruluyuz? Hayır... Sadece ne yaptığını bilmeyen bir takımız. Ve hiçbir şeyi iyi yapamayan bir takımız. Altı kişi ile gidip bir pozisyon dahi bulamamamız da bundan, on kişi ile savunma yaptığımız halde dört oyuncunun geliştirdiği bir ataktan gol yememiz de ... Çünkü biz topçuyuz, hepimiz topu biliriz. Futbolu değil... Bundan sebep futbolun doğrularını en basit şekilde sahaya yansıtan her takıma teslim oluyoruz, olacağız. Bundan sebep Arda'yı Messi ile kıyaslar futbol yorumcularımız , eh ikiside çalım atıyor zaten... Ve yine bundan sebep ligimizde oynadığı zaman tek başına büyük anlamlar ifade eden Tuncay Şanlı'mız herkesin burun kıvırdığı takımlarda süre alamaz. Nuri Şahin'ler rakibimiz olan takımın liginde harikalar yaratırken Milli Takımda oynuyor mu oynamıyor mu belli olmaz...

Ama en iyisini Rıdvan bilir vesselam. Dediği doğrudur, tez zamanda işaret ettiğinin kellesi alınmalıdır. Önde basmalıyızdır, baskı yapmalıyızdır top ayağında olan oyuncuya... Bir de blokları öne çıkartırsan ne ala, hemencecik alıverirsin topu. Sonra müthiş hücum setlerinle, muhteşem futbol bilgisi olan oyuncularınla her türlü pozisyonu bulursun. Oyuncuların seri şekilde yer değiştirirler. Barcelona' da öyle yapmıyor mu zaten?

Bir de '' Almanlara her türlü pozisyonu biz verdik , sıfıra indiler, uzaktan şut attılar, ikinci direğe kanat kaydırıp pozisyon hazırladılar, ikiye birlerle ceza sahasına girdiler ...'' diyor Rıdvan Hocam ve daha nicesi. Hayır efendim, biz vermedik; onlar yarattılar. Arjantin kalesinde yarattıkları gibi. Senin coşkulu takımın ne yaptı peki, nasıl gol atar ; birisi bana anlatsın bir zahmet. Bunu Almanya maçı özelinde anlatmalarını da istemiyorum kimseden, Türk Milli Takımı en büyük başarılarını kazandığı zaman dahi ne oynadı, nasıl gol attı birisi bana anlatsın. Neyi iyi yaptı, savunmayı mı? Yoksa hücumu mu...

Arda olsaymış durum çok farklı olabilirmiş. Doğru; Messi bir Arda ikiydi bu alemde. Pivot santraforumuz olsaymış ileride top tutabilirmişiz. Ne kadar hoş, kendimden geçiyorum söylenenleri dinledikçe. İşin daha hoş tarafı ise bunu elliden fazla Milli olan adamlar söylüyorlar. Biri demiyor '' Kardeşim biz neden on kişi ile yaslanırken pozisyon veriyoruz? '' diye.

Büyük takımları yerel organizasyonlarda bile yerlerdeyken Ulusal Milli Takımı eleştiriyorum ya, hata bende de var aslında. Ülkemin en beğenilen spor yorumcusu hala baskı yapılırken oyuncuların topsuz alanda sahayı ne kadar rezalet paylaştığını görmeden,bir forveti stoperin üstüne çıkarken gördüğünde orgazm oluyorsa bu kadar konuşmak hata. Biz çok iyi biliyoruz, baskı yaparken defansı orta sahaya çıkar yeterli. İki oyuncu baskı yaparken diğerleri orta yuvarlakta halay çekselerde o top taşınmaz bizim kalemize, stoperle forvet arası 50 metreye inmiş bir kere , nasıl taşınsın. Barcelona, İspanya, Almanya '' al gülüm ver gülüm'' oynuyorlar zaten, basit oynuyorlar ki Cruyff efendi de demiş '' Bak Hıncalcığım futbol basit bir oyun...'' diye.

Ne zehirmiş arkadaş, yaz yaz bitmedi diyenleriniz olacak muhakkak. Veya '' bu yazının özeti'' nedir?'' diye düşünecek olanlarda... Özeti şudur efendim, Nuri Bundesliga'da harikalar yaratır ancak Milli Takımımızda göze bile batmaz. Çünkü bizim Milli Takımımız futbolcunun ulaşabileceği en üst noktada olan oyunculardan kurulu, müthiş futbol bilginleri futbol oynuyorlar. Bu sebepten Nuri kötü bir ligde oynadığı için tutunamıyor. Tuncay Şanlı Stoke'da oynayamıyor, çünkü İngilizler takım oyununu severler, Tuncay ise süper yetenek ve kendisine oynuyor. Zaten öyle olmasa ligimizi domine edemezdi. Hamit Bayern'de oynar ama Milli Takımda oynayamaz çünkü biz çok iyiyiz. Mehmet Topal Dünya Şampiyonu bir ülkenin üst düzey takımında onbirdir ama Milli Takımda olamaz çünkü biz aksilikler sonucu o kupaları alamadık normalde daha iyiyiz.

Almanya'ya neden mi yenildik?

Bilmem, neden acaba?

3 Ekim 2010 Pazar

Milli Takım ...

KALECİLER
Volkan Demirel
Hakan Arıkan
Onur Kıvrak
Cenk Gönen

SAVUNMA OYUNCULARI
Gökhan Gönül
Sabri Sarıoğlu
Ömer Erdoğan
İbrahim Toraman
Servet Çetin
Ceyhun Gülselam
İsmail Köybaşı
Hakan Balta

ORTA SAHA OYUNCULARI
Hamit Altıntop
Mehmet Aurelio
Necip Uysal
Selçuk Şahin
Emre Belözoğlu
Selçuk İnan
Nuri Şahin
Arda Turan
Özer Hurmacı

HÜCUM OYUNCULARI
Tuncay Şanlı
Halil Altıntop
Semih Şentürk
Mevlüt Erdinç
Nihat Kahveci
Sercan Yıldırım

Tamam; az biraz uzaklaştık futboldan Aykut Kocaman sayesinde. Ancak bu kadro seçimini tartışmayacak kadar da değil.

Fatih Terim'e kızardık oynamayan oyuncuları oynatıp, takımlarını taşıyan oyuncuları kadroya bile almadığı için. Kabul; Milli formanın ağırlığı farklıdır herkes taşıyamaz, bu sebeple kimi oyuncular hoca kontenjanından seçilebilir... Ama bakıyorum yine oynayan Sinan Bolat yok piyasada, Beşiktaş'tan iki kaleci var. Çok tartışılır bu söylenen ama Bursaspor'da çok iyi performans gösteren Vederson yok, beğensekte beğenmesekte Türkiye'de o mevkide uzun sürelerdir mücadele eden İbrahim Üzülmez yok ancak takımlarında oynamayan ya da az süreler alan İsmail ve Hakan var.

Orta sahaya geliyorum şampiyonuna dört tane sallayan takımda direkt onbir olmaya başlayan Mehmet Topal nedense yine yok. Takımında iyi performans veremeyen Mehmet Aurelio ve 91'li Necip kadroda. Sakat Arda Turan, sakat Özer Hurmacı kadroda Bursaspor'u taşıyan Volkan Şen yine yok. Keza Gökdeniz'de. Kazım'da oynamıyordu takımında, neden almadılar acaba?

Forvete geliyoruz; hadi Tuncay'ı farklı bir oyuncu diye ayıralım ama sakat Semih Şentürk ile üç senedir formsuz Nihat Kahveci de var. Ne denir bilemedim.
Related Posts with Thumbnails