29 Mart 2010 Pazartesi

Sanırım Acımış.






Sabahtan beri gülüyorum, ne adam yahu şu ErmanToroğlu ...


Not:Sporingen'den alıntıdır.

28 Mart 2010 Pazar

İstemem Böyle Ezeli Rekabet Filan...


Hayat bir garip. Bazen en umutsuz anlarınızda dahi umut ışıkları yanıyor garip şekilde. Ve daha garibi ise o ışığı hiç ummadığınız birisi yakıyor...

Öylesine göz alıcı, öylesine can alıcı ki...

Rahmetli Özhan Canaydın anısına açılan dev pankart, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın sahaya çıkarken taşıdıkları pankartlar... Ve yine umulmadık bir şekilde Fenerbahçe'nin alkışlanması... Fair Play abidesi Özhan Canaydın'ın hala böyle güzelliklere vesile olması ölümünün verdiği acıyı azaltmasa da bir nebze olsun hafifletti. Böylesine centilmen bir başkanın vasiyetini yerine getirmemek olmazdı, kemiklerini sızlatmak olmazdı ki Galatasaray taraftarı yapılması gerekeni yaptı, kendilerini tebrik ediyorum.

http://fenerbahce.org/pic_lib/2010-03-28_m1.jpg

Yazıları takip edenler daha önce '' Fenerbahçe varsa umut vardır.'' dediğimi hatırlayacaklardır. Bu maç başlamadan önce ise kendimi inkar edecercesine ümitsizdim, genel olarak Galatasaray maçlarından önce olanın aksine bu sefer hislerim Galatasaray galibiyetini işaret ediyor mantığım ise '' Galatasaray bu kadro yapısı ile Fenerbahçe'yi yenememeli,Fenerbahçe kazanmalı. '' şeklinde karşı çıkıyordu hislerime. Rijkaard'ın çıkardığı korkak onbir dahi ikna edememişti beni.

Topal ve Sarp'ın beraber oynamasını Caner ve Sabri'nin hücuma çıkışlarında yaşayanacak defansif sıkıntıları ortadan kaldırmak olarak değerlendirmiştim. Yanılmışım. Rijkaard Alex'in maharetli ayaklarından çekinmiş sadece, hepsi de bu kadar. Mehmet Topal'ı Alex marke etmeye uğraştı ancak Alex uzun süren formsuzluğunun ardından , ilk yarı sonunda maçı anlatan spikerlerin söylediklerinin tam tersine; takımı lider gibi yönetti. Rijkaard korktuğu ve bir kişi eksik mücadele ettiği ile kaldı...

Maçın başında Gökhan'ın bireysel hatasından kaynaklanan pozisyon çok şeyi değiştirebilirdi. Ancak Fenerbahçe Emre'nin yokluğunda Özer ve Vederson'un neredeyse etkisiz eleman görünümde olduğu bir günde dahi maçı istediği gibi götürmeye başladı 5. dakikadan sonra. Andre Keita'ya maç boyunca sadece ve sadece anlık parlama izinleri verdi. Jo'nun, Elano'nun ve Keita'nın birşeyler yapmaya çalışan Giovanni'ye uyum sağlayamaması sonucunda ise umutlar yeşermeye başladı...
http://fenerbahce.org/pic_lib/2010-03-28_m3.jpg
İkinci yarıda Rijkaard maça başlarken yaptığı korkaklığı kapatmak istercesine hamleler yaptı. Fenerbahçe cephesinde ise Daum maçın başından beri ortalarda gözükmeyen Özer'e tahammül etmeyi sürdürdü. Ve yine hayatının en rahat maçını oynamasına rağmen garip pas hatalarına devam eden , sıfır baskı altında dahi topu takım arkadaşlarına kazandırmada büyük sıkıntı yaşayan Selçuk'ta hala sahadaydı. Ve senelerdir en çok eleştiri aldığı huyuna devam ederek topu eveleyip gevelemeden ayağından çıkarmayan, üstün cesaret madalyasını hakeden Selçuk yine senelerdir yapmaya çalıştığını yaptı, bildiğini okudu ve golünü attı. Belki de Özer'den de beklediği sadece bir ara topu idi Daum'un kimbilir?


Maçın son dakikalarında Volkan'ın jeneriklik kurtarışı üç puanı(elbette fotoğraftaki değil ) Fenerbahçe'ye getirirken yüzüme yüzüme vuruyordu ışık... Kendi söylediğimi inkar edercesine çöpe attığım umutlar yeniden gözümü alıyordu... Ve kulaklarda o nakarat...

'' Fenerbahçe varsa umut vardır.''

Oyuncu bazlı değerlendirmeye geçersek...

Bilica-Lugano ve Volkan üçgeninin uyumu bugün galibiyetin Fenerbahçe'ye gelmesinde çok etkili oldu. Keza Gökhan'ın iyi niyetli mücadelesi ve Mehmet'in insanüstü çabasından da bahsedebiliriz. Ancak benim için maçın yıldızı Andre Santos'tur. ''Her takımda oynar.'' dediğim Andre bugün tatlı sert futboluyla beklediğim gibi Keita'yı oyundan koparttı, savruk bir görüntü çizmesine sebep oldu. Yine atağa katılışı, sağ çizgide Sabri ile kedinin fare ile oynadığı gibi sürekli oynaması ise enfesti. Bir bek oyuncusu ancak bu kadar teknik ve güçlü olabilir. Bu özellikleri barındırıp üstüne sağ ayaklı ve hızlı olanı İnter'de oynuyor zaten. Helal olsun, işallah Dünya Kupası'nda hakettiği yerde olur.

Özer sadece koştu, fiziksel olarak çok kötü durumda. Seneye kuşkusuz daha iyi seviyeye çıkacaktır. Vederson ise sadece Keita'nın önüne konulmuş bir engel gibiydi ki bugün anladığımız üzere orada Andre varken kendisine gerek yoktu. Yine de iyi niyetiyle mücadele etti, tüm takım gibi onu da tebrik ediyorum.

Galatasaray'dan, oyunculardan bahsetmek istiyorum ancak Neill dışında standartında oynayan oyuncu yoktu. Gio'dan başka standartının dışına çıkmak için çabalayanın olmadığı gibi.... Caner orta yapmayı Sabri'den öğrenmişcesine sürekli dağlara taşlara yaptı ortalarını. Elano çok pasifti. Sarp ve Topal da keza aynen Elano gibiydi ancak onlardan beklenen buydu sanırım. Kademeli alan savunması topun tehlikeli bölgeye inmesini engelledi ve bu ortamda Jo'da beklenen şekilde ortalarda gözükmedi. Aslında Galatasaray'ın sahada Hasan Şaş gibi, Hakan Şükür gibi belkide Ayhan gibi ''derbi oyuncusu'' olmamasının sıkıntısını yaşadığından da bahsedebiliriz...

Derbinin hakemi?

Servet'in Guiza'nın gözüne soktuğu parmağı devam ettirip Mehmet'in Keita'ya yapmadığından dolayı sarı kart vermesi çok anlamlı idi. Alternatifsiz bir mevkinin oyuncusunun direncinin kırılması düşünülmüştü sanırım... Yine de Mehmet yılmadan oyunu ile gerekli cevabı verdi kendisini engellemeye çalışanlara...

Yardımcı hakemler için ise birşey söylemeyeceğim. Koyacağım fotolar herşeyin özetidir. Birinci pozisyonda çekilmeyen ofsayt bayrağının ikincisinde çekilmeside çok anlamlı idi ama Fenerbahçe bu... Evdeki hesabı çarşıya uydurmaz.







Herşeyin başlangıcı olan bu güzel günde kimi şeylerde nihayet buldu benim adıma. Örnek vermek gerekirse ''Ezeli Rekabet'' kavramı. Fenerbahçe, takımın %70'i formsuzken, en önemli oyuncusu sakatken dahi Galatasaray'ı yenebiliyorsa ; beraberliğimize sadece ''Ebedi Dostluk'' gözüyle bakıyorum artık.

Ve bakkal hesabı ile dakikası 1 liraya gelen galibiyetle beraber yeniden başlayan yarışı Fenerbahçe'nin gülerek bitirmesi için bir dahaki maçın önemine dikkat çekerek nihayet veriyorum yazıya. Herşey şimdi başladı, bu galibiyetin anlamlı olması için haftaya kazanmak şart.

Tebrikler Fenerbahçe, tebrikler çocuklar...

25 Mart 2010 Perşembe

Fenerbahçe-Manisapor Maçının Ardından

Fenerbahçe, Türkiye Kupasına olan hasretini sona erdirmek adına atılması gereken adımlardan birini daha attı. Maçın özeti de budur gözümde. Nasıl daha fazlası olabilir ki zaten? İyi oynarken kaybedilmiş maçlardan sonra şu maçın Orkun sayesinde nasıl Fenerbahçe'nin olduğunu mu anlatalım, kısıtlı imkan sebebiyle rotasyon yapılamayan kadroyu mu?

Aslında çoğu zaman ''Kedi uzanamadığı ciğere...'' muhabbeti ile karşılaşsam da oldum olası sevmedim, sevemedim şu lanetli kupayı. Benimseyemedim de... Yapılamayan rotasyon sebebiyle oynanması gereken bu müsabakaya Emre ile çıkılması ve sonucunda Emre'nin sakatlanarak oyundan çıkması sevmeme sebebimi yeterince açıklıyor sanırım. Sen dört-beş maçla bir kupa alama, milletin ağzına sakız ol. En kritik maçlar öncesi kupa müsabakaların olsun, oyuncuların sakatlansın. Binbir eziyet gözümde... Ama yine de bir kere alıp çaresine sonra bakmak gerek. Mesela Arsene Wenger modeli uygundur gözümde. Oynamayan ne kadar oyuncu varsa bu platformu onların taraftarının önüne çıkacağı bir sahneye çevirmek...En kritik kupa maçı öncesi '' Ben buraya bu oyuncularla geldim, bu oyuncularla devam edeceğim.'' diyebilmek..Güzel olsa gerek.

Ama bunun için sanırım ilk önce şu lanet kupayı alıp artık bu işe bir son demek gerek.

Emre'nin sakatlığı tahmin edileceği üzere tüm keyfimi kaçırdı.Maçı izlerken çevremdeki çoğu taraftar bu konuda Daum'a eleştiri getirdi ki kısmen haklılar. Ancak Özer ve Alex'in formsuzluğu , Deivid ve Mehmet'in hala hazır olmayışı ortada iken takımın en formda oyuncusunu kesmek bencede çok akıllı bir iş olmazdı. Nitekim taraftarımızı tanıdığımdan , gelebilecek tepkileri kestirebiliyorum ki bu sebeple eleştirileri kısmen haklı buluyorum kendimce.Bu maç Emre'siz oynansa ve kaybedilseydi muhtemelen '' Neden Emre dinlendiriliyor, bu kupaya hasretimiz varken; üstüne bir de tüm takım formsuzken nasıl en formda oyuncu kesilir?'' denilecekti. O yüzden çevremde Daum'a yöneltilen bu eleştirilere pek te kulak asmadım açıkçası. Bir gerçek; takım sadece formda olan iki oyuncu(Lugano ve Emre) etrafına serpiştirilen oyuncu topluluğundan farksız durumda. İdare eden Andre, Bilica, Volkan ve Guiza dışındakiler ya hala sakat ya formsuz... Formda olan oyuncu sayısı sadece iki ise, zorlamalarla altı adet idare edecek adam ancak bulabiliyorsak, yani takımın yarısı tanınmayacak haldeyse son maçlardaki kötü futbola şaşırmamak gerek bence.

Emre'nin sakatlığından girdik, Orkun Uşak'ın sansasyonel performansından önce yerine geçen Mehmet'ten bahsedelim. Mehmet geçmiş maçlara göre iyi bir performans sergiledi denilebilir. Hırs, güç vb gibi özelliklerinden bahsedip yazıyı baymayacağım zira bunu futbolu, Fenerbahçe'yi takip eden herkes görüyordur. Benim kendisi ile ilgili tespitim fazla hissi oynadığı yönünde. Ve ciddi bir futbol altyapı sorunu olduğu aşikar. Rakip oynadığı takımdan birkaç gömlek aşağıda olunca Emre'nin yerine sırıtmadan, hatta gayet bir biçimde oynayabiliyor ancak hücumu çok sevdiği için aklı sürekli ileride. Ve yine yapması gereken alan savunmasını çok aksatıyor. Hızıyla karışan hırsı sonucunda kazandığı toplar bu zaafları gölgelese de benim gözüme çok battı yaptığı pozisyon hataları. İki göbek oyuncusundan birisi olacaksa katedeceği çok yol , öğreneceği çok şey var...

Keza Orkun Uşak ta dün yaptığı asistten sonra neden Galatasaray'da kalamadığını anlamıştır diye düşünüyorum. Daha üst seviyenin kalecisi olacaksa onunda katetmesi gereken çok yol var. En başta sağa sola sataşmak yerine topa doğru açıyla gelip vurmasını öğrenmeli sanırım.

Bilica-Lugano ikilisinin buluşması ile Fenerbahçe kalesinde görmemeye başladı ki derbi maçı için hoş bir tablo denilebilir. Nitekim Fenerbahçe sahada doğru 11 ile mücadele edip akıllı oynarsa Galatasaray'ı ilk maçtaki gibi sürklase ederek olmasa da mağlup edebilecek güce de sahip. Oyuncuların şuanki durumu ile bile...

Şimdi yeniden herşeye başlama vakti. Başkanın dediği gibi ''Yeni şeyler söyleme'' vakti. Bir galibiyet hemen hemen herşeyi değiştirir...

Maçtan sonra keyifli bir yazı yazabilmek dileğiyle. Haydi Fenerbahçe...

23 Mart 2010 Salı

Fadime?

http://cdn.fourfourtwo.com/contentimages/interviews/Steven-Taylor2.jpg

İngiltere'den yine bir dost kazığı haberi geldi. Fotoğraftaki arkadaş Steven Taylor aşağıdaki arkadaş Andy Carroll'un eski kız arkadaşına cinsel içerikli mesajlar atınca Carroll'ın şalterler atmış haliyle. İdmanda birbirine girmiş abilerimiz. Carroll, Taylor'ın çenesini kırmış.

http://img.skysports.com/09/03/218x298/andy-carroll_1992162.jpg

Taylor ve Terry kapışması bekliyorum an itibari ile. Memleket kim kime dum duma oldu nasıl olsa. Ne acaip adammışsınız arkadaş, sizin sayenizde İngiliz arkadaşlarımıza tavır aldık.

Bu arada bizim Fadime'den ses var mı? Hadi ''Bir Fransız, bir İngiliz bir de Temel''de ki Fransız'ı boşverdim de... Orada bir Temel bir de uzatmalı sevgilisi Fadime vardı. Temel uyanık ol evlat, bu İngilizler çok fena çıktılar.

Fadime? Birşeyin yok ya kızım?

Az kaldı az. Tevez alayınıza gidecek yakında.

Bir tek sen kaldın...

http://www.bjk.com.tr/tr/medya.php?rn=27388

Benim için basit bir resimden çok daha fazlası...

Sen Yıldırım Demirören'e fazlasın be zarif adam. Talihsizlik diye buna diyor olsalar gerek...

Keşke Özhan Başkan ile çalışma imkanın olsaydı. Rakip renklere bu kadar antipatik bakmazdım sanırım. Evet, sevemezdim yine ama böyle olmazdı işte.

Teşekkürler zarif adam. Özhan Canaydın gibi sende çok eleştirilsen de duruşunla, beyfendiliğinle Türk Futbol'una lazımsın.

Ne Çeşit Adam Çıktın Sende Birader

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKKTUttkBL0jtSYvHgVb94NpI2TDKnGRih3AlKAbd-huON6YWFjdn7U7arVjUd4vgd8SXdBTF5tDBvfeTnRnqieUmQKIEMi8ze57uLBphD-xh2zDOYnEoGe15_xkjIjj7JFzQHrMqeIohb/s400/balotelli.jpg

Kafası güzel, kafası.

İnsan İnsana Benzer #13

http://www.bbc.co.uk/doctorwho/gallery/doctor9/1024/13.jpg

Doktor ve Memati..

http://www.araahurra.com/lib/photographs/43326.jpg

Yani Christopher Eccleston ve Gürkan Uygun...Bu benzerlik için blog okuyucuma teşekkür ediyorum.

Mekanın Cennet Olsun Büyük Başkan

http://yenisafak.com.tr/resim/site/ozhan1b3585061b358507by.jpg

Fenerbahçe taraftarı olarak klup yöneticileri arasında en beğendiğim kişilerinin başında geliyordu. Sportif başarı anlamında çokça eleştirilse de en hakiki duruş onunki idi gözümde. Yılmadan, usanmadan yola devam...

Bazen yollar bitiyor ama... Bir Fenerbahçe'li bile kendisini '' Büyük Başkan '' diyebiliyorsa o insan gerçekten o yollardan geçerken insanlara çok şey göstermiş, çok şey öğretmiş demektir. Aslında o yollardan geçerken başkalarına yol göstermiş demektir.

Temennim odur ki işallah bundan sonra Özhan Canaydın gibi başkanları aramayız, bu ruhun, bu beyfendiliğin, bu zerafetin sonu olmaz; bu yollardan onun gibi geçer başkaları da...

Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Türk Spor Camiası ve Galatasaray camiası çok önemli bir isim kaybetti. Allah ailesine ve Spor Camiasına sabır versin.

22 Mart 2010 Pazartesi

Hani Yeni Şeyler Söylemek Lazımdı Cancağazım?

Sonu gelmeyen vaadler ve rakiplerle söz dalaşları... Seçim dönemlerinin olmazsa olmazları. Nitekim Aziz Yıldırım yine olmazsa olmazlarını dile getirmekten geri durmadı ve yeni sezona büyük umutlar taşıdı.Heyecanlanmıştık, umutlanmıştık. Yeni şeyler söylenecekti çünkü. Yeni şeyler söyleyecekti.
http://www.ekonomigundemi.com/resim/aziz_yildirim_sevinc_002.jpg
Medya ve taraftar ile sağlıklı iletişim kurulacaktı en basitinden. Bu geçmiş yıllarda klüp-medya-taraftar üçgeninin arasının çok açıldığının kabul edildiğinin göstergesi idi, çok da anlamlıydı benim için. Sağda solda konuşulan '' Bilmem kaç yılın tecrübesi adam, hatalarından ders alacak'' şeklindeki konuşmalar kısa vadede hayat buluyordu bu açıklamalar ile, bir de seçim sürecinde gülenyüzünü görmüştük ya. Ortalık güllük gülistanlıktı. Bununla da kalınmamıştı tabi, yine bilmem kaç senelik tecrübe en çok eleştiri aldığı idari mekanizmayı da değiştirecekti, transferler yapısı değişecekti...

Unutmadan 3 sene şampiyonluk sözü verilmişti. Yeni sözler söylenecekti ya, 3 sene şampiyonluk da oradan çıkmıştı sanırım. Ama sormak gerek tabi, şampiyonluk ne zamandır farklılık, yenilik taşır olmuştu Fenerbahçe için? Bu farklılık sadece sayın Aziz Yıldırım'ın düşünce dünyasından mı ibaretti yoksa? Tahminimce ikincisidir, başkanlık hayatı boyunca en fazla Galatasaray şampiyonluğu gören başkan olarak bu onun adına söylenmiş yeni bir söz olsa gerek. Gerek te.. Elde var sıfır be cancağazım. Yanlış anlaşılmasın, Fenerbahçe'nin şampiyonluk yarışında hala şansı var, hala herşey değişebilir. Zaten bu yazı iyi anlaşılsın diye böyle bir ortamda yazma gereksinimi duydum. Evet şampiyon olunabilir ama sayacaklarımdan ötürü benim düşünce dünyamda İntertoto'ya bile gidemedi Aziz Yıldırım. Şampiyonluk yenilik olmuş ya hani.. Ondan sıfır işte, ondan şampiyon olsa dahi İntertota'ya bile gidemiyor Aziz Yıldırım.Ve ne yazık ki Fenerbahçe.

Bu yeni (?) iddanın peşinden Daum getirildi ki bana göre yapılacak en mantıklı birkaç tercihten biriydi. Ancak , buna rağmen bunun yeni birşey olmadığı, son kullanma tarihinin birkaç sene önce geçtiği söylenebilinir ki basite indirgediğimizde gayet haklı bir yaklaşımdır. Ah be başkanım, eski şiir anlayışıyla, eski şiir kalıplarıyla modern şiir mi yazılırmış, yeni şeyler mi söylenirmiş? Pardon, şampiyonluk unutulan birşey ya, bu işin ustası ile belki bu açıdan söylenebilinirdi öyle değil mi?
Aziz Yıldırım'a sürpriz kutlama / 1
Bunlar bu söylenecek yeni sözlere getirebilecek en hafif eleştiriler. Benim üzüntüm, benim kaygım bunlarla sınırlı değil elbet. Kendimce haklı olan bu söylenilenlerin şampiyonluk halinde unutulacağının farkındayım ki, zaten diyorum ya; mevzu şampiyonluk değil. Klubün çarpık idari mekanizması, yapılan tonla saçma sapan iş.

Yeni şeyler söylemek gerek başlığı altında Aykut Kocaman'ı getiriliyor mesela başa. Uzun süredir beklenilen bir hamle, gerçekten yeni birşey, çok klas birşey. Ama adama ''Sportif Menajer nedir?'' desen muhtemelen bunun tanımını yapamayacakken sende yapamıyorsun tanımını, daha doğrusu bilerek yapmıyorsun. Çünkü Aykut Kocaman sportif direktör değil de, senin medyaya yansıttığın gibi sadece ve sadece futbolun patronu olsa senin soyunma odasına inmenden tutup transfer politikana kadar yanlışlarını söyleyebilecek karakterde bir isim. Senin getirdiğin Daum'u bir güzel kalaylayabilecek bir isim ancak tüm bu söylenilenleri sen yapmalısın değil mi başkanım? Senelerdir yaptığın gibi... Ama, yeni şeyler söylenecekti ? Elde var sıfır.

Sorun bununla kalsa iyi. Yaptığın bu hatanın Daum'u da tedirgin edeceğini bile bile bunu yapıyorsun. Onun işi şampiyon yapmak değil mi? Şampiyon olamazsa diğerleri gibi çekip gider değil mi?Sen şampiyonluğu yeni bir kavram olarak gördüğün için hedef sadece şampiyonluk değil mi? Şampiyon olamazsa, takım hedeften saparsa Aykut Kocaman'ın oraya geçme ihtimali bile var hatta değil mi? Verilmesi istenilen mesaj budur değil mi? Elime baktım, yine sıfır var.
http://images.habervitrini.com/haber_resim/aziz_yildirim_mikrofon.jpg
Oysa sadece ve sadece ''Aykut Kocaman benim altımda Daum'un üstünde çalışan bir idarecidir, futbol şubesi ona emanettir. Bundan sonraki transferler, hoca seçimleri vb. gibi hususlar onun tarafından yönetilecektir. Fenerbahçe'nin başında teknik direktör olması gibi bir durum söz konusu değildir, Aykut Kocaman sadece futbol takımını yönetmekten fazlasını yapacaktır, futbol takımının geleceğini yönetecektir.'' demek olayı nihayetlendirirdi değil mi? Şimdi ise futbolcular '' Nasıl olsa Daum gidici, Aykut kalıcı'' diye düşünüp Aykut Kocaman'a yanaşsınlar, Daum ülkesinde Aykut'a sallayıp Türkiye'de bir problemimiz yok desin.

Gel gelelim bu da fena koyuyor adama, bu camianın efsane isimlerinden birisi dalgakıran olarak kullanıldı ya... Acısı bir tarafa, idari anlamda hiçbirşey değişmedi diyelim biz en iyisi yine...

Transferlere gelelim. ''Kapımda Dünya starları yatıyor'' denilip Maldonado'nun alınmasından sebep bu ''Çok önemli isimler Fenerbahçe'ye gelmek istiyor '' şeklindeki açıklama yenilik değildi, yine yeni şeyler söylenmemişti, transfer açısından da birşeyler değişmemişti. Nitekim Daum farkıyla gelen Cristian'ın ilk yarıdaki performansı bile Poulsen'den düşüşü açıklayabilir nitelikte bir veri sunmuyor bize. '' Her takımda oynar'' dediğim Andre dahi plansızlığın dibidir bu transfer hususunda, buram buram geçmiş kokmaktadır yine.

Sen geçmiş yıllardaki gibi A planının ile B planın arasındaki mesafenin futbol takımına yapacağı katkıyı hesaplayama, Daum farkıyla umut vadeden bir oyuncu gelsin. Gelen oyuncu izlenirken şapkadan başka bir oyuncu çıksın ve biz farklı bir sözden bahsedelim? Plandan programdan bahsedelim? Bahseden bahsetsin, ben sadece elde hala sıfır var diyerek geçiyorum bu konuyu.

Medya ve taraftarla iyi ilişkiler denmişti bir de değil mi? Karşındaki insanda çok büyük bir rahatsızlık yoksa sen ona tekme tokat dalmışken sana ''Kardeşim bu yaptığın çok ayıp,seni şiddetle kınıyorum. '' demez sanırım. Tamam buradan medyayı da hakemleri de eleştiriyoruz ancak bu sadece kendi halinde bir blog, hepsi bu. Sen tüm mesaini medyayı karalamakla geçirirsen, Fenerbahçe'li yazarları dahi takındığın saçma sapan gizlilik politikası gereği doğruları yazsalar dahi ylancı ilan edersen bir kişi kalmaz ekranlarda hakkını savunan. Sonra sende ''Oğuz Sarvan telefonlarıma çıkmıyor'' dediğinle kalırsın, hakem odasının yanından geçerken bir uğrarsın. Hala dışarıya kapalı bir yapı, hala yalanlama üzerine kurulu bir medya ilişkisi. Aşık sevdiği ne durumda, hali vakti yerinde mi diye merak ediyor ama... Bul sallayan bulabilirsen.
http://www.ajansspor.com/galeri/resimler/63685F61695F6361616A5163636B62646B616679A894877B.jpg
Olayın taraftar boyutu ise canı en fazla acıtan kısmı. Sen biletleri abuk subuk bir fiyata çek sezon başı itibari ile. Yine sen çok büyük eleştiriler alırken bilet fiyatları konusunda geri adım atma. Ama yine sen işler zora girince, sana göre yenilik olan şampiyonluk iddan tükenecek konuma gelince biletleri dalga geçer gibi 22 TL'ye indir. İndir indirmesine, olması gereken başından beri buydu zaten de... Sen işin zora düşmedikçe taraftarına sırtını dönemezsin stadın boş kaldığı halde. Sen taraftarımız en büyük gücümüz dediğin halde, bu konuda bir yenilik vadettiğin halde taraftarını stad kapısında bırakamazsın. Sen gayet mizahi bir dille yapılan ''Biletler bilmem kaç lira, bir de maça gittim diyorsun; sallama Ziya'' tadında pankart sebebiyle taraftarının kombinesini kıracağını söyleyemezsin, söylersin ama söylememelisin, hepsini yaparsın ama yapmamalısın. Zira yaparsan yeni şeyler söylemiş olmazdın ki, olmadın... Taraftarı zor günde sığınalacak bir liman , iyi günde ise fuzuli alışveriş yapan bir müşteri gibi görmeye devam...

Kısacası yeni şey söylemek değildir şampiyonluk iddaa etmek.Yeni şeydir Avrupa Ligi istemek... Aykut Kocaman'ı bu işin patronu ilan etmek, transferleri belirli bir plana göre yapmak... Medya ile araları iyi tutmak, renklerine aşık milyonlarca insanı sevdiğinden habersiz bırakmamak. Taraftara sırtını dönmemek...

Yeni şeyler söylemek değildir, transfer yapamayıp göndereceğim dediğin oyuncuyu zorunluluktan affetme acizliği göstermek. En acısı yeni şey söylemek değildir istifa ettiğin makama yeniden oturmak... Oturup milyonlarca Fenerbahçeli'nin midesini kaldırmak, başkaları ile dalga geçtiği ''Duruş'' olgusunu Fenerbahçe adına bir kez daha ayaklar altına almak.
http://www.1907arena.com/arena/wp-content/uploads/2009/11/aziz-yildirim1.jpg

Yeni şeyler söylenmedikçe, eski şeylerde ısrar edildikçe inandırıcılığın kayboluyor... Sen masaya yumruğunu 5 attığın Sivasspor maçında vurmayınca, hakem hatalarına o zaman dikkat çekmeyince senin güldüğün gibi gülüyorlar şimdi sana. Sen ise hala takım soyunma odasına inerken Kuddusi ile karşılaşadur. Sivas'a 5 atarken hakemin kim olduğunu umursama ama, o zaman sen liderdin çünkü...

Evet, olay şampiyonluktan çok ötedir gözümde artık Fenerbahçe için.Bu hatalarla şampiyon olmuşsun kime yarar?

Velhasıl ciddi ciddi yeni şeyler söylemek gerek artık. Yeni yüzler, yeni sözler, yeni yapılanma...

Dediğin gibi...

Her gün bir yerden göçmek ne iyi,
Bulanmadan donmadan akmak ne hoş ...
Dünle beraber gitti cancağazım ne varsa düne ait,
Şimdi yeni şeyler söylemek lazim .
--------------------Mevlana

Fenerbahçe-Gaziantepspor Maçının Ardından

Umutların tazelenmesi için kazanılması gereken bir mücadeleydi. Fenerbahçe oyun anlamında istenileni vermese de skor anlamında beklenileni elde ederek sahadan galip ayrılmasını bildi. Ancak rüzgarı arkasına alması için yenmesi gereken takım haftaya kendisini bekliyor olacak.

Lugano'nun dönüşü Fenerbahçe'ye daha önceki yazılarda belirttiğimiz gibi çok şey kattı. Bilica fantastik hareketlerine ara verip,Fenerbahçe'de takım olarak Lugano ve Bilica'nın isteyeceği tarzda arkaya yaslanarak oynamaya başlayınca verdiği pozisyon sayısında çok büyük düşüş oldu Fenerbahçe'nin. Sevmediğim bir oyun karakteri olsa da Fenerbahçe'nin istediğini almasına yardımcı oldu bu format.

Bu anlayışın hücum performansına yansımaması düşünülemezdi ki Fenerbahçe ofansif anlamda ciddi manada üretkenlik sıkıntısı çekmeye başladı defansı daha geriye çektiğinden beri. Yine de memlekette kazandığın sürece sıkıntı olmadığından göze batmasa da belirtmek gerek.

Tabi bu sıkıntının ortaya çıkmasında Deivid'in tam anlamıyla hazır olmaması, Mehmet Topuz'un hala patlama yapmasının beklenmesi, Özer'in sakatlıkların izini üzerinden atamaması, Alex'in Fenerbahçe kariyeri boyunca form olarak ilk defa bu derece istikrarlı bir şekilde yerlerde olması etkili oluyor. Takımın ofansif gücünü etkilemekten ziyade direkt oluşturan oyuncuların bu durumları da kazanılan maçlarda yeni kahramanlar çıkartıyor. Emre gibi , Andre gibi , Guiza gibi...

Buradan kendisini çokça eleştirmiş birisi olarak bu söyleyeceklerimin attığı gole bağlanmaması gerekliliği üzerinde durarak şunu net bir şekilde söyleyebilirim ki mevcut form durumuna sahip kanat oyuncularının olduğu sistemde , hatta tek forvet olarak oynadığı sistemde Guiza'nın daha fazla etkili olmasına olanak yok. Arkasında Avrupa maçların haricinde rakip stoperlere basmayan ve gitgide kendisinden uzaklaşan Alex, yine nereye koşacağı, nereye pas atacağı konusunda futbolun temel eksikliklerini barındıran Mehmet Topuz gibi oyuncular varken daha fazlasını beklemek, veremiyor diye kendisini ıslıklamak çok büyük haksızlık. Mevcut şartlarda( oyuncular, oyuncuların form durumu, sistem) Guiza oynamış, Semih oynamış, Vagner Love oynamış çok büyük bir fark oluşamaz. En fazla Semih oynadığında rakip stoperler orta sahaya kadar çıkar, pas trafiğini bozar, sende iki tane 15 metre top süremeyen oyuncu ile (Alex ve Semih) gol bulmak için çabalarsın hepsi bu.

Emre'nin oyundan alınması çok doğru olsada yerine giren Selçuk ilk anlarda beni endişeye sevketmişti. Ancak o da istikrarlı istikrarsızlığına devam ederek oyunun Fenerbahçe'de kalmasında pay sahibi oldu, sene sonuna kadar daha başka bir katkı beklemiyorum şahsen.

Defansif olarak Cristian'dan çok daha üstün olan Deniz Barış'ın takıma kattıklarından bahsetmezsek olmaz sanırım. Maçın son periyodunda yaptığı pas hataları tribündekileri çıldırtsa da Emre'nin rahatlamasında çok büyük payı var Deniz'in. Yine varlığı Bilica ve Lugano'dan oluşan ikiliyide epey rahatlatıyor düşüncesindeyim. Varsın beğenmeyen beğenmesin, bence her takıma lazım olan , kıymeti bilinmeyen müthiş profesyonel oyunculardan biridir Deniz. Yaşadıklarını yaşayıp tekrar ayağa kalkmak ve sınırlı top kullanma kabiliyetine karşın sorumluluk almaktan Maldonado vb. gibi kaçmamak yürek ister, tebrik ediyorum kendisini.

Hakem içinde söylenecek şeyler olsa da Cangele'nin pozisyonunun penaltı olmadığını söyleyen birisi olarak Andre'nin pozisyonuna penaltı demem düşünülemez sanırım. Nitekim bence de hakem doğru karar verdi. Sorgulanması gereken , Andre'ye penaltı çalınması gerekliliğinden ; bunu Cangele'nin pozisyonunu örnek göstererek belirtmekten önce kuralların Fenerbahçe açısından neden doğru uygulanmadığıdır, neden Cangele'ye penaltı verildiğidir, neden İbb maçında Guiza'yı düşüren son adamın atılmadığıdır, neden yeni talimatname kuralları çerçevesinde Gençlerbirliği-Trabzon ve Kasımpaşa-Beşiktaş maçlarında görüş alanını Deniz'in İbb'ye attığı golden daha fazla kısıtlayan unsurlar varken Fenerbahçe aleyhine kararlar alındığıdır, sadece sayılan 2 maç ile Fenerbahçe'nin 5 puan kaybetmesidir. Eskişehir, Beşiktaş vb. maçları saymıyorum bile...

Sonuç itibari ile Fenerbahçe alması gerekeni aldı diyerek nihayetlendirelim postu. Haftaya büyük derbide de alınması gereken puanları almak dileğiyle...

İki Resim Arasındaki Farklar

http://www.adikonamaz.com/forum/attachments/f2/1207d1269215311-futbol_cafe-5555544849484946jpg





Bu toplara girmek istemiyorum ancak sanırım birilerinin birşeyler söylemesi, yazması şart.

Şimdi sizden iki resim arasındaki 7 değil birkaç farkı bulmanızı rica edeceğim.

Bulamadınız mı?

Umarım Volkan'a 3 maç ceza verilen bir ortamda Keita'ya uygulanacak ceza konusunda da bir fark bulamazsınız. Gerçi böyle birşey olsa da Sabri'ye ve Caner'e verilmeyen kartları( Baroş demiyorum, ben olsam bende vermezdim, talimatname bunu söylese de ) kim nasıl açıklar , veril(m)e( ye) cek ceza bunu örter mi bilinmez. Sadece öyle bir not düşelim dedik.

12 Mart 2010 Cuma

Görkem Kulbay Röportajı- Adam Olacak Çocuk


A2 takım maçlarını, altyapı organizasyonunu sürekli takip eden birisi olarak ilk röportajı bu kademeden birisi ile yapmamamız düşünülemezdi tabi. Aslında lafa gelince '' nedir kardeşim bu altyapı? '' diyip altyapıdan bir oyuncu ismi dahi söyleyemeyecekler için daha çok prim yapacak isimlerle röportaj yapılabilinirdi ancak ilk röportajımız Görkem Kulbay'ı tanımak isteyenlere gelsin. Kendisini tanımaktan dolayı büyük keyif duydum. Röportaja geçmeden buradan bir kez daha teşekkür ediyorum kendisine.

''Adam olacak çocuk'' derler ya hani. Öyle bir izlenim bıraktı bende düşünceleri, söyledikleri...

Lafı fazla uzatmadan röportaja geçiyorum.




Merhaba Görkem. A2 müsabakalarını takip edenler zaten seni yeterince tanıyorlar ancak blog okurları için kendini tanıtır mısın?

Merhaba. Adım Görkem Kulbay, 26 Mayıs 1991 Balıkesir Bandırma doğumluyum. Fenerbahçe A2 takımında forma giyiyorum.


Futbola nerede ve kaç yaşında başladın? Futbola başlamadan önce ilgilendiğin başka sporlar var mıydı?

Futbola başlamadan önce iki sene jimnastik ile ilgilendim. Futbola kayıtlara göre 9 yaşında Altay Minik takımında başlamış olarak gözüksem de futbolcu olan babamdan dolayı aslında 4 yaşından beri futbol oynuyorum diyebiliriz.



Babanın futbolculuk geçmişinden bahseder misin?

Babam Fenerbahçe altyapısından yetişip amatör takım kaptanlığı yapmış. Kayserispor ile ilk profesyonel kontratını yapmış. Sonrasında Bandırmaspor’a transfer olmuş. Oradan 1. lige gelmiş, Bolu ve Zeytinburnuspor’da futbol oynamış.




Futbolculuk babadan geliyor demek ki. :) Senin kariyerine gelelim. Fenerbahçe’ye kaç yaşında geldin? Transfer sürecinden bahsedebilir misin?

Altay minik takım kaptanıyken 2003 senesinde Petit Danone takımına Türkiye genelinden seçilen 14 oyuncudan birisi oldum. Aynı zamanda İzmir’den seçilen tek oyuncuydum. Hocamız Rıdvan Dilmen yardımcısı Ali Çoban’dı. Fransa’ya gidip Dünya beşincisi olduk. Rıdvan hoca aileme ‘’ortaokul bitince Görkem’i Fenerbahçe’ye alacağız ‘’ demiş. Ortaokul bitene kadar futbol hayatıma Altay’da devam ettikten sonra 14 yaşında İstanbul’a gelip Rıdvan hocayla görüştük. Transferin olacağını söyledi. Ancak Altay klubü yetiştirme bedeli için yüksek bir meblağ talep edince transfer zora girdi. Bu beklenmeyen bir gelişmeydi. Maddi konuların çok fazla sorun olmayacağını ve çözüleceğini düşünerek İstanbul’a taşındık Fenerbahçe ile idmana çıkıyordum. Ancak problemler bir türlü halledilemedi. O sene altyapının hocası olan Hollanda’lı Joop Lensen de beni bırakmak istemedi. Ben de formumu korumak için lisanssız olarak 1 sene Fenerbahçe ile idmana çıktım.




Fenerbahçe’de hangi yaş gruplarında oynadın? A2 takımına kadar olan geçmişinden kısaca bahsedebilir misin?

1 sene çıkan zorluklardan dolayı müsabakaları kaçırsam da özel organizasyonlarda oynadım. Nihayet lisans sorunu çözüldüğünde ise lig bitmişti, federasyon turnuvasında oynadım. Takım olarak iyi bir performans gösterip şampiyon olmuştuk. Ligler başladığında yıldız takımda mücadele ettim. Yıldız takım sonrasında B genç takıma geçtiğimde Hasan Özdemir o sene 90 doğumluları kullanacağını , özel anlaşmalı olarak Gsim takımına gitmemin benim için daha iyi olacağını söyledi, bu fikir bana ve aileme çok mantıklı geldi. Ve 1 sezon Gsim takımında oynadım, başarılı bir sezon geçirdim. Maç eksiğimi tam olarak giderdikten sonra hazır bir şekilde Fenerbahçe’ye geri geldim. Başarılı bir sezonun ardından Fenerbahçe B genç takımı ile Türkiye şampiyonasına gittim. Sonrasında Süper Genç takımda kaptanlık yaptım. Ve sonrasında A2 takımı…




Hasan Özdemir demişken... Kendisi hakkında düşüncelerin nelerdir?

Hasan Özdemir hocam ve yardımcısı Burgaç Şanda hocama çok şey borçluyum. Bireysel çalışmalara takım çalışmaları kadar önem veren bir hocamızdı Hasan hocam. Eksiklerimi her zaman en açık şekilde söylerdi ve bunları gidermem için sürekli çeşitli programlar verdi. Bol tekrar yaptırdı. Sonrasında takım kaptanlığını uygun gördü. İki hocamın da üzerimde emeği gerçekten çok büyüktür. Bu vesile ile buradan iki hocama teşekkür etmek istiyorum.



A2 takım sürecine gelelim. Sezon başında talihsiz bir sakatlık yaşadın diye biliyorum. Biraz bilgi verir misin?

Ligin 2. maçı olan Kocaeli deplasmanında menisküs sakatlığı yaşadım. Klup doktorumuz Asım Baykan sayesinde 1 ay gibi kısa bir sürede sahalara geri döndüm ve formama kavuştum.

















’Formama kavuştum.’’ Cümlesi biraz farklı geldi kulağıma. Bu bir meslek ve önemli olan senin bu formayı layıkıyla taşıman ancak yine de sormazsak olmaz sanırım… Doğduğundan beri Fenerbahçe’ li olanlardan mısın? Babası Fenerbahçe altyapısı çıkışlı birisi farklı bir takım tutamaz sanırım zaten de…

Sülalem Fenerbahçe’ li desem? Şöyle bir olay anlatayım; 2003 senesiydi sanırım, şampiyonluk kaseti almıştık… O kasette marş ve şarkıların yanında atılan gollerin seslendirmeleri olan bir parça vardı. Evin içinde top oynarken üstüme formamı giyer, içinde ‘ Rapaiç aldı Rapaiç gidiyor rakibinden sıyrıldı vurdu vee gooooooll’’ geçen parçayı açardım. Kendim gol atıyormuş gibi sevinirdim.




Biz A2 takıma geçtik ama sene başında bir de A takım maceran oldu, yanlış hatırlamıyorsam Aindling adında bir takıma karşı forma giydiniz. A takıma gideceğini öğrenince neler hissettin? O süreçten biraz bahsedebilir misin?



Bir gün Dereağzı’ nda çift idman arasında dinlenirken yardımcı antrenörümüz Engin Kabaş beni yanına çağırdı. Gittiğim zaman takımdan beş tane daha arkadaşımın orada olduğunu gördüm.(Sertaç Eren, Doğukan Genç, İsmail Aslan, Yasin Gurbet, Hasan Erbey ) Bize A takım maçı için Almanya’ya gideceğimiz söylendi. O günü, o konuşmayı ömrüm boyunca unutmayacağım. Maçtan önceki gün sabah uçağıyla gittik. Kampın olduğu otele geçtik. A takım o gün bir hazırlık maçı oynamıştı, o yüzden bizim oynayacağımız maç o maçta forma giymeyen oyunculardan oluşacaktı. O gece otelde kaldık, sabah maçın oynanacağı yere geçtik.



Ve en sonunda televizyonda izlerken imrendiğin isimlerle sahadasın… A takım oyuncuları ile aynı formayı giymek, aynı hedef için mücadele etmek nasıl bir duygu?


Çok farklı bir duygu. İlk başta insan kendisini sahaya en yakın seyirci sanıyor. Sonra bir bakıyorsun, sende oynuyorsun. Deniz Barış pas istiyor, Uğur Boral bindirme yapıyor. Sende oynamaya başlıyorsun.



‘’Sahaya en yakın seyirci’’ güzel bir tabirmiş… İstersen tekrar A2 takıma geri dönelim. Fenerbahçe bu sene A2 takımında bir değişime giderek yaş ortalamasını düşürdü ki şuan A2 takımda mücadele eden oyuncuların çoğunun daha alt kademelerde oynama imkanları var. Alt kademelerde oynayan oyuncular ve senin için bu seviyenin ne gibi etkileri oldu acaba? Belirli bir zorlanma süreci geçirmişsinizdir sanırım...

Dediğiniz gibi takımımızda yaş olarak alt kademede oynayabilme imkanı olan oyuncularımız varken A2 takımında, A2 takımımızın başarısı için mücadele ediyoruz. Fizik olarak kimi zaman zorlanılıyor tabi. Bir de tecrübe eksikliği etkili olabiliyor zaman zaman… Bunlar için dezavantajlar diyebiliriz. Ama bence ikisini de gölgeleyecek çok önemli bir avantajı var. O da şu ki; kendinden yaşça büyüklerle oynamak sporcunun normal şartlarda çok zor sağlayacağı gelişimi sağlamasına yardımcı olabiliyor. Oyun, fizik ve beyin anlamında erken olgunlaştırıyor.



A2 takım performansın sonrasında zaman zaman A takıma alındığını görüyoruz resmi siteden. Gerçi sakatlıklarda etkili oluyor sanırım ama…

Evet, eksik olan bölgelere oyuncu alınıyor altyapıdan. Sağ önde oynayan ağabeylerimin yaşadıkları sakatlıklardan bende eksilen bu mevkiler için çağrıldım.



Oradaki havadan bahsedebilir misin biraz? Oyuncular ile aranızdaki iletişim nasıl?

Ağabeylerimizin yaklaşımları gerçekten çok iyi. En ufak mesafeli davranış göremezsiniz. Sanki A takımda oynayan bir bireymişiz gibiler.



İdmanlardaki üst kademe oyuncularla çalışıyorsun, bu çalışmalar sana epey şey katıyor olsa gerek… Biraz bunlardan da bahsedebilir misin? Ve de idmanların içinde unutamadığın bir an oldu mu?

İlk olarak unutamadığım andan bahsedeyim. İlk idmana çıktığımda Özer ve Emre ağabeyim bana krampon verdiler. Böyle sıcak bir karşılama karşısında olumlu anlamda çok şaşırdım, bu anı da hiç unutamayacağım sanırım. A takım çalışmalarına gelirsek… Alex ve Emre ağabey gibi ustalarla çalışmak, kendini Dünya’ya ispatlamış defans oyuncularını geçmeye çalışmak... ‘’Genç oyuncu’’ için daha muhteşem bir ortam düşünemiyorum.



Takım arkadaşların Abdülkadir Kayalı ve Özgür Çek birinci ligde futbol hayatlarına devam ediyorlar ki şans bulduklarında bunu en iyi şekilde de değerlendiriyorlar. Sen kendin hakkında ne düşünüyorsun, sence eksikliklerin ve iyi yönlerin nelerdir ,eksiklerini gidermek için ne gibi çalışmalar yapıyorsun? Bu seviyeye hazır hissediyor musun kendini?

Eksik yönlerim elbette var. Uzama sürecim devam ettiği için fiziksel idmanlara çok fazla ağırlık veremiyorum. Kuvvet sorunum olmasa da devamlılık sorunum olabiliyor kimi zamanlarda. Asist özelliğim golcü özelliğime göre daha iyi seviyede. Golcülüğümü de bu seviyeye çekmem gerekiyor diye düşünüyorum. Bunun içinde extradan çalışmalar yapıyorum. Bir de duran topları genelde ben attığım için aynı top bana geldiğinde pozisyon almam ve kafa vuruşlarım zayıf. Bunu da gidermek için çalışmalarımı sürdürüyorum.



İyi olduğum yönlere gelirsek… Türkiye’de güce dayalı bir futbol oynanıyor. Oyuncuların göze batan en önemli özelliği ‘’güç’’ oluyor. Ben bu özelliğin yanında meziyetli olduğuma da inanıyorum… Her ortamda sorumluluk almaktan çekinmeyen bir yapıya sahibim. Elime şans geçerse en iyi şekilde değerlendirmeye çalışacağım.



Şans dedikte… Sence şans/forma hoca tarafından mı verilir yoksa oyuncu mu alır bunu?

Ben oyuncunun iyi olduktan sonra şansı bulacağına inananlardanım. Önemli olan oyuncunun hocaya gösterdikleri, kimse elinde çok iyi meziyetli bir oyuncu varken o oyuncusundan daha az fayda verecek bir oyuncu oynatmak istemez diye düşünüyorum.


A takıma çıkan, Antalya kampına giden, takım arkadaşların Gökay ve Okan hakkında ne düşünüyorsun?

İkisi de olağanın dışında, farklı meziyetleri olan yetenekli arkadaşlarım.Çok iyi yerlere geleceklerine inanıyorum.




































Fenerbahçe’nin altyapıdan çıkan oyuncuları üst yapıya kazandırma konusunda yıllardan beri sıkıntı çektiğini görüyoruz. Bu konu medyayı da çok meşgul ediyor, bu yönde çok eleştiri alıyor Fenerbahçe. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?

Bu konu yanlış değerlendiriliyor diye düşünüyorum. Üst yapıya oyuncu çıkarmaktan ziyade o oyuncunun oraya tutunması, orada oynaması daha önemli. Bizim yaş kategorimizden A takıma Okan ve Gökay çıktı ki söylediğim gibi verilen bu şansı en iyi şekilde değerlendireceklerini düşünüyorum. Yine bende bu konuda iddalıyım. Bu söylenenlerden etkilenmeden yolumuza devam edip bu söylenenlere son vereceğimizi düşünüyorum.



İstiyorsan biraz futboldan uzaklaşalım. Eğitim durumundan bahsedebilir misin? Hangi liseden mezun oldun, şuan futbolculuk dışında ne yapıyorsun?

Geçen sene Suadiye Lisesinden mezun oldum. Üniversite sınavında yeterli bir puan alsam da bu sene futbolda büyük gelişim katetmek istediğimden üniversite girmedim. Futbol dışında İngilizce kursuna gidiyorum.



Gayet güzelmiş. De bu kadar mı ? :)

Sinemaya giderim, arkadaşlarımla vakit geçiririm. Klişe olacak ama kitap okurum. Stephen King’in kitaplarını çok beğeniyorum. Babamla altyapı(Süper genç, B genç, Yıldız takım) maçlarını takip ederim. Her maçtan çıkartılabilecek dersler olduğunu düşünüyorum.


Bunun haricinde her gün yaptığım ve bana çok keyif veren bir şeyden daha bahsedeyim... İdmanlardan sonra, duşumu alıp yemeğimi yedikten sonra, Dereağzı Lokalinde Fenerbahçe’nin efsane oyuncuları Puşkaş Ergun, Ogün Altıparmak, Gürcan Berk’ten oluşan masanın sohbetine katılırım.


Bu gerçekten çok iyiymiş. Peki hedeflerin nelerdir?

Öncelikli hedefim tabiî ki A takıma çıkmak ve orada kalıcı olmak.




Ya hayallerin?

Fenerbahçe’ de kaptan olmak, bu camianın efsane isimleri arasına adımı yazdırmak istiyorum. Bir gün takımdan ayrılsam bile stadımıza geldiğimizde alkışlanacak kadar sevilmek, böyle iyi bir izlenim bırakmak istiyorum.




İdolün?

Eric Cantona. Gerçek bir futbol efsanesi.



Örnek aldığın oyuncu?

Ryan Giggs in çalımları ve topla hızını örnek alıyorum. David Beckham’ ın ise pas tekniği, stili ve duran topları…



David Beckham? Böyle bir cevapla karşılaşacağımı hiç düşünmüyordum açıkçası. Bu hayranlık nereden geliyor acaba?

Küçüklüğümden beri 80 metreye attığı pasları hayranlıkla izlerdim Beckham’ın. Ancak kendi yazdığı “ This is My Story’’ kitabını okuyunca hayranlığım iyice arttı. Bütün düşüncelerimi ona çok benzettim okurken… Futbolculuğunu örnek almaya başladım. Profesyonel futbolculuk hakkında, profesyonel takım hakkında, profesyonel düşünce hakkında çok şey öğrendim kendisinden.



Peki Messi mi Ronaldo mu?

Ronaldo.


Real Madrid mi , Barcelona mı?

Sonuna kadar REAL.


Unutamadığın maç/gol/an?

Lisansımın verilmediği sene federasyon turnuvasında oynadığımdan bahsetmiştim. O turnuvanın final maçında Beşiktaş’a uzatma dakikalarında gol atmıştım ve oyunu 1/1 e getirmiştim. Penaltılarla da şampiyon olmuştuk. Bu maçı ve bu golümü unutamam. Unutamadığım anlar ise gerçekten çok fazla. A takıma çağrılmam, Özer ve Emre abinin kramponlarını vermeleri… Lisansızken el bileğim kırıldığında klubün lisanssız olmama rağmen bana sahip çıkması, ameliyat ettirilmem… Daha çok şey söylenebilinir aslında.



Kuşkusuz öyledir. Görkem beni kırmadığın için tekrar teşekkür ediyorum. Ve yine bu keyifli sohbet içinde… Umarım hayallerini teker teker gerçekleştirir ve istediğin yerlere gelirsin.

Sohbetten gerçekten bende keyif duydum. İyi dileklerin ve bu keyifli sohbet için bende teşekkür ederim. Blog okuyucularına selamlarımı sunarım.

Related Posts with Thumbnails