22 Şubat 2011 Salı

Sen Var Ya Sen...













Sana ne desek, nasıl hitap etsek?

Sanırım sözü İntuition'a bırakmak yeterlidir. Gerekeni söylemiş kendisi sözlükte;

"bir takım kaptanı nasıl olur için yaptıkları sadece a2 maçına gitmekle sınırlı olmayan oyuncudur. takımın bu maçtan aldığı primi altyapı oyuncularına dağıtması için arkadaşlarını ikna eden ve bunu da gerçekleştiren bir kaptandır. sadece futbol mu? kendisi gerek basketbol gerek voleybol olsun maçlara gider‚ soyunma odasında oyunculara moral verir aynı zamanda. alex sadece fenerbahçe´de futbol takımının kaptanı değil‚ bir camianın kaptanıdır."


21 Şubat 2011 Pazartesi

Fenerbahçe-Galatasaray A2 Derbisinin Ardından

Fenerbahçe'nin A2 takımı için yazacak şey bulmakta zorlanıyorum. 1 saat yol tepip, beraber çok daha hoş vakit geçirmek varken, Dereağzı'na A2 maçına çağırdığın kız arkadaşınla beraber tel örgülerin ardından kuru soğukta, berbat bir açıdan maç izlemek inanılmaz bir burukluk yaratıyor adamda. Bir de A2 takımının uzun süredir varolan amaçsızlığı eklenince olay iyice çekilmez bir hal alıyor. Dolayısı ile yazması dahi sıkıntı veriyor diyebilirim.

Esasen geçtiğimiz sezonda birbirinden kopuk, ne yaptığını bilmeyen, ciddiyetsiz, sistemsiz bir takım vardı. Ancak yaş gruplarında epey gol atan Berk Elitez, U17 turnuvasında dikkat çeken Gökay ve Okan, ek olarakta Görkem tüm bu olumsuzluklara rağmen izlenir kılıyordu bu takımı. Arada Gökay araya salıyor, Okan iki üç adam bağlıyor, Recep Berk uzuyor gidiyordu. Bu sene Beykan ile tutunmaya çalıştım bu takıma ancak o da ne zaman gitsem oynamadı. Dolayısı ile A2 takım maçını izlemek için tek sebep olarak Görkem Kulbay, Enis Gül ve İsmail'i izlemek kaldı. Eh, Görkem ve Enis'te anlayamadığım bir şekilde oyuncu havuzunun dışına çekilince, geçen sene büyük keyif alarak gittiğim yol gözüme gözüme batmaya başladı. Kendi yazımın fotoğraflarını kendim çekeyim diye götürdüğüm fotoğraf makinası ile tek fotoğraf dahi çekme isteği uyanmadan ; uyutan, sıkıcı maçlar izlemeye başladım.

Bugün Gökay, Okan, Hasan ve Berk'in oynadığı haberini alınca anlamsız şekilde güzel bir maç olacağına dair bir his uyandı bedende.. Hem bu oyuncuların A takım idmanlarından sonra bu kademede ne kadar fark yaratacaklarını izlemek , hem Pendik'ten alınan iki genç oyuncunun futbol karakterleri hakkında gözlem yapmak hem de uzun süre sonra Görkem'i izlemek için çıktım yola. Dereağzı'na vardığımda karşı tarafımda kalan tribünde önemli adamların olduğunu anlamıştım, ancak Alex'in orada olduğunu bilseydim, maç filan dinlemez sahanın ortasından koşar tırmanırdım oraya. Sürekli maç izlediğim binanın tepesinde bu sefer Aykut Kocaman vardı.Dolayısı ile çıkamadık oraya, kuş bakışı kesemedik sahayı. '' Messi '' Recep abilerini izlemeye gelenlerdendi. Yine Beşiktaş'ın çok büyük kazık yiyerek Antep'e kaptırdığı Orhan Gülle ve eski Fenerbahçeli, yeni Beşiktaşlı Semih Beyaz'da Dereağzı'nın diğer tanıdık konuklarıydı. Arada Hürriyet Gazetesinden Ahmet Ercanlar abimi gördüm, ancak rezalet olan yerimi kaptırma korkusu ile gidemedim yanına. Kusuruma bakmaz işallah. Ki o içerideydi zaten gitme olasılığımda yoktu sanırım. Ek olarak Emre ve Lugano'da varmış, onları devre arasında televizyonda görme fırsatım oldu. Maraton Tugay, Raşit Çetiner ve Orhan Ak'ın da orada olduğunu yazmış, kendilerini göremesem de not olarak düşülebilir.

Maça Fenerbahçe iyi başladı. Ancak blogda daha öncede bahsettiğimiz Berkin Arslan ( tam olarak şuraya tıklamanız gerekiyor. ) zaman zaman büyük tehlikeler yarattı Fenerbahçe kalesinde. Benim çok beğendiğim, bana göre A takıma çıkan oyuncular arasında en yetenekli olan Okan Alkan'ı ilk yarı epey zor durumlara düşürdü. Nitekim sanırım 14. dakikada 35/40 metrelik deparıyla golü de haketti ancak savunma önüne zamanında yattı. Ancak gol 27. dakikada Berk ile Fenerbahçe'den geldi. İlk yarı genelinde Berk iyi boğuştu kendinden epey daha fizikli olan rakipleriyle. Bana epey güçlü gibi geliyor ki hızının yanında bununda olması çok önemli. Tabi birebir kaldığında daha fazla numara yapabilse herşey daha anlamlı, hayatta daha güzel olacak ama bakalım; belki zamanla...

Hasan ilk yarı itibari ile defansta bildiğim gibi oynadı. Galatasaray'ın forveti Anıl Dilaver'i iyi kontrol etti. Nitekim Anıl ilk yarı sonunda oyundan alındı. Gökay bildiğim Gökay, Fenerbahçe A takımında verdiğinin üstünde oynuyor. Ancak ben A takımda oynayan bir oyuncunun buraya gelip direkt maç almasını bekliyorum. Özellikle takımı için çok kritik ve skor üretmesi gereken bir mevkide oynuyorsa... Pas tercihleri, oyun görüşü herşey çok güzel ancak daha fazla skor üretmeli Gökay. Bunun içinse daha kuvvetli ve daha cesur olmak zorunda.

Görkem nerede diyeceksiniz; ikinci yarıda yemekhanede kendisi ve stoper Zeki ile beraber izledik maçı. Soğuktan ve rezalet açıdan kurtardı bizi. Talihsiz bir sakatlık geçirmiş o da , böyle bir maçta olmaması benim için hayal kırıklığı oldu. Hoş, sakatlığı olmasa da anlamadığım şekilde oynatılmıyor ya. Garip işler. Ne desek boş.

Onun gibi sahada olmayan bir başka isimde Enis Gül'dü. Pendik'ten alınan ismi yanılmıyorsam Eren olan oyuncumuz tarafından kesilmiş Enes. Ben Eren'i de sonradan oyuna giren İlyas'ı da beğendim, iyi kumaşları var, iyi transferler bunlar. Ancak Enes'i kesmek için de bir sebep göremiyorum. Diyorum ya akıl almaz tercihler olduğunu düşünüyorum bu kademede. Bunu sadece maç kadrosuna bakıp değil, Sivas'a , Batman'a giden oyuncuları da göz önünde bulundurarak söylüyorum. Ve Gökay, Hasan, Okan ve Berk'in adına karaladığı ilk şeyler 1,5 sene evvele rastgelen birisi olarak söylüyorum bunu. Ancak bir önceki paragrafı bağladığımız gibi bağlamaktan başka birşey de gelmiyor elden. Garip işler işte, çok garip hem de...

İkinci yarı için ne yazarsam boş olur zira daha çok muhabbet ettik. Onur Karakabak'ı sordum, Manisa'ya verildiğini öğrendim. Geçirdiği sakatlık sonrası tedavi süreci umarım olumlu geçmiştir de Manisa'da şans bulur kendisi.

Maç bitiminde Recep Berk Elitez söylene söylene soyunma odasına gidiyordu zira Galatasaray'a beraberlik getiren gol son dakikalarda gelmişti. Ertuğrul'da Şenol Çorlu'ya dert yanıyor gibiydi.. Okan soyunma odasına giderken sinirli gözüküyordu. Gökay ise u17'den kaptanı Orhan ve eski takım arkadaşı Semih ile muhabbet ediyordu. Biz de yavaş yavaş evimizin yolunu tutuyorduk...

Galatasaray'da Berkin Arslan, Cem Sulyan ve Semih Oğuz'u beğendim(üçüde prof). Galatasaray'ın profesyonel yaptığı bir başka oyuncu olan 8 numara Bilal Özhan'ın sahayı karıştırmak adına yaptığı her türlü çirkinliğe göz yuman hakemede notum zayıftır. Keza aynı hakem Galatasaray'ın iki dakika içerisinde 1,5 penaltısını da görmezlikten geldi, bunu da belirtmezsek olmaz sanırım.

20 Şubat 2011 Pazar

Beşiktaş-Fenerbahçe Maçının Ardından

Beşiktaş ile yapılan herhangi bir müsabaka için yazılacak her kelimede geçen vakite yazık.

Yalnız hala '' Neden Fenerbahçe?'' diye soranlar var ya ... Hani bitiyorum onlara. Gerçekten bak...

Tek başına hepsini susturduğu için Fenerbahçe...

.Yine en fazla '' büyük '' rüyalar görmeyi becerebilecek bir camiaya büyük olmadığını hatırlattığı gibi, büyük rüyalar görmesine dahi izin vermediği için Fenerbahçe...

Budur maç yazım benim.

İyi geceler.

15 Şubat 2011 Salı

Komedi Dükkanı


Ben hayatımda böyle bir olay ne gördüm ne de duydum. İşin daha ilginci bir benzerinin daha yaşanacağını da düşünmüyorum.

Atamızın resimlerini, bayraklarımızı yakan Paok'luları İpsala'da karşılayan Beşiktaş taraftarının gönül verdiği camia için taa o gün daha birşey yazmacağımı söylemiştim. Zira kayda değer bir camia olduğunu düşünmüyorum. Bilakis ezilmiş, yıllardır Fenerbahçe düşmanlığı ile ayakta kalmaya çalışan, değil Quaresma ; Messi'yi dahi getirse '' büyük '' olamayacağını düşündüğüm bir camia Beşiktaş.

Nitekim devre arası gerçekten Dünya yıldızlarını getirmelerine karşın hiçbir zaman birinci sayfa olamadılar. Bu onların kaderi, yadırgamamak lazım.

Ancak son 3-4 günde gelişen olaylardan sonra birşeyler karalamak istedim haklarında. Yine de sıcağı sıcağına harekete geçmemekle iyi yaptığımı anlamış bulunuyorum an itibari ile. Zira az önce bir komedi filmi sahnelendi Nevzat Demir basın toplantısı odasında.

İbrahim Üzülmez, futbolculuğunu beğensem-beğenmesem de, karakterinden hoşlansam-hoşlanmasam da her zaman taktir ettiğim bir futbol emekçisi idi. Dahası hırsı, mücadelesi ile aslında çoktan efsane olmuştu gözümde. Sınırlı kapasitesine sebebiyle her hocanın son tercihi olmasına rağmen beşinci hafta geçmeden 11 olmasını sağlayan da bu hırsı, profesyonelliği idi. Zamanla kaptan oldu, kötü performanslarda sergiledi ancak bir o kadar da iz bıraktı İbrahim Üzülmez. Galatasaray'a attığı gol, Barcelona maçı performansı gibi epey maç sayılabilinir. Ancak başarısı sadece bu iki maçla sabit olsa dahi bir azim öyküsü onunkisi. Yedek kaldığında sorun etmeden çalışan, formasını aldığında elinden geleni yapan... Kimi zaman sinirli, kimi zaman komik...

Ani bir kararla bileti kesildi İbrahim Üzülmez'in. Ben o an çok şaşırmadım, Beşiktaş bu; Allah kimseye sonradan göstermesin varlığı dedim. İbrahim için üzüldüm , ne kadar boş beleş bir camia olduğunu birkez daha anladım Beşiktaş camiasının. 11 senelik emeğin nasıl yaşı sebebiyle onu ön plana atılarak bir kalemde çizilebileceğini gördüm.

Ancak ne yalan söyleyeyim az önce Ntvspor ekranlarında Yıldırım Demirören ile Delinho'yu gördüğümde bu sefer çok şaşırdım. Kovdukları kaptanlarına vefa gösteriyordu büyük başkan. (!) Böyle hatalar yaparsa sözleşmesini feshederiz diyordu yüzüne bakıp pis pis sırıtırken. Ve ekliyordu:

''O bizim Deli İbrahimimiz. Ona kapımız her zaman açık. İsterse gelsin A2 takımda çalışsın, isterse jübile yapsın bu forma altında isterse de özel izin alıp transfer yapması için çabalayalım.''

Eh be Yıldırım Demirören, sen olmasan biz ne yaparız. Sen her fırsatta '' Yıldızlarımız '' diyip o ''Yıldızlar'' kategorisinin dışında olanları küstürmeye devam et. Onları da kovabileceğini söyle, bizde gülelim. Hem de oturma uzvumuz ile.

Bravo size, gerçekten ilklerin takımısınız. Törenle kaptan kovan, dalga geçer gibi kaptanlık pazubandı verip '' Akşam yatmadan buna bakıp bakıp uyu İbrahimciğim zira ancak rüyanda kaptan olursun artık '' mesajı veren ilk ve tek takım.

Konuşmada birçok komik detay mevcut ama benim ilgimi en çok '' İbrahim olduğu sürece birinci kaptanımız her zaman odur, bunu herkes bilir.'' demesi çekti büyük başkanın. Aynı adam devre arasında Guti'yi kaptan yapacağını söylüyordu bir de. Ne diyeyim, hiçbir zaman büyük değildiniz, olamayacaksınız da...



13 Şubat 2011 Pazar

Paraguay'ın Mesut Özil'i

Geçen gün seyrettiğim Arjantin-Brezilya u-20 maçından fark ettiğim bir yetenek hikayesi aslında, oyuncunun adı J. Manuel Iturbe.

Anne babası Arjantin'e çalışmak için gelmiş Paraguaylı bir ailenin çocuğu. Her güney amerikalı gibi sokaklarda başlıyor futbol ile tanışması ardından ilk profesyonel maçına da Paraguay takımı Cerro Porteno ile çıkıyor. 

Mesuttan Juan'ı ayıran temel özellik daha önce Paraguay u-20 takımında da oynaması. ilk izlenimim Messi değilde daha çok Lavezzi gibi daha kuvvetli klasik 1.70 altında ki Arjantinli genç yetenek.

Kendisinin peşinde neredeyse bütün büyük takımların adı geçiyor fakat internetten gördüğüm kadarıyla Porto ile anlaşmış sene başında 1.5 milyon gibi cüzzi bir rakama. Takipte yarar var adını daha sık duyacağımız kesin ileride.
Related Posts with Thumbnails