Şahsen mevcut kadroya ve hocanın saha içi diziliş terciherine baktığımda satılan 37,000 kombinenin bir numaralı sebebi olan Robin Van Persie'nin ve şuan takımın en hazır ve faydalı transferi olan Joseph De Souza'nın belli bir planın transferi olduğunu düşünmüyorum.Elbette Van Persie fırsatı oluştuğunda alınır ancak arkasında kalacak isimlerden bir tanesi sözleşmesinin son senesinde olan Sow olup; halihazırda Ağustos'un sonuna gelmişken elden çıkartılmamışsa böyle düşünmem için yeterli sebep oluşuyor.
Demişiz bir önceki yazıda. Rizespor müsabakasını bu hatırlatmayı yaparak yazmak daha anlamlı geldi bana. Zira Fenerbahçe'nin mevcut saha içi dizilimi, oyunculara verilen roller her geçen maçta bunu daha net gösteriyor bana. Oyuncular elbet saha içi uyumu yakalayıp potansiyelleri ile sahada olduklarında daha farklı olacaktır birçok şey ama Rizespor maçı özelinde özellikle Joseph-Topal uyumsuzluğu ve bunun oyuna yansıması bu paragrafı aklımın bir yerinde daimi olarak var kılacak gibi gözüküyor.
Fenerbahçe oyuna alıştığımız ancak aynı zamanda alışamadığımız saha içi yerleşim kargaşası ile başladı. Rizespor Fenerbahçe golü atana kadar oyunu oynamaya çalışan ve daha yanaşık şekilde hareket eden bir takım görüntüsündeydi ki sahneye Van Persie çıktı. Rakibinin elinde Van Persie varsa,bir anlık gaflete bakar diye ifade ettiğim durum tabelayada yansıdı akabinde.Fenerbahçe'nin golünün Rize'ye baskı yaratmasını ve Fenerbahçe'nin daha boş alanlar bulmasını bekliyorduk ki Rize'nin baskıya başladığı noktalar ve gayet tabi Fenerbahçe'nin ortasahada anlaşılmaz bir şekilde yerleşmesi Rize'nin daha fazla yüklenmesine sebep oldu.Hakem olsam akan oyunda penaltı olarak değerlendireceğim ancak tekrarlardan sonra penaltı olmadığını gördüğümüz pozisyon golle sonuçlansa idi belki Fenerbahçe adına daha erken bir uyanma ve silkelenme olacaktı ama Volkan çıkardı. Akabinde yarının sonlanması ile doğru bir Alper hamlesi yapıldı ancak bu hamle ne kadar doğruysa sahadan çıkan ismin Fernandao olması bence bir o kadar yanlıştı. Devamında oyun dengelenir hatta Fenerbahçe lehine döner gibi olsa da Rizespor maçı hakettiği noktaya taşıyarak beraberlik ile Fenerbahçe'yi İstanbul'a 1 puan ile yolcu etti.
Maçı izlemeyen için hikaye böyle olsa da biraz oyunun içinden birkaç noktaya değinmek gerekiyor. Oyunun gole kadar olan kısmında Fenerbahçe'nin gol atması biraz Van Persie sihrine kalmış gibi gözüküyordu ki o da klas bir gol attı. Golden sonra Rizespor baskısında oyun kopartılabilir bir hal almışken ise bu anlamda hiçbir hamle göremedik. Bunun sebebini ''Neden Diego'suz Fenerbahçe''başlığı taşıyacak bir sonraki yazıda söyleyeceğim ama kısaca belirtmek gerekirse Diego savunma mevkisi her ne olursa olsun Fenerbahçe'ye ortalama bir Fenerbahçe oyuncusundan fazla ofansif katkı verememesi olarak not düşebiliriz. Kötü rol ve alan dağılımı Souza'yı sürekli sağ çizgiye prese gitmek zorunda bırakırken Topal defansın önünde gömülüp oyun boyunu Fenerbahçe adına kısaltamadı. Çok kez Nani'yi çok gerilere top almaya gelirken gördük -ki dün bence Nani Fenerbahçe'de ki en iyi oyununu oynadı- ve bu da Nani'nin oyuna değer katacağı yerlere ya eksilerek gelmesini ya da yardımsız topla buluşmasını sağladı. Kötü saha içi yerleşimi, kötü rol bölümünün olduğu yerde hücumda en efektif katkı beklediğiniz oyuncu da sol-sağ bek pozisyonuna gelmek durumunda kalırsa ortasaha bloğu ile forvet bloğu arasındaki mesafe açılır ve tenis topunu duvara vururmuş gibi, vurduğun topu rakip stoperler toplar ve rahatça baskı kurar. Olan da buydu. Burada ben aslan payını elbette Diego'ya veriyorum.Çabası,oyunda kalmak ve takımın parçası olmak için sarfettiği efor gerçekten çok yüksek ama varlığı takıma özellikle ofansif olarak zarar veriyor. Zaten halihazırda oturma safhasında olan bir takımın topu hücumda inanılmaz hızlı dolaştırmasını beklemiyorum ancak Diego gerek fiziksel özellikleri gerekse oyun karakteri itibari ile bu hızı minimuma indiriyor ki Nani'nin etki alanından uzaklaştığı noktada Diego'nun da topa yön verememesi baskının esas sebebi gözümde. Zira kendisi pasör ve skorer olamadığı gibi topun hızını ziyadesi ile düşürüyor.Bunun yanısıra belli ki oynaması istenen -ama oynaması mümkün gözükmeyen- rolünden dolayı Diego'nun varlığı kağıt üzerinde kalıyor,ortasaha sayısal anlamda hep eksi 1 kalıyor rakibe göre.
Tüm bu söylenenlerin ışığında hocanın işinin çok zor olduğuna inanıyorum. Gerek kadro yapmak, gerek oynamayanı kaybetmemek,gerek oyunculara uygun saha dizilişi bulmak ve gerekse bunu oturtmak uzun bir süre alacak.Zamanın hocada Fatih Terim'in son dönüşünde 4-3-3 ile başlayan ancak sonrasında 4-4-2'ye dönen takımında gözlemlenen değişiklikler gibi değişiklikler yaptırma ihtimali de çok yüksek. Bunun üzerinden hocanın esnekliğini de görmüş olacağız.
Biraz hocaya gelecek olursak da işinin zor olduğunu zaten belirtmiştik. Ancak Vitor işini anlamsız 442 ısrarı ile daha zor hale getiriyor. Bunun değişeceğini garanti gibi görsem de dün gözüme çarpan bir başka olumsuzluk oyuncu değişiklikleri oldu. Geniş bir kadro var ve oyuncuları kazanmak da lazım ancak ilk değişiklikte oyuna giren ne kadar doğruysa çıkan bir o kadar yanlıştı. İkinci değişiklikte giren yine doğru olsa da skor alınmamışken Sow'un girişi ile bir anda skor olumsuza döndüğünde hamle yapacak net gol ayağını kalmamış oluyordu, bir başka deyişle alternatif olarak en ucu çiftleme imkanın kalmıyordu. Son değişiklikte giren yine doğru olsa da oyunu orada tutması gereken oyuncunun (tüm yazdıklarıma rağmen)Diego olacağını,merkezde pas ile oyuna yön verme ihtimalini de daha aza indirdiğini düşünüyorum. Yani hem RVP'yi hem Ozan'ı hem de Topal'ı kazanarak maç kazanmak o kadar kolay değil ki bu anlamda daha radikal ve bencil olmak durumunda hoca. Kendisine örnek olması açısından 20.10.2013 tarihinde saat 19.00'da oynanan Kayseri Erciyes deplasmanını örnek gösterebilirim. Hatırlarsanız Ersun Yanal o maçta işini şansa bırakmaksızın, takımın idaresi zor oyuncularından biri olan Caner Erkin'i 43. dk da dışarı almıştı. Bu kadroyu yönetmek için zamanla böyle şok değişiklikler de olacaktır, olmalıdır da. Yoksa atı alan Üsküdar'ı geçiyor.
Dün gece olduğu gibi.
24 Ağustos 2015 Pazartesi
17 Ağustos 2015 Pazartesi
2015-2016 Sezonuna Girerken Fenerbahçe
En son yazıyı 2 sene önce yazmışız. Araya önce askerlik sonra İsmail Kartal girince böyle bir ara oluşuyor haliyle. Eski takipçiler bilir, ağırlıkla altyapı üzerine yazılar yazıyorduk burada. 92 yaş grubu ile başlayan, 93-96 arası takımların da takip ettiği ama üst tarafa çıkıp kalıcı olamayan tonla oyuncu yazdık. Çok sebep vardı belki ama hangileri akla çok yatıyordu acaba? Bu açıdan bakınca da yok gibi.
Yeni sezonun başlangıcında; vakit anlamında da bir uygunluk söz konusu olduğu için bir değerlendirme yapabiliriz. Zamanla yazma alışkanlığını ve blogger kimliğini tekrar oturtursak daha zengin görsel içerik de olabilir ama bu yazı özelinde dümdüz,çok fazla görselle süslenmemiş bir yazı olacağını şimdiden belirtelim de uzun ve düz yazıları okumayı sevmeyenleri uyarmış olalım.
Fenerbahçe sezona birçok transfer ve yeni bir hoca ile girdi. Başkan Aziz Yıldırım, başkanlığın ilk bölümünde çizdiği başkanlık profilinin aksine TD'lerle en az (bazen başarılı olsa da en çok) bir sene çalışmayı gelenek haline getirdiği için böyle de devam edeceğini söyleyebiliriz ki oturma safhasındaki bir takım, riskli bir oyun anlayışı ile de birleşince oluşabilecek olumsuz skorlarda bu geleneğin varlığı önemli. Hocaya şöyle bir bakarsak; çok farklı futbol iklimlerinde çalışmış olduğunu söyleyebiliriz. Proje takımı olan Porto'da da çalışmış, Oly gibi çok daha farklı bir camiada da. Atladığımı düşünebileceğiniz Arap macerası da benim için önemli, zira hoca için eminim epey çılgın bir deneyim olmuştur. Tüm bunların nihayetinde, kazandığı kupa sayısı ve birçok farklı futbol ikliminde çalışmasının yanında Oly&Yunanistan deneyiminin de bulunması hoca özelinde Türkiye macerasına yön verebilecek güzel kazanımlar. Benzer ülkeler ve benzer takımlar...
Hoca ile ilgili Yunan arkadaşlarım ile konuştuğumda Türkiye'de çizdiği agresif ve oyunu en önde oynamak isteyen profille taban tabana zıt bir karakterin Oly macerasını şekillendirdiğini söylediler. Doğruluğu tartışılır elbet ama hocanın geliş sürecinde benzer haberlerde çıkmıştı. Ve akabinde oynayanan maçlar ve saha içi dizilişine baktığımda hoca ile ilgili ilk tespitimin Biliç gibi, Daum gibi ülkenin ve camianın hassas noktalarını tespit edecek zekaya sahip olduğunu söyleyebilirim. Çift forvet deneyimi yok denecek kadar az olan bir hocanın radikal şekilde çift forvet üzerine takım inşaa etmesi ve aslında bunu oynatabileceği en temel dizilişle sahaya çıkması da beni bu düşüncemde destekliyor. Hocanın vazgeçmeyecek gibi gözüktüklerinin doğruluğunu da elbet takımın puan cetvelindeki yeri belli edecek. Zira Fenerbahçe varolan stadı, takımı ile barışmış taraftarı, bol sıfırlı sözleşmeleri ve ödediği bonservis bedelleri ile bu sene şampiyonluğa mecbur. Farklı bir derecenin getirebileceği ekonomik darboğaz için Beşiktaş ve Galatasaray örneklerine bakabiliriz.
Hocaya yazının ilerleyen bölümlerinde tekrar geri dönüş yapacağım. Bu sebeple biraz da takımın yaşadığı değişimden bahsedelim, sonu elbet hocaya tekrar bağlanacaktır.Tüm Türkiye'nin malumu, camia 7-8 senedir zirve ve dibi birbirini izleyen yıllarda görmeyi başarabilen, kendine has dinamikleri olan bir camia. Zico zamanı herkesin çok beğendiği ancak bana ''komşu vilayetlerden ordu toplama''yı anımsatan bol stop-pasa dayanan, hücumda topsuz oyunun getirdiği hızlıca akan bir oyundan çok daha yerleşik bir takımı da gördük, Daum'un ilk deneyimine göre daha şuurlu ancak yine de risk almayı bilen takımını da... Aykut Kocaman'ın muhafazakar ve savunma disiplinine sadık oyununun getirdiği şampiyonluk ve Avrupa ligi yarı finaline rağmen tribündekileri dahi uyutan takımını da gördük piyasanın sol çılgını Ersun Yanal'ın takımını da. Aradaki Aragones,3 Temmuz ve İsmail Kartal ızdıraplarını bir kenara bıraksak dahi söz konusu takımların tamamının en belirgin ortak özelliğının, lider oyunculardan kurulmuş ve büyük oyunları iyi oynayan; en azından istediklerini alabilen takımlar olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda bahsi geçen takımların ''büyük ve kazanan'' oyuncularının birçoğunun değiştiği ortamda hocanın mevcut alışkanlığı devam ettirmesi de önemli. Oturma safhasındaki bir takımı bekleyen en büyük tehlikelerden biri bu olabilir zira Fenerbahçe taraftarı hızlı reaksiyon vermeyi seven bir taraftar. Ki şuan yapılan transferlerin en önemli besini de belli ; sabır.
Yapılan transferlerin çoğu liderlik ve kazanma alışkanlığı anlamında gidenlerin yerini doldurabilecek oyuncular.Aidiyet hissinin de zamanla kazanılacağını düşünüyorum. Kurulan takımda yapılan tercihler de birçok açıdan değerlendirilebilir, örneğin kısa vadeli yapılan bir planda Emre Belözoğlu ve Egemen Korkmaz'ın ayrılıkları kritik edilebilir ve bunun kendince haklı sebepleri de vardır ancak yaşanılan değişimlerin ne sebeple yaşandığına hakim olmadığım için daha ''üstünden'' bir değerlendirme yapmam daha uygun.
Şahsen mevcut kadroya ve hocanın saha içi diziliş terciherine baktığımda satılan 37,000 kombinenin bir numaralı sebebi olan Robin Van Persie'nin ve şuan takımın en hazır ve faydalı transferi olan Joseph De Souza'nın belli bir planın transferi olduğunu düşünmüyorum.Elbette Van Persie fırsatı oluştuğunda alınır ancak arkasında kalacak isimlerden bir tanesi sözleşmesinin son senesinde olan Sow olup; halihazırda Ağustos'un sonuna gelmişken elden çıkartılmamışsa böyle düşünmem için yeterli sebep oluşuyor. Mevcut forvet rotasyonunun ve klubün harcamalarının işaret ettiği değişim Sow-Campbell(ya da benzer tarz ve yaşta) olabilir. Burada Sow'un satılmaması klubü maddi açıdan ciddi bir getiriden mahrum bırakacak, satılması ise devre arasına kadar iki forvetle idare edileceğini düşündürüyor. Joseph'e gelirsek; sosyal medyada takip ettiğim referansları Joseph'in oyununu görmeden dahi önemli bir fikir vermişti ki oyunu ve istatistiki verileri de söz konusu referansları doğruluyor. Ancak mevkisinin en iyilerinden Mehmet Topal'ın varlığı ve mevcut saha içi görevlendirmeleri , Topal'ın yanında topa daha iyi yön verebilecek bir oyuncunun transferinin daha iyi olabileceğini hala düşündürtmüyor değil. 25 milyon euroluk bir ortasaha üçlüsünün(Topal-Joseph-Ozan) birinin yedek kalacak olması ve oynayacakların topa yeterince yön verip veremeyecekleri soru işareti. Bu da farkında olunan bir husus olsa gerek zira yapılacak ''kanat'' transferinin karakteri basına yansıdığı kadarı ile kemik kanat oyuncularından epey farklı. Tüm bu söylediklerimden alınan oyuncuları beğenmediğim anlamı çıkabilir; tekrarlamak gerekirse bahsi geçen oyuncular (ki özellikle Persie) beğeniye sunulacak oyuncular değil. Sadece farklı açılardan bakmak gerekiyor. Mesela Topal'ın bu sene bitecek sözleşmesi mi orada böyle bir operasyona gidildiğini düşündürtmüyor değil.
Yine Zico zamanında başlayan bir başka alışkanlık; yetersiz atletizm ve dribling Aykut Kocaman ile zirve yapmış, biz de oyuncu geçebilen atlet oyunculara hasret kalmıştık. Nani,Volkan,Şener transferleri sırf bu sebeple dahi benim için anlamlı. Özellikle Volkan'ın gelişinin (Volkan istediği ve kendini verdiği ölçüde)güzel bir havuz ve esneklik vereceğine inanıyorum. Fernandao'da benim için tartışmaya kapalı bir transfer.Fiyat&Fayda, Yaş, Oyun içi katma değerleri; nereden bakarsak bakalım nokta atışı.
Kjaer'i yeterince izlemediğimden, yeterliliği ve oyuncunın handikapları hakkında yorum yapmak sağlıklı değil ancak yine referansları sağlam olduğundan ve izlediğim maçlarında gördüğüm pozitif özelliklerinden dolayı umutluyum. Bu mevkiye bir transfer yapılacaktı ve kariyeri gerek oynadığı lig çeşitliliği açısından gerek tecrübesi açısından umutlu olmamız yeterli sebebi veriyor. Yalnız yanındaki oyuncu için aynı şeyleri düşünemiyorum. Burada üzerine yazdığım husus Bruno'nun oyuncu karakterinden daha çok yaşı ve sözleşmesinin son senesinde olması. Bir sene boyunca Kjaer-Bruno uyumunu yakalamayı bekleyip sonrasında yeni stoper ile Kjaer uyumunu beklemek uzun ve yorucu bir süreç ki ben bu tip değişimler yapılırken stoper değişimlerinin de uzun vadeli planlanmasını ve mümkünse ''ikili'' halinde yapılmasını mantıklı bulanlardanım. Bu bağlamda transferin son gününe özellikle atlet ve yaşı da bir transfer yapmaya daha müsait bir oyuncu bekleyeceğim. Alternatif stoper Ba hakkında da yorum yapmak için erken ama fiziksel görüntüsü vasat bir stoper oyuncusundan epey farklı. Yine de zaman gösterecek...
Tüm bu söylenenlerin ışığında hocanın işinin çok zor olduğuna inanıyorum. Gerek kadro yapmak, gerek oynamayanı kaybetmemek,gerek oyunculara uygun saha dizilişi bulmak ve gerekse bunu oturtmak uzun bir süre alacak.Zamanın hocada Fatih Terim'in son dönüşünde 4-3-3 ile başlayan ancak sonrasında 4-4-2'ye dönen takımında gözlemlenen değişiklikler gibi değişiklikler yaptırma ihtimali de çok yüksek. Bunun üzerinden hocanın esnekliğini de görmüş olacağız.
Transfer döneminin sonunda bir kez daha üzerine konuşmak üzere(kanat ve muhtemel stoper hamlelerini görmek adına) burada keselim.Sonu şampiyonluk olsun.
Yeni sezonun başlangıcında; vakit anlamında da bir uygunluk söz konusu olduğu için bir değerlendirme yapabiliriz. Zamanla yazma alışkanlığını ve blogger kimliğini tekrar oturtursak daha zengin görsel içerik de olabilir ama bu yazı özelinde dümdüz,çok fazla görselle süslenmemiş bir yazı olacağını şimdiden belirtelim de uzun ve düz yazıları okumayı sevmeyenleri uyarmış olalım.
Fenerbahçe sezona birçok transfer ve yeni bir hoca ile girdi. Başkan Aziz Yıldırım, başkanlığın ilk bölümünde çizdiği başkanlık profilinin aksine TD'lerle en az (bazen başarılı olsa da en çok) bir sene çalışmayı gelenek haline getirdiği için böyle de devam edeceğini söyleyebiliriz ki oturma safhasındaki bir takım, riskli bir oyun anlayışı ile de birleşince oluşabilecek olumsuz skorlarda bu geleneğin varlığı önemli. Hocaya şöyle bir bakarsak; çok farklı futbol iklimlerinde çalışmış olduğunu söyleyebiliriz. Proje takımı olan Porto'da da çalışmış, Oly gibi çok daha farklı bir camiada da. Atladığımı düşünebileceğiniz Arap macerası da benim için önemli, zira hoca için eminim epey çılgın bir deneyim olmuştur. Tüm bunların nihayetinde, kazandığı kupa sayısı ve birçok farklı futbol ikliminde çalışmasının yanında Oly&Yunanistan deneyiminin de bulunması hoca özelinde Türkiye macerasına yön verebilecek güzel kazanımlar. Benzer ülkeler ve benzer takımlar...
Hoca ile ilgili Yunan arkadaşlarım ile konuştuğumda Türkiye'de çizdiği agresif ve oyunu en önde oynamak isteyen profille taban tabana zıt bir karakterin Oly macerasını şekillendirdiğini söylediler. Doğruluğu tartışılır elbet ama hocanın geliş sürecinde benzer haberlerde çıkmıştı. Ve akabinde oynayanan maçlar ve saha içi dizilişine baktığımda hoca ile ilgili ilk tespitimin Biliç gibi, Daum gibi ülkenin ve camianın hassas noktalarını tespit edecek zekaya sahip olduğunu söyleyebilirim. Çift forvet deneyimi yok denecek kadar az olan bir hocanın radikal şekilde çift forvet üzerine takım inşaa etmesi ve aslında bunu oynatabileceği en temel dizilişle sahaya çıkması da beni bu düşüncemde destekliyor. Hocanın vazgeçmeyecek gibi gözüktüklerinin doğruluğunu da elbet takımın puan cetvelindeki yeri belli edecek. Zira Fenerbahçe varolan stadı, takımı ile barışmış taraftarı, bol sıfırlı sözleşmeleri ve ödediği bonservis bedelleri ile bu sene şampiyonluğa mecbur. Farklı bir derecenin getirebileceği ekonomik darboğaz için Beşiktaş ve Galatasaray örneklerine bakabiliriz.
Hocaya yazının ilerleyen bölümlerinde tekrar geri dönüş yapacağım. Bu sebeple biraz da takımın yaşadığı değişimden bahsedelim, sonu elbet hocaya tekrar bağlanacaktır.Tüm Türkiye'nin malumu, camia 7-8 senedir zirve ve dibi birbirini izleyen yıllarda görmeyi başarabilen, kendine has dinamikleri olan bir camia. Zico zamanı herkesin çok beğendiği ancak bana ''komşu vilayetlerden ordu toplama''yı anımsatan bol stop-pasa dayanan, hücumda topsuz oyunun getirdiği hızlıca akan bir oyundan çok daha yerleşik bir takımı da gördük, Daum'un ilk deneyimine göre daha şuurlu ancak yine de risk almayı bilen takımını da... Aykut Kocaman'ın muhafazakar ve savunma disiplinine sadık oyununun getirdiği şampiyonluk ve Avrupa ligi yarı finaline rağmen tribündekileri dahi uyutan takımını da gördük piyasanın sol çılgını Ersun Yanal'ın takımını da. Aradaki Aragones,3 Temmuz ve İsmail Kartal ızdıraplarını bir kenara bıraksak dahi söz konusu takımların tamamının en belirgin ortak özelliğının, lider oyunculardan kurulmuş ve büyük oyunları iyi oynayan; en azından istediklerini alabilen takımlar olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda bahsi geçen takımların ''büyük ve kazanan'' oyuncularının birçoğunun değiştiği ortamda hocanın mevcut alışkanlığı devam ettirmesi de önemli. Oturma safhasındaki bir takımı bekleyen en büyük tehlikelerden biri bu olabilir zira Fenerbahçe taraftarı hızlı reaksiyon vermeyi seven bir taraftar. Ki şuan yapılan transferlerin en önemli besini de belli ; sabır.
Yapılan transferlerin çoğu liderlik ve kazanma alışkanlığı anlamında gidenlerin yerini doldurabilecek oyuncular.Aidiyet hissinin de zamanla kazanılacağını düşünüyorum. Kurulan takımda yapılan tercihler de birçok açıdan değerlendirilebilir, örneğin kısa vadeli yapılan bir planda Emre Belözoğlu ve Egemen Korkmaz'ın ayrılıkları kritik edilebilir ve bunun kendince haklı sebepleri de vardır ancak yaşanılan değişimlerin ne sebeple yaşandığına hakim olmadığım için daha ''üstünden'' bir değerlendirme yapmam daha uygun.
Şahsen mevcut kadroya ve hocanın saha içi diziliş terciherine baktığımda satılan 37,000 kombinenin bir numaralı sebebi olan Robin Van Persie'nin ve şuan takımın en hazır ve faydalı transferi olan Joseph De Souza'nın belli bir planın transferi olduğunu düşünmüyorum.Elbette Van Persie fırsatı oluştuğunda alınır ancak arkasında kalacak isimlerden bir tanesi sözleşmesinin son senesinde olan Sow olup; halihazırda Ağustos'un sonuna gelmişken elden çıkartılmamışsa böyle düşünmem için yeterli sebep oluşuyor. Mevcut forvet rotasyonunun ve klubün harcamalarının işaret ettiği değişim Sow-Campbell(ya da benzer tarz ve yaşta) olabilir. Burada Sow'un satılmaması klubü maddi açıdan ciddi bir getiriden mahrum bırakacak, satılması ise devre arasına kadar iki forvetle idare edileceğini düşündürüyor. Joseph'e gelirsek; sosyal medyada takip ettiğim referansları Joseph'in oyununu görmeden dahi önemli bir fikir vermişti ki oyunu ve istatistiki verileri de söz konusu referansları doğruluyor. Ancak mevkisinin en iyilerinden Mehmet Topal'ın varlığı ve mevcut saha içi görevlendirmeleri , Topal'ın yanında topa daha iyi yön verebilecek bir oyuncunun transferinin daha iyi olabileceğini hala düşündürtmüyor değil. 25 milyon euroluk bir ortasaha üçlüsünün(Topal-Joseph-Ozan) birinin yedek kalacak olması ve oynayacakların topa yeterince yön verip veremeyecekleri soru işareti. Bu da farkında olunan bir husus olsa gerek zira yapılacak ''kanat'' transferinin karakteri basına yansıdığı kadarı ile kemik kanat oyuncularından epey farklı. Tüm bu söylediklerimden alınan oyuncuları beğenmediğim anlamı çıkabilir; tekrarlamak gerekirse bahsi geçen oyuncular (ki özellikle Persie) beğeniye sunulacak oyuncular değil. Sadece farklı açılardan bakmak gerekiyor. Mesela Topal'ın bu sene bitecek sözleşmesi mi orada böyle bir operasyona gidildiğini düşündürtmüyor değil.
Yine Zico zamanında başlayan bir başka alışkanlık; yetersiz atletizm ve dribling Aykut Kocaman ile zirve yapmış, biz de oyuncu geçebilen atlet oyunculara hasret kalmıştık. Nani,Volkan,Şener transferleri sırf bu sebeple dahi benim için anlamlı. Özellikle Volkan'ın gelişinin (Volkan istediği ve kendini verdiği ölçüde)güzel bir havuz ve esneklik vereceğine inanıyorum. Fernandao'da benim için tartışmaya kapalı bir transfer.Fiyat&Fayda, Yaş, Oyun içi katma değerleri; nereden bakarsak bakalım nokta atışı.
Kjaer'i yeterince izlemediğimden, yeterliliği ve oyuncunın handikapları hakkında yorum yapmak sağlıklı değil ancak yine referansları sağlam olduğundan ve izlediğim maçlarında gördüğüm pozitif özelliklerinden dolayı umutluyum. Bu mevkiye bir transfer yapılacaktı ve kariyeri gerek oynadığı lig çeşitliliği açısından gerek tecrübesi açısından umutlu olmamız yeterli sebebi veriyor. Yalnız yanındaki oyuncu için aynı şeyleri düşünemiyorum. Burada üzerine yazdığım husus Bruno'nun oyuncu karakterinden daha çok yaşı ve sözleşmesinin son senesinde olması. Bir sene boyunca Kjaer-Bruno uyumunu yakalamayı bekleyip sonrasında yeni stoper ile Kjaer uyumunu beklemek uzun ve yorucu bir süreç ki ben bu tip değişimler yapılırken stoper değişimlerinin de uzun vadeli planlanmasını ve mümkünse ''ikili'' halinde yapılmasını mantıklı bulanlardanım. Bu bağlamda transferin son gününe özellikle atlet ve yaşı da bir transfer yapmaya daha müsait bir oyuncu bekleyeceğim. Alternatif stoper Ba hakkında da yorum yapmak için erken ama fiziksel görüntüsü vasat bir stoper oyuncusundan epey farklı. Yine de zaman gösterecek...
Tüm bu söylenenlerin ışığında hocanın işinin çok zor olduğuna inanıyorum. Gerek kadro yapmak, gerek oynamayanı kaybetmemek,gerek oyunculara uygun saha dizilişi bulmak ve gerekse bunu oturtmak uzun bir süre alacak.Zamanın hocada Fatih Terim'in son dönüşünde 4-3-3 ile başlayan ancak sonrasında 4-4-2'ye dönen takımında gözlemlenen değişiklikler gibi değişiklikler yaptırma ihtimali de çok yüksek. Bunun üzerinden hocanın esnekliğini de görmüş olacağız.
Transfer döneminin sonunda bir kez daha üzerine konuşmak üzere(kanat ve muhtemel stoper hamlelerini görmek adına) burada keselim.Sonu şampiyonluk olsun.
Etiketler:
Alper Potuk,
Aziz Yıldırım,
Ba,
Egemen Korkmaz,
Emre Belözoğlu,
Feghouli,
Fenerbahçe,
Fernandao,
Joseph De Souza,
Kjaer,
Mehmet Topal,
Nani,
Ozan Tufan,
Vitor Pereira,
Volkan Demirel,
Volkan Şen
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)