20 Mart 2011 Pazar

Nasıl Anlatsam?












Kontraya çıkmak için bekliyorlar herhalde.


Haftanın Yıldızları



Bizde top oynadık, 11'e 11 ter döktük yeşil sahalarda. Ama hiç bu kadar etkili ve istekli top oynayamadık. Bu kadar güzel paslar veremedik. Atağa çıkarken hep top kaybederdik biz, kıçımızın dibindeki adama basmaktan acizdik. Nitekim topçu da olamadık. Haftanın yıldızlarısınız. Hey yavrum be, topçulara gel...

19 Mart 2011 Cumartesi

Galatasaray-Fenerbahçe Maçının Ardından

Dün üzerimde Galatasaray forması, yüreğimde ise sarı kırmızı olup stadta olsaydım herhalde hala şokta olurdum. Öylesine bir atmosfer oluştu ki zamanla Galatasaraylılar dahi '' bu sefer olacak galiba '' diye düşündüler. Ancak yine olduramadılar. Fenerbahçe müsabakası oynanıyorsa 90. dakikaya kadar sabretmek lazım sevinmek için. Erken havaya girdiğin taktirde Fenerbahçe affetmiyor, Alex ise hiç affetmiyor.

Maçın kendi çapımda özeti iki tane büyük yanlışlar yapan teknik direktörlerden daha az yanlış yapanı kazandı diyeceğim ancak elinde Alex olanı kazandı. Zira Hagi daha az yanlış yapmış olsa dahi yetmeyebilir, rakipte Alex var çünkü.Böyle negatif bir tablo ortadayken maçı yanlışsız idare etmesi gerekiyordu ki o ve onun çizgisinden yürüyen Schuster'in varlığı ile Aykut Kocaman'ın hocalığına, daha fazlası ise adamlığına şükreder olduk.

Ben Hagi'nin maça Pino ile başlamamasının büyük hata olduğunu düşünüyorum. Elinde bir adamın var; daha önceki derbide müthiş oynamış, hızlı, yetenekli ve formda. Başka bir adam daha var; o da hala kendini bulmaya çalışıyor. Fenerbahçe rekabetine dair bildikleri muhtemelen soyunma odasında anlatılanlarla sınırlı. Normal şartlar altında şuan kahve sohbeti yapıyor olsam çok güzel sıfatlar takabilirdim Hagi'ye ama blog işte. Kısacası ben olsam Pino ile başlardım.

Ancak Hagi oyuna Pino ile başlamadığı gibi oyuna dahi almadı. Ortalama üstü performans veren, golünü atıp daha da iştahlanmış Kazım'ı oyundan aldı ancak Stancu hala oyunda idi. İzlerken böyle rezalet bir idareye karşı Fenerbahçe'nin kazanması gerektiğini düşünüyordum nitekim öyle de oldu. Sen maçın ilk yarısında oyun anlamında daha çok pozitif şeyler yaptığın ancak beraberlik beklenebilecek bir maçta ikinci yarıya oyunu sende tutan en önemli faktörü-yani ortasahayı- rakibe verecek değişiklikler yaparsan olmuyor işte. Kendi ayağına sıkmak bu olsa gerek.

Kafamdaki Hagi hamleleri gerçekleşse dahi Galatasaray belki 3/4 tane yiyebilirdi ancak bence futbolun doğrusu yapılmış olacaktı. Sezon başından beri maç temposu yakalamasına imkan olmayan,sakat iki tane kanat adamını oyuna aldığında bir rahatlama oluştu bende. Zira Arda'da Kewell'da istenilen tempoda değiller şuan ki Kewell hiç bir zaman olmadı da zaten. Bu hamleler ile maçın başından beri Fenerbahçe'nin etkili olamama sebebi olan ortasaha hakimiyeti yavaş yavaş Fenerbahçe'ye teslim edildi ki bahsettiğimiz gibi elde bir tane dahi kontra atakçı kalmayınca kaybettiği taktirde 3 puan değil 2 maç geriye düşecek olan takım için bulunmaz bir ortamdı bu.

Olayın Aykut Kocaman tarafına gelirsek...

Kimi maçlar vardır, kimi oyuncular rezalet bir oyun ortaya koyarlar. Ne pas verebilir ne mücadele edebilir ne de ayakta durabilirler. Bu takım oyununa olumsuz etkide bulunur , belli zaman sonra takım o oyuncuyu yoksayar ve yalnızlığa iter saha içinde. Ama daha tehlikeli olan bir durum varsa o da oyuncunun varlığının takıma verdiği negatif elektriktir. Dün Niang takım üzerinde böyle bir etkiye sahipti ya da ben öyle düşünüyorum. Gollerin onsuz gelmesi hamlelerin doğruluğunun değil futbolda elektiriğin( ya da enerjinin ) ne kadar önemli bir yer tuttuğunun kanıtıdır gözümde. Size saçma gelebilir tabi, saygı duyarım. Ancak ben futbolculuk deneyimiminde etkisi ile böyle düşünüyorum.

Emre-Topuz ikilisi nasıl savunma anlamında sıkıntı yaratıyorsa Cris-Selçuk ikilisi de hücum anlamında kısırlaştırıyor Fenerbahçe'yi. Maça bu ikili ile başlamak bence çok büyük hataydı. Buna bir de Mehmet Topuz'un son derece sinik ve silik performansı eklenince ortasahanın Galatasaray'a geçmesi süpriz olmamalı. İkinci yarı yapılan Cris-Semih değişikliği bu yanlışların üzerine tuz biber ekti, oyunu gereksiz şekilde Galatasaray cezasahası ile Fenerbahçe ortasahası arasına sıkıştırdı. Ancak sıkışan top değil, mevkisiz oynayan Semih'ti. Alex ve Semih sürekli top almak için geri geldi, böylelikle hücum anlamında bir bütünlük sağlanamadı. Böyle bir ortamda sonucu ancak Alex belirleyebiliyor işte.

Benim gözüme batan bir başka yanlışta kesinlikle Stoch'un oyuna sokulma dakikası idi. Tamam, futbol takımlarında papaz oyuncular vardır ve oyundan almak zordur. Ancak Niang ilk yarı itibari ile bugün birşeyler yapamayacağını her haliyle anlatıyordu. Hoca olarak bu hamleleri yapmaktan çekinmemek gerekiyor. Zira daha önce de yazdığım gibi kayıp 3 puan değil 2 maç olacaktı çünkü.

Tüm bu antrenör yanlışlarına sebebiyle sonucu Fenerbahçe ya da Galatasaray değil Alex belirledi. Senelerdir yaptığı işlere bir yenisini ekledi. Yalnız burada da bir parantez açmak lazım. Aykut Kocaman sene başında gerek eylem gerek söylemleri ile Alex'e bağlılıktan şikayet ediyordu, Fenerbahçe'yi bu sıkıntıdan kurtaracağını söylüyordu. Bu konuda attığı yanlış adımlardan ders aldığına , Alex'in harcanmamasına seviniyorduk ancak şuan sahada tamamen Alex'e bağlı bir Fenerbahçe var. Bundan önceki senelerde de Alex'e bağlılık söz konusuydu ki Alex varsa zaten bu normaldir. Ancak takıma puan tablosunda yazılacak 3 puan bu kadar Alex ile alakalı mıydı, bence değildi. Bunu bir masaya yatırmak gerekiyor diye düşünüyorum.

Kısacası Alex'in varsa hayata bir sıfır önde başlarsın. Heykel şart oldu bu sezon itibari ile...

8 Mart 2011 Salı

Asi Ruh ve Onurlu Duruş...

Yaşayan son efsanenin ölümü

Beşiktaş'ın iki Şeref'i var. Biri futbol şubesini kuran Şeref Bey. Ötekisi ise attığı 320 golün 99'unu vole ile atan (Asla kafayla gol atmadı) Şeref Görkey.
Beşiktaş'ı üst üste 5 yıl şampiyon yapan o efsane 5'li forvetin (Sabri, Kemal, Şeref, Hakkı, Şükrü) yaşayan son efsanesi Şeref Görkey öldü. Şeref Bey'i toprağa verirken bir anıyı yazmak istiyorum...
Beşiktaş, Galatasaray'la oynuyor. Yenerse Fenerbahçe şampiyon olacak. Ama Beşiktaş o maçta Şeref Görkey'i oynatmıyor.
Ertesi gün Cumhuriyet'in manşeti düşündürücü:
"Beşiktaş sahaya Şeref'siz çıktı!..."Konuyu değiştirmeyeceğim.Geçen sezon Beşiktaş, Rizespor'la oynuyor. Yeners
e Rize düşecek, Bursa kurtulacak.
Ama Beşiktaş'ta Sergen Yalçın oynamıyor. Hadi kısa keseyim ve Levent Bıçakcı'ya sorduğum sorunun cevabını yazacağım...Beşiktaş-A.Sebat, Rize-Beşiktaş maçları hakkında Şike Tahkik Komisyonu araştırma yaptı. Ulusoy Federasyonu bu maçları onayladı. Sayın başkan dedim. UEFA'dan sorarlarsa, bu rezalete ne cevap verirsin:"Susarım. Başımı öne eğerim, utanırım
. Sonra yere bakarım ve kafamı kaldıramam!..."Lütfen... Beşiktaş'ı yönetenler. Beşiktaşlıları utandırmayın. Lütfen!.. Beşiktaş'ta kirli eller ve kirli ayaklar temizlensin.

12 Kasım 2004
Kazım KANAT-Sabah

Neden Beşiktaş'ı kaleme almadığımızı ne kadar güzel anlatmış rahmetli Kazım KANAT. ( Link ) Söylemeye lügatımızın yetmediği şeyleri, tarihten bir kesit sunarak olabilecek en yalın şekilde ortaya koymuş;

''Beşiktaş sahaya Şeref'siz çıktı''

*****




























Tabi benim buralarda bu ne idüğü belirsiz camiayı kaleme almamamın sebebi tek başına Kazım KANAT'ın satırları değildir ki takipçiler net olarak hatırlar bu kararımı aldığım zamanı. Denilecek ki, '' Şimdi neden yazıyorsun o halde Beşiktaş'ı?''... Çok keyif aldığımdan değil elbet, sadece unutulan ve unutturulmaya çalışılıp, şerefli ikincilik ve amaçsız bir taraftar grubu ile övünmeye çalışanların geçmişini ucundan azıcık yazmak istedim. Zira sağda solda çok fazla duyar olduk ''Beşiktaşlılık duruşu'' ile içiçe geçmiş ''muhteşem taraftarlık'' kavramını.

Beşiktaş'ın o dillere pelesenk olan duruşu (!) çok önceden beridir vardır aslında. Ancak Ağustos'un 19'una kadar pek te umrumda değildir. Sözde 3. büyük takım taraftarlarına herhangi bir galibiyetten sonra tek mesaj atıp , tek bir söz söylemişliğim yoktur bu tarihe kadar esasen. Zira ne yanardöner bir camia oldukları, kendileri, sadece siyah-beyaz gören gözleri itibari ile idrak edememiş olsalar da ortadadır.

Peki ne mi olmuştur bu tarihte?

Avrupa Ligi'nde Paok ile eşleşen Fenerbahçe ilk maçını oynamak için Yunanistan'a gitmişti. Son derece ateşli Yunan seyircisinin önünde oynanacak maçta, Kadıköy'e avantajlı bir skor ile dönme hesapları yapıyordu. İşler istenildiği gibi gitmemiş Fenerbahçe bu deplasmanda avantajlı bir skor alamamıştı. Ancak maç sonundaki tabloda, 26 Ağustos'ta kapatılacak hesap sadece Avrupa Ligi hesabı değildi. Zira Yunan taraftarlar hadlerini aşmış, tribünlerde Türk bayrakları ve Atatürk posterlerini yakıp, çiğneyerek ; Milli değerlerine son derece bağlı bir Milleti provake etmiştir. Ya da biz öyle sanmışız.
















(Beşiktaş'ın kardeşlerinin Ayasofya'ya haç dikme videosu için tıklayınız.)

Zira Beşiktaş taraftarı o onurlu duruşunu sergileyerek, utanmadan sahiplendikleri Atalarının posterlerini yakan Yunan taraftarları İpsala'da karşılamış, yetmezmiş gibi Yunanistan takımının başkanı Zagorakis'e ''kardeşlik''leri sebebiyle bir atkı hediye etmişlerdir. O atkıda bulunan armanın içinde yine buna tek sahip olan klup olmaları itibari çok övündükleri Ay-Yıldız'ın bulunması ise trajikomiktir.















Buraya kadar olan kısmı, futbolu biraz takip eden herkes biliyordur diye tahmin ediyorum. Biraz geçmişe doğru dönme vakti gelmiştir o halde...
*****
Yukarıdaki satırları ''o bir grup kendini bilmezi Beşiktaş taraftarı ile özdeşleştiremezsin.'' şeklinde savunan onlarca Beşiktaşlı arkadaşım var. Türkiye'nin en büyük ve en organize taraftarı Beşiktaş taraftarıdır onlara göre. Keza en onurlusu da...

Öyle onurlu ve adam gibi duruşa sahip bir taraftar topluluğudur ki Beşiktaş taraftarı şuan özlemle andıkları Süleyman Seba'ya '' Ahmet Dursun, Seba gitsin'' dahi demişlerdir.

Ve yine öyle muhteşem bir duruşları vardır ki onların; karısının yanında küfür ederler başkanlarına. Ancak o ana-avrat küfür eden başkanlarının yaptığı iki-üç transfer nihayetinde Asena kıvraklığında bir figür ile dönüverirler.





































En çok övündükleri şey taraftarlıklarıdır Beşiktaş taraftarının. Takıma olan bağlılıklarını, organize showlarını methederler sürekli. Fenerbahçe düşmanlıklarından ziyade taraftar gücü ile büyükler arasında yer aldıklarını savunurlar. Oysa bilmedikleri birşey vardır;

En çok övündükleri taraftar gruplarının rant kaygı ve kavgası içinde habersiz şekilde çoktan telef olmuşlardır.

Şöyle ki; Yıldırım Demirören başkanlığındaki dönem başlı başına rezalet bir yönetim anlayışının egemen olduğu dönemdir Beşiktaş için. Ancak çok övdükleri Çarşı'nın Beşiktaş'ın geleceğini ipotek altına alan başkanlarına karşı sesi, camianın içinden 2 tane evlatlarını ve 41 tane futbolcularını yedikten sonra çıkmıştır. Sebebi ise belirttiğimiz üzere Yıldırım Demirören üzerinden ulaştıklarıdır.

Serdar Bilgili yönetimi, kapalı tribünde arkası kesilmeyen olayların yarattığı kaygı sebebiyle kapalı tribünde Çarşı'yı pasifize etmişti vakt-i zamanında. Bunun bedelini 25 Nisan 2004'te Fenerbahçe maçında ağıza alınmayacak küfürlere muhatap olarak ödedi. Sonrasında ise istifa etmek zorunda kaldı. Tam burada şu linke tıklamak gerekiyor diye düşünüyorum. Zira Yıldırım Demirören ve Kıvanç Oktay , linkte görebileceğiniz üzere takım tam tıkırında iken sebepsiz şekilde istifa etmiştir. Akabinde gazeteler sürekli tek bir noktaya dikkat çekmeye başlamıştır; '' Yıldırım Demirören başkan olmak istiyor. '' Bu esasen bir mesajdı, çekil artık mesajı. Ancak Serdar Bilgili girdiği yoldan çıkmamaya kararlıydı ki bu kararlığı altı aydan fazla süremedi. Fenerbahçe maçından sonra kapalı tribünü aldığı bir grup taraftar ve şeref tribününde bulunan duruş sahibi Beşiktaşlılar tarafından küfürlerle uğurlandı.

Bir grup Beşiktaş taraftarı vardır ki onlarda hala benim düşündüklerimi sorgulamaktadır.Bu sebeple onları bu iğrenç ortamın piyonu olarak görmemekte, taraftarlıklarını taktir etmekteyim. Zira onlarda benim gibi Ulusoy-Demirören akrabalığından, şampiyonlukları çaldığını düşündükleri Galatasaray camiasından ''kardeş'' olarak bahsedilmesinden, kupalarının federasyon başkanının babasına götürülmesinden, 100 seneyi geride bırakmış bir camianın geleceğinden, '' En büyük hayalim oğlumun Beşiktaş başkanı olması'' diyen zihniyetten şikayetçidir. O şeref tribününde küfür edenlerden de, kapalı tribünü elinden alındığında çileden çıkanlardan da...

Ve yine kimisinin içi içini yemektedir:

Takımda herşey yolunda iken istifa eden Yıldırım Demirören'in, Ulusoy ile bağlantısı sebebiyle ''acaba'' kaçan şampiyonlukta payı var mıdır? Şenes Erzik'in dahi ilerleyen zamanlarda Uluslararası Platformda çok önemli yerlere geleceğini savunduğu Serdar Bilgili acaba bir hiç uğruna mı harcanmıştır?

Bu konuda bakın bir Beşiktaş taraftarı ne diyor:

''yil 2004 te secimlerden önce ani bir kararla hic sebepsiz birseysiz,futbol sube sorumlulugundan istifa eden sevgili yildirim demirören fitili ateslemis sonrasida düzenli bir sekilde gelmistir,yani bir senaryo yazildi o senaryoda alehimize idi,vede iyibirsekilde ilerledi ve film demirören icin mutlu sonla bitti.kim nederse desin,ister hayir ister evet deyin,ister hakaret edin ister destek verin ama osene kacan sampiyonlugumuz ardindanda yasadigimiz bu kaosun tek sorumlusu tek sorumlusu tek sorumlusu sayin yildirim demirörendir.iyi giderken hersey durduk yerde istifa etti,aslinda o gün benim icime birseyler dogmustu,cünkü haluk ulusoy ve demirörenin akrabaliklarini iyibiliyordum,kendi camiaminda nasil hassas oldugunu biliyordum,buyüzden birseyler olacagini anlamistim.kim nederse desin o 5kirmizi kart,ondan sonraki maclarda bariz hakem katliamlari demirören ve sevgili kuzeni(tambilmiyorum nesi oldugunu)ulusoyun bir senaryosuydu.ben buna Allah bir gibi bililiyor ve inaniyorum.bu düsüncemde asla degismez.bu olayin icinde piyonlarda coktu,mesela hakemler,rakiplerin yaninda icimizden baya cok büyük bir kesimde sirf kapalidaki localari yiktirip tekrar oraya gecebilmenin planlarini yaparlarken demirörenle yedikleri yemegi dün gibi hatirliyoruz,vede bu senaryonun icinde bilgilinin gitmesi icin yapilacak finisi sevgili carsi yapmistir.müthis bir final yaptilar,aslinda rolleri aslinda büyüktü,figüran degillerdi o senaryoda.sevgili carsi liderimiz alen bey 5yildir kulübümüzü hirdavatciya ceviren,prestijimizi ayaklar altina alan,bize tarihimizin enbüyük karalekesini yasatan sayin demirörenin hala arkasinda olduklarini söylüyor.evet bende suanda sayin demirörenin arkasindayim,ama bu destegi besiktasimi sevdigim icin,bu destegi vermeye mecbur oldugum icin veriyorum,ama sadece sezon sonuna kadar.bu sene bütün besiktaslilar yalandanda olsa mecburen yönetimin arkasinda durmaliyiz.fakat bu sezonun öncesindeki senelerde bizler demiröreni desteklemedik pek,ama carsi 5senedir devamli destekliyor.korkarim bu sezonun sonunda bile destekliyecekler,ister sampiyon olalim ister olmayalim,carsi destegini cekmeyecektir,bunuda Allah birgibi biliyorum.sevgili sanli besiktas taraftari,lütfen besiktasimizin hatiri icin icimizde yanan sampiyonluk özlemi icin,106yillik tarihimiz icin mayis ayina kadar yönetime ve baskana destek verelim.cünkü busezonda hüsranla biterse inanin enaz bir 5sene daha kaos ortamina girer cikamayiz.ama ister sampiyon olalim ister olmayalim mayis ayindan sonra ben kendi adima demirörene destek vermiyecem.''

Kendisi Demirören'e destek verse de vermese de ortada bir gerçek vardır; o da Demirören başkanlığı dönemindeki rezaletlere rağmen buna tepki koyamayan '' Asi Ruh '' un bu sessizliğinin bir sebebi olduğudur. Acaba o sebep belki kaçan şampiyonluğun mimarı olan Yıldırım Demirören'in onları eski yerlerine döndüreceği vaadi midir? Şampiyonluklarını çalan Denizli'de, Trabzon'da şampiyonlukları alacak parası olmayan (!) Aziz Yıldırım ya da Fenerasyon mudur yoksa...

*****

Adem Akçay (Siyah - Beyaz Derneği): Yıldırım Demirören bize daha önce başkan adayı olmak istediğini söylemişti. Bunun için istifa ettiyse zamanın doğru olduğunu sanmıyorum.

*****

Beşiktaş taraftarının medar-ı iftahar'ı , ''Asi Ruh'' Çarşı'nın onurlu duruşundan bahsetmişken saha içi ve saga dışındaki duruşlara girmemek olmaz.

Rahmetli yazar Kazım KANAT, alacağı onlarca tepkiye rağmen, gönül verdiği camiayı; girişte gördüğünüz üzere nahoş bir şekilde kaleme almıştır. Ancak Beşiktaş'ın Şeref'li duruşları sadece yazıdakinden ibaret değildir.

1975-1976 sezonunda ikinci lig kırmızı grubu şampiyonlukla bitiren Balıkesir lige yeni dahil olmuştur. Ancak Balıkesir lige fırtına gibi girmiş ve ligi ilk yarı itibari ile 4. sırada bitirmiştir. Fakat Beşiktaş küme düşme hattındadır. İkinci devrenin ilk maçında Beşiktaş aleni hakem hataları sonucunda Balıkesirspor'u 1/0 yenmeyi başarmıştır. Ve Balıkesir için bu, sonun başlangıcı olacaktır. Lig ilerleyen haftalarda öyle bir hal almıştır ki küme düşecek takım son hafta belli olacaktır. Balıkesir'in kurtulması için 1 puan yetmektedir. İstenilen alındığı taktirde A. Demirspor, Beşiktaş, Ankaragücü, Göztepe, Zonguldakspor ve Orduspor'dan ikisi küme düşecektir. Ancak düzen kurulmuştur, ikinci ligden gelen Balıkesirspor yine hakem hataları sonucunda ilk yarısı 1/0 biten maçı 6/1 kaybedip Ankaragücü ile beraber ikinci ligin yolunu tutacaktır.

Tabi Beşiktaş'ın şanlı tarihindeki şerefli duruşlar bununla da sınırlı değildir. Öyle ki Sebatspor-Rizespor-Beşiktaş üçgeninde yaşananlar herkes tarafından bilinmektedir. Bu yaşananların sonucunda Bursaspor'un Beşiktaş düşmanlığının temeli atılacaktır zira Bursaspor ne olduğunu anlamadan küme düşecektir.

*****

Lucescu, geçen günlerde Vatan gazetesine yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"Özellikle kariyerinin sonuna gelmiş oyuncularım resmen bana ve takıma ihanet ettiler. Başta Zago, Cordoba ve Ronaldo olmak üzere yabancılar iyice kenara çekildiler. Ama yöneticilere söylemiştim. Onlara kariyerinin sonuna gelmiş, para için oynayan futbolcuların, her şeyi deneyebileceğini anlatmıştım. Buna rağmen Beşiktaş yönetimi onların parasını vermedi. Onlara yol açtı. Boşluk bıraktı. Konya maçından sonra Cordoba'yı kenara çekip 'Maç sattın mı?' diye sordular... Geriye dönüp baktığımda, şüphelerimin yerine oturduğunu görüyorum. Şimdi kendime kızıyorum. Çünkü o zaman kötü adam ben olmuştum. Türkiye'deki sisteme karşı mücadele etmek çok zor."
*****
''Alaattin Çakıcı: ‘Sinan Sinan, ufak bir şey istiyoruz onu da halledemiyorsun. Oğlum, şampiyonlukta hiç mi payımız yok? O kadar olay oldu. Bir Allah’ın kulu açıp ağzını size bir şey söyleyebildi mi? Kızdırıyorsunuz beni.’


Sinan Engin: ‘Şey abi, tamam tamam... Abi, öyle değil başka bir şey oldu. Biliyorsun. Telafi ederiz abi. Kızma.’ ''
*****

15 Mayıs 2004 (Saat: 19.33)
VP: 11 numara Sinan var ya!
X: Abi, o özellikle koştu, abi biraz koşması lazımdı.
VP: Yok yok, .... çocuğu gol atmak için oynadı.
X: Yok abi! Sergen konuşmuş şimdi abi. Yemin ediyor öyle bir şey yok.
VP: Sergen mi diyor?
X: Evet.
VP: Ne dedin Sergen'e? .... edecek Vedat abin dedin mi?
X: Evet abi. Hiç koşmasak olmaz!
VP: Tamam onu da kaybetmeyelim! Hepsine teşekkür et, Sergen'le konuş. Hepsiyle konuş, hepsine teşekkür et.
X: Konuşacağım tabii abi!
VP: Uçakta beraber olacağım zaten hepsiyle ya!

*****

Tüm bunlar bir kenara... Bahsi geçen dönem ile ilgili olarak Sinan Engin'in söyledikleri çok çarpıcıdır:

''O dönem birşeyler oldu.''























Acaiplikler bununla sınırlı değildir. 2005/2006 sezonunda Galatasaray on yıldır kazanamadığı İnönü deplasmanında bu sefer kazanmak ve Fenerbahçe'nin puan kaybını beklemek zorundadır. Fenerbahçe'nin doludizgin yoluna devam ettiği bu sezonda Yıldırım Demirören'in şu sözlerle Beşiktaş'ın safını açıkça belli etmiştir:

'' Fenerbahçe'nin şampiyon olmaması için elimizden geleni yapacağız. ''

Nitekim Beşiktaş 52. dakikada Tümer Metin'in golüyle öne geçmesine karşın Galatasaray'a enteresan bir şekilde 2/1 kaybetmiştir. Ve Beşiktaş yönetimi daha da garip bir şekilde daha önce Arsenal'in resmi teklifinde satmadığı kalecisini kapı önüne koymuştu. Maç sonunda maçın Beşiktaş adına tek golünü atan Tümer Metin'e '' Bu hafta bu maç ile ilgili çok spekülasyon yapıldı, sen çıktın golünü attın, neler düşünüyorsun?'' şeklinde sorulan soruya son derece gergin olan vücut diliyle birleştirip verdiği cevap hayret verici idi:
'' Ben elimden geleni yaptım, benim vicdanım rahat. Bu soru başkalarına sorulmalı...''

Kazım KANAT'da bahsi geçen olay ile ilgili olarak yıllar sonra , katıldığı santra programında şu sözleri söylemişti;

'' Beşiktaş-Galatasaray maçı ile ilgili öyle şeyler biliyorum ki... Söylesem muhtemelen taş üstünde taş kalmaz. Ancak bazı sırlar var, benimle beraber mezara gelecek. Bu da onlardan işte... ''

İşte böyle bir düzen var Türkiye'de. Kendini büyük , taraftarını eşsiz sanan ancak varlığı sadece bu pis ortamı çeşitlendiren bir camia... Fenerbahçe düşmanlığı ve giriştiği küçük oyunlarla büyük olmaya çalışan ancak asla ve asla büyük olamayacak bir camia...


Ne desek boş şu videoyu izledikten sonra. Beşiktaş Trabzonspor'a yatmamış, Simao'nun pozisyonu golmüş. Eh , böyle bir tarihe sahip bir camia şu görüntüleri sergiledikten sonra isterse sahada üç tane oyuncusu can versin mücadele ederken kim, nasıl inanacak acaba?


























































Türkiye'de iki büyük vardır ezelden beri. Ancak Yıldırım Demirören yönetimi ve taraftarı nasıl Süleyman Seba'nın adından söz edilir haline getirdiği Beşiktaş'ı yerle bir ettiyse mevcut Galatasaray taraftarı ve yönetimi ''2 büyük'' gerçeğini görmezden gelip, yukarıdaki karelerin içinde yer aldığı müddetçe,Türkiye'nin 3/4'ü Trabzonspor'un şampiyonluğunu değil, Fenerbahçe'nin şampiyon olamamasını istiyor ve bir gerçek gözümüze gözümüze batıyor o vakit... O da Fenerbahçe'nin gitgide yalnız kaldığı ve tek kaldığı. Bu sebeplerden ötürü ben Galatasaray taraftarının Beşiktaş ile ''kardeşlik'' ilişkisine girip Beşiktaş'ın kendisini aşağıya çekmesine göz yummasındansa; camiasının eskisi gibi spor kimliğine bürünülmesinin gerekliliğini savunup Türkiye'nin iki büyük klubünden birine yakışır şekilde davranması, Türk sporuna hizmet etmesi gerektiğini düşünüyorum.

Beşiktaş ise zamanla hakettiği yerlere gelecektir zaten...


Her Gün Biriniz, Bir Gün Hepiniz...

"Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener'i eskiden beri tanırım. Çok iyi bir aile çocuğu. Medeni bir insan. Destekler miyim, evet desteklerim. Ben memnunum Federasyon'dan. Memnun olmamam için de bir sebep yok. Ben devam etmesini isterim kendisinin. Güzel şeyler yapıyor. Ciddi gelirler var. Takır takır da ödeniyor bu paralar"

"Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım çok çalışkan biri. O, Kulüpler Birliği'ne her şeye hazırlıklı olarak geliyor. Ben onları yapamam açıkçası. Dünya kadar işle uğraşıyor. O'nun orda olması kulüpler için avantaj"

Lig TV - 15 Aralık 2010

**********


"… Kulüpler Birliği'ne gelince... O yapının bir yaptırımı yok.

Kulüpler Birliği Başkanlığı bana teklif edildi ama kabul etmedim, edemezdim de. Trabzonspor'a gerçekten de çok yoğun bir mesai harcıyorm. Kulüpler Birliği'ne de zor bir alan. Ayrıca şimdiki Başkan'ı Aziz Yıldırım da bu işe büyük vakit ayırıyor, özen gösteriyor"

Fanatik – 9 Ekim 2008


6 Mart 2011 Pazar

Related Posts with Thumbnails