28 Eylül 2009 Pazartesi

Ermenistan Maçının Provası Yapıldı!














Çok uzun bir yolculuktan sonra Bursa şehrine girince hafiften heyecanlandık , malum Türk tribünlerinin en iyi taraftar grupları arasında gösterilen Bursa Tribünlerine deplasman yapmak kolay olmasa gerek..










Maçın gergin geçeceğini Bursa tribünlerinin siyasi slogan atacaklarını biliyorduk.Bunun için önce Diyarbakır ' dan bizimle beraber yola çıkan arkadaşlarlarımıza daha sonrada megafon ile Bursa Tribününde ki 700-800 Diyarbakırsporluya durumu izah ettik ve tuzağa düşmememiz gerektiği konusunda uyardık.

Bursaspor stadına girdiğimiz anda üst resimde de görülen (resime göre sağ ) Bursaspor taraftarları münferit olarak" PKK DIŞARI , BÖLÜCÜLER DIŞARI , APONUN P...LERİ " vs. şeklinde başladılar.Norman annemize , eşimize , edilenleri saymıyorum onlar Türkiye ' de ki her stadyumda olabiliyor malesef.

Bursaspor seyircisini tebrik ediyorum.Milli maçta oynanmıştı ancak bu kadar güzel (!) destek verilmemişti.Demek ki Milli maç oynatırsanız Bursa ' da rakibin üzerine Diyarbakırspor amblemi vurun desteği görün..



















İlk dakikadan itibaren büyük bir efor sarfettik , Gerek Bursa Emniyeti , Gerekse Diyarbakır'dan gelen İl Spor Güvenlik Kurulundaki abimizle..Ama kırılma anımız 20 inci dakikaydı..Bursaspor Açık kale arkasından küçücük bir Diyarbakırsporlu çocuk kafasına taş yiyince..


Bu sefer , bizim bulunduğumuz tribün kafamıza atılan taş , asma kilit , koltuklarla aynen iade edildi hatta daha ileri gidip telleri aşıp Bursa seyircisi üzerine gidilmek istendi..Bu bile Bursa seyircisinin gerilemesine sebep oldu hem bu kadar sağlam Diyarbakır tribünü beklemiyorlardı hemde deplasmanda onlara bu giderin yapılacağını beklemiyordu Bursalılar..














Hiç şüphesiz seyirci açısından maç Ermenistan maçı öncesinde prova niteliğindeydi.Onların gözünde Ermeniler öncesinde Kürtler için gereken yapıldı , sıra Ermenilerde..

Bir kaç kelimede özel bir durum için söylemek istiyorum ;
Cezaların caydırıcı olmadığı bir ülkede bunu yapanlar asıl bölücülüğü yapıyorlar.Dün Diyarbakır Tribününde ''Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez'' tezahüratı Bursa Polisinden alkış aldı , İstiklal Marşının okunmadığı takım dedikleri Diyarbakırspor Taraftarları gür sesle okuduklarında kendileride inanmadı , ancak bu hakaretler artık bunları azaltacakır , çünkü bizi bu ülkeden soğutuyorlar.Bu olayları yapanlar sadece Bursa ' lı taraftarlar değil bir çok yerde..

Peki bundan sonra ne olacak ? Hiç birşey olmayacak..Siyahi futbolcuya zenci demek ırkçılık , Kürt takıma PKK demek 10 bin lira ceza..Verin bakalım 6 puan silme , hükmen mağlubiyet bir daha oluyor mu ? Demek ki Federasyon ' da , Adli Mercilerde , Devlette bu durumdan hoşnut..Bu kurumların hoşnut olmadığı birşey Tribünlerde olabilir mi ?

27 Eylül 2009 Pazar

Antalyaspor Maçının Ardından

Fenerbahçe zor olmasını beklemediğim bir deplasmandan ligin en kötü takımlarından birine karşı sıkıntı yaşayarak döndü. Oyun itibari ile daha önceden söylediğimiz gibi dengeli ve oyuna hükmeden bir oyun ortaya koysa da ve bundan dolayı maçı daha önce koparması gerekse de skor tabelasında galibiyet golünün dakikasına baktığımızda gerilim dolu bir 90 dakikanın geride kaldığını söyleyebiliriz.

İlgili olanına maç yazısı buradadır.

La Liga Cumartesi


Çok da tempolu bir futbol oynandığını söyleyemeyiz La Liga'da bugün. Kaka'nın girişi ile daha kompakt bir takım haline gelen Real Madrid, istediği skoru aldıktan sonra kendisini hırpalayan Malaga'lılardan intikamını almaya başlayan Barcelona ve son dakikada Maxi'yi durduramayıp 1 puana razı gelen Valencia yine de bütün bir akşamı futbolla geçirmemi sağladı.

Şu bir gerçek ki sahip oldukları güçten ötürü La Liga'da bütün takımlar Real Madrid ve Barcelona'dan nefret ediyorlar. Özellikle Real Madrid daha medyatik olması sebebi ile bu nefreti basından da görüyor. Barcelona bu açıdan biraz daha sempatik. Valencia acıların takımı rolüne bürünmüşken Atletico Madrid hala Simao gibi bir adamdan medet ummanın cezasını çekiyor. Neyse ki Banega artık şans bulmaya ve ağırlığını koymaya başlamış da ortasahanın direnci bir nebze artmış.

Normalde ezelden beri Valencia'cıyımdır ancak bu maçta kendimi 90. dakikaya kadar maçı 2-1 geride götüren Atletico'nun gol atmasını dilerken buldum. Türk milletinin ezilenden yana olma psikolojisi midir acaba diye düşündüğüm an asıl sebebi bana Valencia teknik direktörü Unai Emery gösterdi ve maçın 75. dakikasında Joaquin'i oyuna aldı. Bu takımda bir de Vicente'nin olduğunu da hesaba katarsak akılsız başın ve İspanya Milli Takımının gazına gelen yenilmeye mahkumdur psikolojisi ortaya çıkıyor. Vicente ve Joaquin, Mata ve David Silva'nın arkasında kalıyorlar ancak bence bu ligi çok iyi tanıyan iki isim sahada olmalı. David Silva forvet arkası olarak yine forma giyebilir, Mata'nın henüz hazır olduğunu zaten düşünmüyorum.

Son olarak, Valencia-Atletico Madrid maçında paranın satın alabileceği pek çok yıldız oyuncunun olduğu dikkatimi çekti. Assunçao, Ujfalusi, Reyes artık amaçsız kalmış, heveslerini yitirmiş, takımlarına inanmadan oynuyorlardı sanki. Yeni bir başlangıç için bu yaşta TSL'yi deneyebilirler. Hemde çift haneli bonservis ücretlerine çıkmaya gerek kalmadan. Vicente, Joaquin, Zigic ve Maduro da biraz daha yüksek fiyata sahip olsalar da ligimizin iki lokomotif kulübünü geri çevirmeyeceklerdir düşüncesindeyim. Özellikle Vicente'yi oldum olası Fenerbahçe'de görmek isterim. Alexis gibi ayakları çabuk bir stoper de Türk futboluna gelmedi gitti...

26 Eylül 2009 Cumartesi

Bam Teli Tadında Bir Maç


Tamamen dolu tribünler, HD kalitesinde yayın, geçtiğimiz sezonun şampiyonu ve en az onun kadar gol atmayı arzulayan rakibinin maçı. Skordan da anlaşılıyor zaten bu durum; 4-2. Ancak birşey eksikti bu mücadelede.

TRT Ankara Korosundan olduğunu tahmin ettiğim spiker aslında gayet iyi niyetli ve Misimovic'in Sırp olduğunu iddia etmesine rağmen belli ki günler önceden bu maçı anlatacağını haber almış, dersine çalışmıştı. Gereksiz bilgilerden uzak duruyor, oyuncu isimlerini düzgün telaffuz ediyordu. Ancak sesi maç heyecanından o kadar uzak, sanki önünde bir orkestra şefi varmışçasına pes seslerde ve do majörde dolaşıyordu ki, maçı izlediğim sırada biri bana İstanbul-NewYork arası uçak seferini tamamladığımı söylese hiç sorgulamazdım. 

Kanal ( TRT 3 ) aynı zamanda ekranda gereksiz detay olmasın diye üstün bir mücadele ortaya koyan, Bundesliga logosunu dış hatları ile dekupe edip opacity değerini %20'lere çektiğini tahmin ettiğim yayıncı kuruluşun bu gayretini de baltalayarak bizlere iletti. Sol üst köşedeki kanal logosunun kalkmasını beklemek hayalperestlikten öteye geçmez tabii ki ancak sağ üstteki görsellikten uzak, artık yerel kanalların bile kullanmaktan utandığı skor/süre barı ile HD kaliteye adeta ihanet edildi.

Oysa bugün Beşiktaş'ın Şampiyonlar Ligindeki rakibinin bir iki zayıf noktasını ve henüz 22 yaşındaki Djakpa'nın TSL takımları için ne kadar verimli ve ileride geri dönüşü olabilecek iyi bir transfer olabileceğini irdelemek isterdim. Hanke'siz Hannover96'da Mehmet Yıldız'sız Sivas Spor'a benziyormuş, bunu da görmüş olduk.

23 Eylül 2009 Çarşamba

Twente ve İbb Maçlarının Ardından

Bloglara ulaşımı kısıtlayan zihniyetin amacını bilmiyorum- bilemiyorum. Anlayamıyorum da...

Ancak gazetelerde yazılan , ''analiz'' diye yutturulan yazıların, haberlerin çok daha kalitelerini bloglarda görmeleri ve gazete satışlarının hergün düşmesi ve blogların onlara göre daha popüler olması bu işe sermaye harcayanları üzmüş olsa gerek !

Biz de engele takıldık efendim giremedik bloga uzun zamandır. Zaten bayram ziyaretleri de engeldi ama bu kadar boşlamamda ki sebep blogger'a ulaşımda yaşadığım problemdir. Bu işte parmağı olanlara selam yolluyorum. İlgile olana maç yazısı buradadır. Geçmiş bayramınızda kutlu olsun .

22 Eylül 2009 Salı

Sen Kaleci Olmalıymışssın


"Artık iyice yaşlanan Rüştü'nün yerine eski takımına dönmek için kendine bir kapı açmayı düşünmüş olsa gerek, Ali Güneş... "

21 Eylül 2009 Pazartesi

Fişlenmiş-Kazım Richards

"the coca-cola kid"

Normalde Fenerbahçe maçlarının analizlerini yapmak blogdaşlarımdan Diferansiyel'in işidir ancak bugün izlediğim maçta öyle şeyler hissettim ki, nispeten soğumuşken içimde tekrar dirilen, hatta devleşen Colin Kazım sevgisine dur diyemedim. Hakkında bir iki satır yazmaktan alıkoyamadım kendimi.

Şimdilerde 10 milyon€'lar istenen bir Sercan Yıldırım var Bursa Spor'da. Başkanın savunması şu; "Sercan çok farklı bir oyuncu." Eğer Sercan'ın farklılıkları onu 10milyon€ yapıyorsa Kazım'ın ederi kaç yüz milyondur, bunu tahayyül edemiyorum. Gerçeklerden bahseder ve ütopik bedellerden kendimizi sıyırırsak şu anda oyunu olgunlaştıkça kıymeti artan bir futbolcu Kazım ama gelin görün ki bu delikanlı hem Fenerbahçe taraftarınca hem de medyaca feci şekilde fişlenmiş. Gökhan Gönül'ün kaybettiği toplar bile kredisinden ötürü "Olsun be Gökhan'ım, yüreğin yeter!" mesajları ile alkışlanırken Kazım'ın doğru tercihlerden biri olarak görülen şut denemesi yuhalanıyor. Bu futbolcu önceki senelerde gamsız, bencil, şovmen sıfatlarını hakedecek hareketlerde bulunmuş olsa bile içinde bulunduğumuz sezon mental değerlerini epey yükseltti. Gökhan ile uyum halinde, adam paylaşıyorlar, bindirmeler yapıyorlar, topun Fenerbahçe'de kalmasını sağlıyor, içeri bolca orta çıkarıyorlar. Kazım pek çok sefer ileride kalan Gökhan'a "Tamam dönme, geriyi ben aldım" diyor da Gökhan ileride basıyor.

Hayatında futbol oynamamış kişilerin ( profesyonel, amatör küme, paf vs. farketmez ) futbol dehası, pozisyon gurusu gibi konuşmasını asla anlamamış, hep yadırgamışımdır ancak bugün Kazım'ı ıslıklayan taraftarlar şunu bilmelidir ki; bir futbolcu kendini bir yere ait hissetmezse, yetenekleri ne olursa olsun, en ufak bir fayda sağlamaz.

Niyeti destek olmayanları dışarı alalım lütfen...

20 Eylül 2009 Pazar

3 Büyüklerin Mesajları


Ramazan Bayramınızı kutluyorum öncelikle. Benim gibi kutlamış mı büyük kulüplerimiz diye düşündüm ve sitelerine bir göz atayım dedim. Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören şahsi, Galatasaray ise kurumsal bir mesaj yayınlamış. Şurada ve burada. Fenerbahçe ise giriş indexi ile tebrik etmeyi tercih etmiş, herhangi bir mesaj yayınlanmamış.

Yine Trabzonspor kısa mesajını aynı zamanda index ile site anasayfasına atmış. Büyük geçinen ekiplerimizden Kayseri Spor bayramı umursamaz iken Sivas Spor'un sitesi şu sıralar açılmıyor.

18 Eylül 2009 Cuma

Mazoşizm


Mazoşizm: Hazzın acıdan geçtiğini iddia eder. Bunun için de kendi kendine acı çektirmeyi esas tutan ve sapkınlık belirtisi olarak kabul edilen görüştür.

Malzemeci,doktor,antrenör,teknik direktör,Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe taraftarı...

Hepimiz Mazoşistiz!

Panathinaikos 1 - Galatasaray 3



Daha evvel bir Panathinaikos-Atletico Madrid maçını izlediğimde benzerliklerden ötürü bir Galatasaray karşılaştırması yapmıştım. Tesadüf odur ki bu iki takım karşı karşıya geldi ve sezinlediğim benzerlikleri tekrar gözden geçirme imkanı buldum. Çok da yanılmamışım aslında ama Panathinaikos'da takıma zarar veren, bireysel hataları ile bütünlüğü yıkan, tribünlerin de hevesini, holiganizmini kıran oyuncuların varlığını gözden kaçırmışım.


Yeşillerde Gilberto Silva'nın partneri Hristodoulopoulos ve stoper Bjasmir maç boyunca top ve kademe kayıplarının, erken yorulmanın baş mimarlarıydılar. Cisse'nin yokluğunda zaten hücum etkinliği yarı yarıya düşen takımın topa sahip olması gerekirken bu oyuncular kendi takımlarını baltalayıp durdu. Buna Pana tribünlerinin aşırı şanssızlık karşısında "Tanrılar kazanmamızı istemiyor" moduna girmeleri ve tüm enerjilerini kalecilerini ıslıklamaya saklamaları da eklenince fark kaçınılmaz oldu.
Galatasarayda ise tam tersi şekilde işler yolunda gitti. Devreler henüz başlamışken gelen goller takımın stresten uzak, son derece soğuk kanlı bir maç oynamasına olanak sağladı. Rakibin hataları ile bulunan pozisyon ve gollerde uyum sürecinde morale ihtiyacı olan Elano'nun sonuca gitmiş olması ilerleyen dönemler için de takıma pozitif yansıyacaktır şüphesiz. Geçtiğimiz sene aynı talih Kewell'ı da bulmuş, ilk iki maçında golle buluşan futbolcu taraftarın sevgilisi rolünü Lincoln'den kapmıştı. Yalnız Keita'nın son iki maçta da ilk 45 dakikadan sonra katkısının oldukça düşmesi dikkatimden kaçmadı, gücünü orantısız kullanıyor sanıyorum..

Sırası Gelmedi Mi?


Bu dört genç oyuncu çok farklı niteliklere sahip. Hepsi şans bulduklarında ve yeterli olgunluğa geldiklerinde milli takımda alternatifsiz. Belki Ferhat-İsmail Köybaşı rekabeti yaşanır ama Ferhat daha dengeli, nerede ne yapacağını bilen bir isim şu aşamada. Bir diğer özel durum ise sahada hepsini aynı anda kullanabilecek olmanız.Yani Ferhat ve Aydın sol kulvarı kullanırken forvet arkası Özer tek forvet, pivot Batuhan'ı besleyebilir. Arda Turan da bu neslin oyuncusu olduğundan yabana atmıyoruz tabii ki, sağ kanatta kendisinin. Yedekte Sercan, forvet ikilenmek istendiğinde, sağ veya sol kanat yorulduğunda/yokluğunda( kesebiliyorsa varlığında ) oyunda.
*********************************************
Biraz ütopik geliyor ama benim gözümde sorunlu futbolcu yoktur, adam yönetimini bilmeyen teknik direktör vardır. Yoksa şu anda dünyanın en şımarık, en gamsız oyuncusu aynı zamanda dünyanın en pahalısı ünvanını taşıyor olmazdı.
*********************************************
Velhasıl bu dörtlü usta ellerde biraz da şans yüzlerine gülerse bizi dünya şampiyonu yapan kadronun temeli de olabilir, birkaç sene içinde herhangi bir ikinci lig takımında da. Ancak şu bir gerçek ki bu ve bunlar gibi gençlerin başarıları asla mevcut A Milli takım gibi sistemsiz, bireysel çabalar ve şansla gelen başarılar olmayacak. Sistemli, sağlam adımlar atan, mental değerleri yüksek bir gelecek istiyorsak bu oyunculara sahip çıkmalı, şans vermeye başlamalıyız.
Mesela Özer, şans bulması için daha iyi bir ortam olabilir mi sizce?

17 Eylül 2009 Perşembe

Belediyeler

Ankaraspor ‘ un küme düşürülmesi tartışılırken ben olaya farklı gözden bakmak istedim.Tribünsüz takımlar..

Eski adı ile Ankara Büyük Şehir Belediye ‘ si olan Ankaraspor ‘ un durumuna üzülen neredeyse yok gibi..Tabi belediye personellerini saymazsak.Bana göre Türk Futbolunun bir sorunudur Tribünsüz takımlar – ki genellikle Belediye takımları oluşturur..
Çankırı Belediye SK ,Güngören BLD SK, İstanbul B BLD SK, Marmaris BLD SK (Allahtan çekildiler prof ligten) Tepecik BLD SK, Keçiören BLD SK, D.Bakır B BLD DİSKİ, Malatya BLD SK (Malatya SK kan ağlıyor bu takım ne iş yapar?) Elazığ BLD SK (Elazığ SK var işte ya bu neci?) Nilüfer BLD SK, Akhisar BLD SK, Gaziantep B BLD SK

Bu takımlar arasında en sivrileni hiç şüphesiz İstanbul ve Ankara ‘ nın Belediyeleri..Kurdukları iddaalı kadroları ile özellikle şampiyonluğa oynayan takımları yenmeleri daha da ses getiren Belediye ekiplerinin stadyumlarıda genellikle iğrenç yerlerde olur..
Olimpiyat stadyumu örneğin ; İstanbul B.Ş.B ‘ nin maçlarını oynadığı , İstanbul ‘ un en kötü yerinde ki maça girmek ve çıkmak tam bir ölüm..
Ankara Asaş , Ankara şehrinin merkezine 1.5 saat trenle(ki en hızlı ulaşım şekli aksi durumda trafikten adım atamazsınız) Trenden inip birde minübüse binmeniz gerekecek 45 dakikada oradan..
Sırf arma uğruna , gönül verdiğin renklerle olmak için çektiğin bu eziyetin birde dönüşü var.
Peki kimdir bu belediye takımları ? Hepsinin toplasan 20 taraftarı dahi yoktur.Bir çoğunun stadı bile yoktur.Bu gibi olgular futbolu , tribüleri ile var olduğunu görenler için ciddi bir sorundur.Bende futbolun tribünler ile var olduğunu düşünenlerden olduğum için bu gibi takımları gereksiz olarak nitelendiriyorum.
Federasyon Ankaraspor ‘ u haksız rekabet kararını vererek düşürdü , peki ama Şehrin takımı varken Belediyelerin kendi takımlarına destek vermesi haksız bir rekabeti oluşturmuyor mu ? Bu durumda kimi küme düşürecek Federasyon?

Şampiyonlar Ligi 1. Hafta


Şampiyonlar Liginde 1. Haftanın sonuçları ve puan durumuna bakmak için tıklayınız.

BURADAN 


16 Eylül 2009 Çarşamba

Emre Tilev ile Şampiyonlar Ligi Keyfi


1- Kaleci Foster formayı Van der Sar´dan sökmüş spikerimize göre. Oysa ki Edwin Van der Sar sakattır ve muhtemelen ekim ayında sahada olacak‚ haftalardır sallantıda denen Manchester kalesini devralacaktır. 45 yaşında da olsa Foster o kaleyi Edwin´den alamaz.

2- "İştee görüyorsunuz‚ resmen ayağına basıyorrrr" diyerek galeyana getirmek istediği seyirci o an slow motion´da İngiliz takımındaki oyuncunun sadece omzuyla ittiğini görmektedir.

3- "Bu ayakkabı fırlatma olayı hep oluyor‚ biliyorsunuz Beckham´da Ferguson´a ayakkabısını fırlatmış ve kovulmuştu." diyerek bilgi verdi bizlere. Oysa kramponu fırlatan Beckham değil Ferguson´du. Beckham´ın bu olay yüzünden kaşı açılmış‚ takımla arasındaki bağları da akabinde koparmıştır.

4- İbrahim Üzülmez maç boyunca benim saydığım kadarı ile Valencia´dan 2 farklı stilde 7 çalım yemiştir. Muhteşem değildir‚ gemisini kurtaran kaptan değildir‚ kurt hiç değildir.

5- "-İşte görüntüdeki Neville‚ sahanın en yaşlı ismi ve 34 yaşında. Bugün 35 yaşındaki İbrahim Üzülmez ile aynı kanatta karşılıklı oynayacaklar." Yorumsuz.

6- İlk yarının bitiminde topa sahip olma oranlarını açıklarken "-Evet sayın seyirciler‚ Manchester United %65´lik topa sahip olma oranı ile maçta baskın görünüyor olabilir ama bu sizi yanıltmasın‚ en çok koşan 4792m * ile Beşiktaş." diyerek ilk yarı boyunca İngilizlerin Bjk´yi sahada koşturduğunu‚ oradan oraya dolaştırdığını aslında itiraf etmiştir ama futboldan anlayan tek kişinin kendisi olduğunu zannettiğinden olsa gerek bunu iyi birşey gibi bağıra bağıra söylemiş‚ hedef kitlesini hayal dünyasına götürmüştür. (*)Misal.

7- En az 2-3 metre ofsaytta olan Manchester Utd.´li oyuncunun pozisyonunda "-Sanki birşey yok" diyerek oyun kuralları ile alakasının yakinen sorgulanması gerektiği hissini uyandırmıştır. Zira bu adamın yakında taca giden topta penaltı bekleyebilitesi vardır.

8- Sahada sanki birden fazla Ernst varmış gibi top ayağına her geldiğinde "Alman Ernst, Alman Ernst" diyerek bizi ilerleyen dakikalarda "bu Ernst Alman malıysa kaporta sağlamdır" hissine sevketmiştir. Rakiple aramızda bir üstünlük kurma sevdası da olabilir tabii ki, çünkü Manchester United takımının ilk 18'inde hiç Alman oyuncu yoktu. Ama bizde vardı, nanikk nanikkk???

Düşene Dost Aranıyor...

"Güçleri yetiyorsa düşürsünler!"

Hani böyle bazen arkadaş ortamında bir iddiada bulunursunuz ya, "Hadi canım, benden iyi mi bileceksin?" havalarında. Sonra eve geldiğinizde ilk iş google'a yazarsınız ve o an iddianız içinize kaçmıştır. Durumu aynen bu şu anda Melih beyin. 

Ligin prestijini düşünmeden, "göze alamazlar" taktiği ile sezon başlamadan önce değil de taşların oturduğu 4.-5. haftada yaptılar icraatlerini ve Ankaraspor'u T.F.F.'yi de tehdit ederek ligden ihraç ettirdiler. Zaten Kılıçdaroğlu ile atıştığı dönemde ekranların sevimsiz yüzü haline gelen Gökçek şimdi iyice antipatik adam durumuna düştü Ankara'da. Çünkü seçmen unutur ama taraftar asla unutmaz, unutturmaz.

Şimdi işler karışık. Ankaraspor önce tahkime, buradan sonuç alamazsa da (-ki alamayacak) FIFA ve CAS'a gidecek. Ankaraspor'lu futbolcular ise maddi manevi tazminat davası açmaya hazırlanıyorlar. Yani bu uzun ve belirsiz süreç içinde 15 günlük ek transfer süresi söylentilerinin gerçeğe dönüşmesi bana göre zor. Tabii gerçek olursa 15 güne gerek kalmaz, 3 günde kapanın elinde kalır bazı Ankaraspor'lu gençler. Ligde ise Ankara deplasmanına giden takımların gider tazmini ve oynayan tüm takımların puanlarının silinmesi en akil yol gibi görünüyor.

Tabii TSL seyircisinin en büyük kaybı sezon boyunca Baki Mercimek gibi bir yeteneği izleyemeyecek olma ihtimali. İade edilen decoder'in haddi hesabı olmaz benden uyarması. Akıllı ol T.F.F. , yıldızlarımızı koru..  

15 Eylül 2009 Salı

Sinir Harbi...




Fenerbahçe'nin iç saha maçlarını yerinden takip ettiğim için bu maçların yazılarını genellikle bir defa daha televizyondan izlemeden yazmamaya özen gösteriyorum. Stad televizyona göre çok daha sağlıklı analiz yapılacak bir mekan olsa da kimi zaman tribünlere dalmak suretiyle atlanılan yerler olabileceğinden kendimce böyle bir uygulamaya gidiyorum.

Bu sefer bir dış saha maçını televizyonlara yansıyan '' öfke selini'' anlayabilmek adına bir defa daha izledim. Mağlum ülke olarak bizi derinden üzen olaylar kadar konuşulmaya başladı Fenerbahçe'li oyuncuların halleri...

Olaya farklı perspektiflerden bakmak gayet mümkün buna istinaden herkesin kendine ait bir doğrusu şekillenecektir. Örnek vermek gerekirse ''X'' kişisi Bilica-Sercan kapışmasında Sercan'ın kırmızı görmesi gerektiğini, bunun verilmemesinin maçı çığırından çıkardığını , ek olarak da Alex'in olmayan faulünden atak kesildiğini üstüne sarı kart yenildiğini ve bir ''refleks'' olduğunu iddaa edecektir yapılan hareketlerin. ''Y '' kişisi ise olayların etki kısmını önemsemeyerek tepkilere not verecektir zihninde.

Madem saha içi çirkin davranışlar tartışılmakta bilinmesi gereken birkaç konunun altını çizme gereksinimi duyuyorum. Bunlar Fenerbahçe futbolcular tarafından bilinmesi gereken en önemli konulardır. İlk olarak üzerilerindeki forma çubuklu ise olayın etki kısmı yoktur,varsa da yok kabul edilir bu zihinlere yazılmalıdır. Öyle ki basının ustaca dokunuşları altında sinir tramvası geçiren ve agresifliğine agresiflik katan Emre Belözoğlu bu davranışları veya daha fazlasını üzerinde parçalı varken çokça yapmıştır. Ayhan, Baros, Sabri her maç hala yapmaktadır. Ancak ne Ayhan'ın hakemi çekmeleri ne Baros'un hakeme kan sürmeleri ne de zamanında Emre Belözoğlu'nun kat be kat aşırı hareketleri klip halinde kanallarda gösterilmemiştir- gösterilmeyecektir. Sahi parçalı demişken ne zamanlardı değil mi taca giden bir top için defanstan depara kalkan Bülent Korkmaz'ın ; her aleyhte karar için hakeme Ergün Pembe harici adam adama markaj uygulayan parçalı formalıların başarılı olduğu yıllar... Acaba Galatasaray başarılı diye mi Emre Belözoğlu o zaman kollanıyordu? Veyahut basının bu işe bakışı üzerlerdeki çubuklu-parçalı formalara göre mi şekillenmektedir?

Ben size cevap vereyim. Gayet tabi üzerindeki forma bu işe bakış açısını değiştiriyor. O zaman bu davranışlar ''ruh'' olarak addediliyordu.Evet şuan çirkeflik, pislik olarak adledilen bu davranışlar ''ruh'' adı alıyordu o zamanlar.Birşey daha söylemek gerekirse Fenerbahçe' li futbolcuların davranışlarını Beşiktaş'lı futbolcularda sergilese böyle klipler dönecektir. Bunun sebebi belki de biraz camiaların duruşudur ne dersiniz, belki Beşiktaş ve Fenerbahçe camialarının ve söz konusu takımların futbolcularının genel itibari ile duruşları şuan bu davranışların ''çirkeflik'' olarak nitelenmesine sebep oluyordur.Ruh değil bunlar ...Sahi Hagi'nin salyaları da ruhtur değil mi ama? Ve bu salyaları dakika başı göster(mey)en kliplerde taraftsız ve ilkeli bir duruştur. 3 sene şampiyonluk sözü, Mehmet Topuz transferi ve hepsinden ötesi ''çürük adam o oynamaz'' denilen Emre Belözoğlu'nun çatır çatır topunu oynaması birilerini çok fazla rahatsız ediyor sanırım, buna ne dersiniz peki?



Neyse diyelim konunun özüne dönelim. Zira basının duruşu bellidir. Onlar bugüne kadar işlerini yapmışlardır bundan sonrada Lugano'nun alkışını montajlayıp hakem sarısından sonra ekrana getireceklerdir.Amaç ''Bak Lugano alkışladı ancak atılmadı bir dahaki maç hatalı nefes almaktan atın bunu'' dan başka birşey değildir.En kötüsü de Lugano'nun alkışı sebebiyle kart gördüğünü bildikleri halde bu yaptıklarından da utanmayacaklardır. Dediğim gibi konunun özüne dönmekte fayda var sanırım... Zira basının duruşu anlat anlat bitmiyor.

Birilerinin Fenerbahçeli futbolcuların üzerlerindekinin çubuklu olduğunu anlatmasında fayda olduğunu düşünüyorum. Ve bunca yazıya rağmen bu olayı abarttıklarınında... Evet o bahsi geçen zamanlarda ve yine şuan kimi zamanlarda parçalılarda bu itiraz olayını abartmışlardır ancak çubuklularda son zamanlarda epey abartmaya başlamışlardır. En önemlisi birilerinin futbolculara Fenerbahçe efsanesi sıfatının mücadelenin yanında kabalık&kabadayılık eklemeleri ile kazanılmadığını ; mücadelenin yanında efendilikle kazanıldığını anlatması lazım.

Yukarıda sayılan örnekleri Fenerbahçe'li futbolcuların bilmemesi sizce mümkün müdür? Peki biliyorlarsa bu yapılanlar ''bile bile lades ''değil de nedir? Evet, aynen öyledir,bile bile ladestir.

Herşeyden, hepsinden ötesi kötü örnek alınmaz. Emre Belözoğlu'nun da Mehmet Topuz'un da sarı kırmızı formalar altında öğrendiklerinden ziyade verebilecekleri çok fazla şey olduğu düşüncesindeyim.

Ama soruyorsanız...

Evet,Sercan atılmalıydı.Evet olmayan korner ve olmayan faul ile 3 adet kart yenilmiştir.Ancak biliniz ki sizin bacağınız kopsa da hakeme omuz atmaya hakkınız yoktur. Evet söylediğiniz gibi maç başında Sercan'ın atılmaması sinirlerin gerilmesine sebeptir ancak her pozisyon hakemi taciz etmeye ''Küçük Emrah'' şeklinde araya almaya sebep değildir.Söylediğimiz gibi hakemin maça hakim olma metodları ne kadar hatalı ise Gökhan ve Alex'i atmaması o derece hatadır. Bakın şahsımca basının duruşu ortadadır ancak dolduruşları Deniz Çoban'a yetmemiştir bu maçlık. Deniz Çoban'ın ise yüreği yetmemiştir... Ancak bu dolduruşlar ile gelecek maçlarda alakasız pozisyonlarda 10 kişi kalacaktır Fenerbahçe. Mesela Lugano ile başlayabilir... Belki bir alkış kırmızı sebebi olur.

Hiçbir yerde ''hakem sinirleri gerdi,çok fazla kazanma hırsı olan Fenerbahçe reaksiyon verdi.'' denilmemektedir ya da verilmeyen penaltı konuşuşmamaktadır haklı olarak zira Fenerbahçe'li futbolcuların yaptığı hareketler oyunlarını da gölgemektedir aldıkları skoru da... Her yerde ''çirkef topçular '' şeklinde isimleri çıkmıştır bu da dediğimiz gibi alışılmamış bir durum söz konusu olduğundan söylense gerek...

Evet Fenerbahçe'li futbolcular haklı da olsanız haksız da olsanız hedef sizsiniz . Böyle devam ederseniz yarın hepiniz Emre olup atılıcaksınız.Bu sebeple bu işe bir çözüm bulunmalıdır. Hemde acilen...

Yakışmamaktadır.Herşeyden önemli olan hususda şudur; biliniz ki şampiyon olmak mümkündür ancak Fenerbahçe olmak imkansızdır .

14 Eylül 2009 Pazartesi

Bursaspor Maçının Ardından...


Milli takımımızdan beklediğimiz sonucu alamamanın üzüntüsünü 12 Dev Adam’ın galibiyetleri ile unutmaya çalıştığımız bir ‘’Milli Maç’’ haftasını geride bıraktık. Bu haftanın dönüşü her zaman çok tehlikeli olmuştur Fenerbahçe için. Bir de üstüne takımın önemli taşlarından Andre Santos’un uzun bir yolculuğun ardından yorgun dönme ihtimali ve maçın hakeminin ismi zihinleri bulandırıyordu… Nitekim zor bir maç oldu . Maç analizi de buradadır.

Unutmadan... Deniz Çoban'a selam olsun !



13 Eylül 2009 Pazar

Galatasaray 3 - Beşiktaş 0


Mustafa Denizli beni gerçekten yanılttı. "Mustafa Denizli ise muhtemelen her maç olduğu gibi Bobo-Holosko-Tello üçlüsünden birini, hatta belki de ikisini zayi edecektir." demiştim ama üçünü birden zayi etti. Dolayısı ile hücumda Tuncay Şanlı'nın iki beden küçüğü, savruk ve ötesi kaptan! Serdar Özkan dışında hiçbir varlık gösteremediler. Nihat form tutabilecek mi bilmiyorum ama Holosko olsam şimdiye kadar çoktan isyanlardaydım. Tabata bir süre bana Josué'yi andırdı ama kendisine verilen para ile Josué'nin kendisini alabilmek mümkün olduğu için hiçbir şekilde kimse bu transferi bana mantıklı gösteremez. Mustafa Sarp ve Mehmet Topal ikilisinin sertliği arasında kayboldu gitti. Yusuf ise bence oyuna sonradan girmeliydi. Dolayısı ile sahaya yenilmeye oldukça müsait bir Beşiktaş çıkmıştı, Rüştü'de kariyeri boyunca kendisini Rüştü yapan tüm özelliklerini sahaya yansıttı.

Galatasarayda ise ilk yarının yıldızı kanatlardaki Kewell ve Keita idi. Arda'nın sırtında 10 numarayı taşımasına itirazım yok ama pozisyon olarak 10 numarada kaldığı sürece ağırlığını oyuna koyamayacak. Baros geçen seneki formunda, Elano ise vasatın epey altında kaldı. Mustafa Sarp'ın Tabata'ya yaptığı hareket bana göre kırmızı kart. Kafayı rakibin hangi uvzuna attığınızın bir önemi olmasa gerek..

12 Eylül 2009 Cumartesi

Büyük Takım Olabilmek


Blogdaşımın bir hafta kadar önce yazdığı "Büyük futbolcu olabilmek" olgusunun ikinci ayağı da büyük takım olabilmek. Ondan da ben bahsetmek istiyorum.

Ligimizde daha önce Vestel Manisa, Gençlerbirliği ve günümüzde de Sivas Spor hatta Trabzon Spor'un yaşadığı zirveyi koruma sendromunun önüne geçebilmenin tek yolu camia olarak büyümek. Büyük olmak için sportif başarı hiçbir zaman yeterli olmamıştır. Aynı şekilde büyük olan takımlar küme düşseler de bu özelliklerini hiçbir zaman yitirmemişlerdir.  Bir vizyon, biraz ukalalık, bol miktarda lobi ve magazinel gündem büyük takımlığın olmazsa olmazlarındandır.

Bundesliga'da ünvanını koruması gereken bir Wolfsburg izliyoruz 2009-2010 sezonunda. Şampiyon kadrosunu rotasyonda zaman zaman yer bulan Zaccardo hariç koruduğu gibi Ziani, Kahlenberg ve Obafemi Martins gibi isimlerle de takviye etti. Fakat yıldızlaşan isimleri ünvanın korunması gereken bu dönemde sazı ellerine almıyorlar. Bayern Münih'in çıkışı ve umut kıran skorlarının da etkisi var tabii ki fakat Wolfsburg'un sahaya asıl amacı için çıkması gerekiyor, yani futboldan keyif almak, izleyenlere de keyif vermek. Kafaları rahat olduğu sürece istedikleri çıkışı yapmamaları için hiçbir neden yok, fakat sürekli apolet stresi yaşıyorlar ve bu da ancak 3-0 önde olduğu için gençlere şans vermeye başlayan ancak ilginç bir kırmızı kart ile 10 kişi kalınca bir süre bocalayan Bayer Leverkusen'e duran toplardan 2 gol atmalarına yetiyor. Dzeko, Misimovic, Barzagli gibi oyuncular ise 2010-2011'de başka takımların yolunu tutmaya başlarlar, benden söylemesi.. 

11 Eylül 2009 Cuma

Daha Az Yorgun Olan Kazansın!


2009-2010 sezonunun ilk derbisi yarın Galatasaray'ın evsahipliğinde oynanacak. Her iki takımın da bir kaç varyasyonu iyi oynayacak kadro derinliği mevcut, sürprizlere açık olmamız gerekiyor yani. Bir yanda yaratıcı oyuncuların fazlalığı ile yüksek skorlara birşekilde ulaşan Galatasaray, diğer yanda kalburüstü oyuncularla bir sistem takımı olma peşindeki son şampiyon Beşiktaş.

Rijkaard'ın takımı dizilişini bozmayacak, Mustafa Denizli ise muhtemelen her maç olduğu gibi Bobo-Holosko-Tello üçlüsünden birini, hatta belki de ikisini zayi edecektir. Ancak maçı bir takımdan alıp diğerine götüren şey bana kalırsa taktik olmayacak. Çünkü Galatasaray her ne kadar maçlarını yüksek skorla kazanmış olsa da ilk defa Beşiktaş gibi sistemli savunma yapan, ortasahada basan bir takıma karşı oynayacak. Bunun yanında Beşiktaş'ın kuvvetli sprinterleri mevcut. Keza Beşiktaş'ta az gol yiyen takım ünvanını üst düzey olmayan rakipler karşısında elde etti. Fenerbahçe'nin karşısına da oldukça dinç çıkmalarına rağmen pas yapan rakibi onları kısa sürede yorabilmişti.

Maçın anahtarı milli takımlardan dönen oyuncuların bu yorgunlukla verebileceklerinden geçiyor bence. Servet, Hakan, Elano, Baros, Keita, Arda Galatasaray'ın millileri. Beşiktaşta ise İsmail, Tello ve Holosko dinlenme fırsatı bulamadan idmana çıkacak oyuncular. Yani Beşiktaş'ın tıpkı Fenerbahçe karşısında olduğu gibi bu maçta da nispeten bir dinç olma avantajı bulunacak. Ortasaha ve defans bloklarından milli takıma giden oyuncuları sadece İsmail ve onun yerine de İbrahim Üzülmez'i kullanabilir Mustafa Denizli. Peki Galatasaray tıpkı Fenerbahçe gibi tek pasları ile topu kaptırmadan Beşiktaş'ı yorabilecek mi yoksa orantısız saldırı gücünü kullanarak maçı kör dövüşü klasmanına mı indirgeyecek?

...Bunun cevabını sadece maçın skoru verebilir.

10 Eylül 2009 Perşembe

Arda vs. Mesut


Biri Türk, öteki ısrarla Türk'müş, kendimiz yetiştirmişiz gibi gurur duyduğumuz iki futbolcu. İkisi de yükselen değer. Birinin en büyük kaybı yaşadığı ülke medyası, teknik direktörleri ve futbol alimleri. Aynı olgular diğerinin en büyük kazanımı belki de.

Şöyle bir görüntü canlanıyor gözümün önünde Bosna-Türkiye maçı öncesi; her yerde bir koşuşturma, herkesin ağzında aynı cümleler : "Azim, hırs, ruh, irade, inanç, mücadele vs.. " Oyuncular ayaklarını yerlere vura vura geçerler koridorlardan, çivilerin sesleri yankılanır fayanslarda. Çime çıkarlar, orta yuvarlakta çember oluştururlar ve yine benzer yeminler : "Başaracağız, inanıyoruz, son damlasına kadar vs. "

Ve cılız bir ses yükselir; "-Abi nerede oynayacağını bilen var mı, hoca sırtıma vurdu ben çıktım da nereye geçsem?" Öteki sorar; "-Tuncay abi senin mevkii ne?" Tuncay; "- 3. Piyade 4. Tabur vs. vs. "

Birşeyler eksikti sahada. Birileri futbolun aslında bir oyun olduğunu, sahada daha çok doğru iş yapanın biraz da şansı varsa kazanacağını anlatmamış A Millilerimize. Takımın oyun kurucusu, kısa pasla mı uzun paslarla mı oynayacağı, göbekten yaratıcı oyuncularla mı kanattan ortalarla mı sonuca gideceği belli değil. Oysa Bosna hiç de yenilmeyecek bir rakip değildi. Türkiye ile mevkiilerde denk, hatta bazı mevkiilerde daha vasat bir takımdı. Kalede Volkan, sağda Gökhan boşnak versiyonu olmayan yıldızlar. Arda-Tuncay-Emre ve Salihovic-Misimovic-Pjanic tam birbirine rakip olacak hücumcular. Rakibin mevkiilerde fark yarattığı tek adam Dzeko, onu da tutabilirdik eğer dinamiği işleyen bir takım olsaydık. Fatih Terim'e selam olsun, gazla ancak bu kadar. Ceyhun'u çıkarmamak için yaptığı saçma rotasyon rakibin skoru koruma hevesi nedeni ile bizi faciaya götürmedi belki ama Ceyhun'un ayağına değen top sayısını minimuma, Emre'nin harcaması gereken enerjiyi maksimuma çıkardı. Arda'da sistemsizlik ve isteksizlik içinde silindi gitti sahada. Yükü kaldıramadı artık bacakları, tercihleri olumsuzdu. Öyle ki arkadaşları artık pas atmak istemediler ona, ezeceğini biliyorlardı.

Diğer yandan Mesut'un Almanya'sı adeta şov yaptı evinde. NBA'de bazen asist iki oyuncuya yazılır. Çünkü asisti yapan oyuncuya pası veren olayı bitirmiştir o an zaten. Mesut maçta iki kez bunu yaptı. Açtığı ortayı kaleye de gönderebilecek Klose topu Podolski'nin önüne indirdi ve golü garantiye aldı. Diğer golde ise Andreas Beck'i çok iyi kaçırdı ve çıkardığı topu Klose kale sahasından içeri bıraktı. Mesut fizik olarak çok iyi durumda, mental yapısı sayesinde tercihlerini hep olumlu kullanıyor. Hem sol hemde sağ ayağı ile orta açabilmesi ona takımda her zaman yer açılabileceğini gösteriyor. Üstelik tüm bunları 19 yaşındayken sorunlu, şımarık bir çocuk olduğu için Schalke'den kovulmuş, tam bir buçuk sene Türk Milli Takımını seçmesi için aklına girilmeye çalışılmış ancak herşeyi düzene sokup sadece futboluna odaklanmış biri başarıyor.

Şimdi siz söyleyin; kimin değeri 20milyon€ ? 

6 Eylül 2009 Pazar

Futbolun Perileri


Pek çok kişi gibi bende gecenin karanlığında bu dev maçı izlemeyi bekledim ancak pişmanlık duyduğumu söylemem gerekir. Temposu ve superclassico'ya yakışır şık hareketleri pek göremediğimiz gibi, takımlardan biri tüm planlarını oynatmamak üzerine yapınca futbol çirkinleşiyor.

Sahada çok etkin, rakip kaleye akın akın giden bir Brezilya yoktu ancak Arjantin''li futbolcuların beynine "indirin" felsefesi öyle yerleştirilmiş ki top ayaklarındayken bile vurmak geçiyordu sanırım akıllarından. Maçın ağırlığını kaldıramamasından mıdır, Messi hayranlığından mıdır bilinmez, gereksiz bir Arjantin kollaması içinde olan hakem de eklenince pek çok tekme izledik Tangoculardan. Kaka'nın formasının çekilmesine sarı kartı veremeyen hakem aynı topun dönüşünce Lucio'ya kartı verince standartlarının olmadığını belli etti, bunu sorgulayan Kaka'ya da "Sus zaten battık, bi de sen konuşma" sarısı çıktı.

Velhasıl maçtan önce kazanmasını gönlümden geçirdiğim Arjantin ilk 15 dakikada beni kendinden soğuttu ve sahanın esmer çocuklarının gollerini keyifle izledim. Bir diğer sevindirici unsur ise Kaka'nın formunu bulmaya başladığını görmek oldu, çok iyi bir oyun ortaya koydu ve Milan dönemindeki kaçak güreşme sevdasından kurtulup sorumluluk aldı. Darısı Ronaldinho ve Adriano'nun başına...


Arjantin Milli Takımında yüzüne bakarak tanıyamadığımız
oyuncular olması da başka bir post konusu tabiiki.. 

5 Eylül 2009 Cumartesi

Büyük futbolcu olabilmek


Futbolcu-iyi futbolcu-büyük futbolcu kavramlarının çoğu yerde iç içe geçip kesişim kümeleri oluştursa da keskin sınırlara sahip olgulardır.Ya sıradansındır ya iyi.Ya iyisindir ya da büyük...Bünyesinde barındırdığı özellikler ile futbolcu tayin eder kendi yerini.Kimisinde futbol adına herşey vardır tek birşey hariç Kazım'da olduğu gibi.Nedir o,futbol kafası olabilir mi acaba?O olsa Kazım büyük futbolcu olabilir mi acaba?

Resimdeki arkadaş büyük futbolcu olmuş bu sene.Hızı olmayan,gücü ortalama olan ,seriliği ortalama olan bir futbolcu kendisine böyle bir yer edinebiliyorsa onda başkalarında çok nadir rastlanan birkaç olgu vardır muhakkak.Liderlik,sorumluluk alma ve oyun kafası gibi...

Colin Kazım Richards'a bakınız.Güç desen epeyce.Bilek desen,o da var...Uzun mesafe hızıda Arda'dan iyidir,şutuda,kafaya da Arda'dan iyi çıkar.Kısacası baya sağlam özellikleri vardır.

Ancak Arda ile farkını belirleyen en temel unsur yukarıda belirttik.Arda'da kimi özellikler standart futbolcu özelliği olsa da öyle bir kafa var ki bu arkadaşta öyle bir futbol duruşu var ki bağırıyor ''ben fazlayım buralara'' diye.

En güzeli de kendisi de farkında kimi şeylerden bünyesinde sınırlı miktarda olduğunun.Mesela hızlı olsa senelerdir aynı çalımı atmazdı bu oyun vizyonuyla.Senelerdir sağa sola çekip 5 metrelik hızlanmasını kullanmaya kalkmazdı.Eğer ki farkında olmasaydı kendi özelliklerinin Arda Turan olamazdı belki de.Ancak o bilincinde olayın.Çıkıp gayet gocunmadan ''Aydın Yılmaz benden daha yetenekli '' demişliği de vardır.Özer 'de en az Aydın kadar yetenekli Arda emin ol.Ama sende ki farklı birşey.İşte o çok az oyuncuda var.

Baya bir topçusun Arda gerçekten.Hatta büyük topçusun gözümde.Aman bozma kendini .Senden daha yeteneklileri var,gelecektir de.Ancak senin gibi oyun kafasına sahip oyuncu,senin gibi lider az bulunur.Bosna maçıda ellerinden öper.Gitmen gereken bir Dünya kupası var...

4 Eylül 2009 Cuma

Kuyruk Acısı


Biliyorum hala sindiremeyenler var çubukluyu üzerine giymesini...

Biliyorum hala sindiremeyenler var ; ''çürük adam o alsanız ne olur''geyiğinin altında acı yaşayan bünyelerde,Fenerbahçe'nin en istikrarlı ve hemen hemen en fazla maç oynayan futbolcusu olmasının daha bir fazla etki yarattığını daha bir fazla acıttığını...

Biliyorum senelerdir böyle bir başlangıç yapamayan Fenerbahçe'den korkulduğunu.Ve bu başlangıcın baş mimarlarına vurup onu durdurma isteğinizi.(Bknz:Kazım,Emre,Lugano)

Biliyorum ne yalan söyleyeyim Emre'nin de yanlış yaptığını.Ancak aynı hareketleri hatta daha beterlerini yapan Hagi'nin yöneticileri tarafından kollandığı ''özür dilenmeli '' denildiği ortamı da biliyorum.Köşe yazarlarının ''Hagi'yi yıldırmak'' başlıklı yazılarını da hatırlıyorum.Hagi hakeme tükürürken söylenen şeydir;''Hagi'yi yıldırmak'',yanlış olmasın.Biliyorum Fatih Terim'in Selçuk Şahin'e Cabanas'ın ayağını kır işaretini.Ne hikmetse Emre'nin futbol ve nefret tohumlarını atan bu insanlar suçsuzken bu ülkede Emre'nin neredeyse vatan haini ilan edilmesini de biliyorum,Fatih Terimlere ,Hagilere tek birşey söylenmez hatta medya tarafından kollanırken Emre'ye klipler çevrildiğini de biliyorum.

Eyvallah hepsini biliyoruz, anlıyoruz.Hepsine tamam da...

Yukarıda ki başlığı neden atarlar anlamıyorum.Buradan selamlarımı yolluyorum zira bu başlığı atanın 1 aya kadar yatacak yeri kalmayacaktır.

3 Eylül 2009 Perşembe

Manisa maçının ardından


Geç kalmış bir yazı...

Tribünlerin Sion maçına göre durgun olduğu bir ortamda başladı mücadele.Girişte sahayı bir kenara bırakırsak;belki yine taraftarlar ellerinden geldiğince takımı desteklemeye çalıştılar ancak Sion maçındaki birlik bütünlüğü Manisaspor karşısında kendi stadında maça çıkan Fenerbahçe taraftarında göremedim bu karşılaşmada.Maraton tribünü ile Türk Telekom sezon başından beri süregelen alışılmış senkronizasyonu sergileyemedi kısacası dağınık bir tribün görüntüsü vardı.

Sahada ise tribünlerin sahaya yansıması bir Fenerbahçe vardı.Manisaspor’un sert alan savunması kaliteli ayakların hünerlerini sergilemesine engel oldu.Bunun yanında futbolun en temel olgusu olan ,Fenerbahçe’nin de en iyi özelliği olan paslaşma ve bunun üzerine kurulu sistemin arızaya uğramasında Manisaspor’un orta saha sertliğinin etkisini göz ardı etmemek gerek.Maça iyi hazırlanmış Manisaspor.

Fenerbahçe’nin kadrosunda önemli değişiklikler vardı.Gökhan’ın sakatlığından dolayı yerine Bekir İrtegün forma şansı buldu.Elinden geldiğince işini yapmaya çalıştı,özveriliydi.Ancak Antep’te zaman zaman oynadığı mevki olan sağ bekte ki performanslarının yanından geçemedi.En önemlisi Gökhan’ın ne kadar meziyetli bir oyuncu olduğunu ispatladı bir kez daha…Ve Gökhan’a sahici bir sağ bek yedeği alınması gerekliliğinide…

Savunmanın göbeğinde ise Bilica-Önder Turacı değişikliği vardı.Daum’u muhtemelen Bilica’nın hataları kadar yan top zafiyeti de çok düşündürmüş olacak ki havadan Bilica’ya göre daha etkili olan Önder ile başladı maça.Olaya bu noktadan bakarsak ve daha önceki Daum senelerini göz önünde bulundurursak mantıklı bir seçim diyebiliriz.Futbol müsabakalarının büyük çoğunluğunda gol kısırlığı çekilen bir ortamda yan topların yadsınamayacak derece hayati bir öneme sahip hale geldi günümüz futbolunda.Ancak Gökhan Gönül’ün yokluğunda defanstan topu ayağa oynayacak ya da bir şekilde rakip yarı sahaya götürecek oyuncu eksikliğini çokça çekti Fenerbahçe bu maçta.Bilica ne kadar eleştirilse de topu oyuna büyük ölçüde olumlu sokuyordu.Önder-Bilica değişikliğinin hava toplarındaki sıkıntıyı çözeceğinin düşünülmüş olması güzel ancak defanstan top çıkartacak oyuncunun olmaması ve olaya bu açıdan bakılmaması düşündürücü.Önder Turacı ‘nın bek oynayıp Bilica’nın stoper oynaması daha mantıklı geliyor sanki kulağa…

Kazım Kazım ortalamanın epey üzerinde bir fiziğe sahip,topla yumuşak,şut atabilen ve adam eksiltebilen bir oyuncu.Ancak gelin görün ki bunların üzerine İngiltere’de futbol altyapısını alan bir ismin bu kadar savruk oynaması çok garip.Topla çok yumuşak diyoruz ancak Kazım çalımlarını ya olduğu yerde atıyor ya da orta kesiyor oysa ki onda rakibi ekarte edebilecek her türlü özellik mevcut.İçindeki cevherin farkına varmasını bekliyorum gözlerim kapalı.Çünkü bunu bulursa performans açısından da bir istikrara kavuşacaktır ve mevcut durumda ‘’iyi bir yedek’’ diyebileceğimiz Kazım direkt 11 oyuncusu haline gelecektir.

Andre Dos Santos farklı bir oyuncu.Topla önemli meziyetleri var ,futbol kafası da var ancak o da hala açık kavramına alışma sürecinde.Topsuz oyun ve tempo kavramlarını özümsediği taktirde Kazım’da söylediğimiz gibi onunda performansı belirli bir standarta kavuşacaktır aksi taktirde sahada Deivid’den herhangi bir farkı göremiyoruz.Bir de birisi Andre’nin nasıl bek oynadığını açıklayan varsa beri gelsin.

Cristian,Emre ve Alex Fenerbahçe’nin oyun sisteminin en önemli taşları.Oyuncularında bunu özümsediklerini bunun bilincinde olduğunu düşünüyorum.Tartışma konusu olan ise bu sorumluluğu taşıyıp taşıyamayacakları.Sahada kırmızı kart görene dek en çok mücadele eden ve fark yaratan oyuncu Emre idi.Çoğu pozisyonda arkadaşlarına dönerek ileri gelmelerini konusunda sert uyarılarda bulundu.Ve dakikalar ilerledikçe kaybetmeyi kabullenemeyen yapısına yorgunluk eklenince İtalya ve İngiltere’de oynayan en kariyerli Türk oyuncusu olarak kabul edebileceğimiz Emre profesyonellik kavramının yanından geçmeyecek şekilde oyundan atıldı.Evet,Emre bu işi çözmeli bu işin ayrı boyutu.Ancak Emre’ye kasıtlı yapılan sertliklerde çözülmeli diye düşünüyorum.Öyle ki Emre sahada ki herkesten daha diri ve daha aktif bunu da sertlikle yıldırmaya çalıştı Manisasporlular.Başardılar da…

Bir de üstünde Fenerbahçe formasını taşımasını hala sindiremeyip her hafta köşelerine Emre’yi taşıyanların bayram etmesi gerek diye düşünüyorum.Çok güzel bir şekilde hakemlerin bilinç altına empoze ettiniz Emre’nin hatasının kollanması gerektiğini.Başarmışsınız siz de…

Cristian alışılmış pas yüzdesini bugün tutturamasa da çok faydalı oynuyor,Emre’nin uyguladığı ‘’şok pres’’ denilen kavramı iyi uygulayan oyunculardan biri.Alan savunmasını gayet iyi beceriyor,eski takım arkadaşı Andre’den daha faydalı işler yaptı.

Guiza bildiğimiz Guiza.Gol harici hiçbirşey vermedi,hiçbir varyetede yer bulamadı kendisine.Ancak golünü attı işini yaptı denilebilir…Guiza gol attığı sürece problem yok düşüncesinin yavaş yavaş kafalara yerleştiği bir ortamda şunu belirtmek istiyorum ki kimi başarılar devamında gelecek başarısızlıkların temelini oluşturabilir.Fenerbahçe’nin transfer sezonu kapanmadan yedek oturduğunda sorun etmeyecek ancak her an 11 oynayabilecek kapasitede bir forvete ihtiyacı olduğu düşüncesindeyim.

Semih ve Mehmet oyunu hareketlendirdiler.Semih ekstra işler yapmaya çalıştı ve en nihayetinde alışagelmiş olanı yaptı Fenerbahçe’ye galibiyeti getirdi.

Alex mi?Onu bilerek en sona bıraktım.Süperstarlar en son sahne alırlar.Ayakları ile futbol topuna hayat veren bir ilizyonist o.Gerçek bir ilizyonist hemde.Öyle ki 85 dakika boyunca sahadakileri donduruyor,unutturuyor kendisini.Ancak en son sahneyi her zaman almasını biliyor.Rakip defans oyuncularının daldığı uyku en derin haline ulaştığında sahada Alex varken gözlerin çok hızlı kırpılmasının ve onun izinin kaybedilmemesin gerektiği anlatıyor herkese usulca. Büyük topçu Alex.

Fenerbahçe büyük takım olma farkı ile kazandı.Böyle galibiyetler psikolojiktir,yan toplarda geleneğini sürdüremeyen Daum son dakika golleri geleneğini yeniden oturtacak gibi.Ancak galibiyet kimi gerçekleri gölgememeli benim gözümde.Sıkıntılı savunma hattı atılan golden sonra geriye yaslanınca geçtiğimiz yıllarda görülmemiş bir olay gerçekleşti golü kalesinde gördü Fenerbahçe.Oysa Edu ile Lugano geriye yaslandığında İnter açamıyordu o kilidi önceden.Durum böyleyken Fenerbahçe’nin dengeli oyununun yanına tempo ilave etmesi de şart. Bu hususta çare olabilecek oyuncular gözümde Özer ve Mehmet Topuz’dur.Böylece baskın bir hücum gücü oluşturulup defanstaki sıkıntıların bir nebze önüne geçilebilir Galatasaray örneğinde olduğu gibi.Aksi taktirde Fenerbahçe ilk golü bulana kadar sıkıcı maçlar oynaması muhtemeldir.

Resim ise Fenerbahçe'nin özetidir.Gerçektende büyük topçu Alex.

2 Eylül 2009 Çarşamba

Fenerbahçe ve Galatasaray'ın Avrupa Ligi Kuraları

Uzun zamandır hiç yaşamadığım bir yoğunluk yaşadığımdan dolayı blogu bayadır boşladık,şöyle bir göz gezdirirken Avrupa Ligi ile alakalı yazı yazmadığımızı farkettim.Gerçi iki takımımız da çekebileceği en rahat grupları çektiler ama biz yinede iki satır karalayalım.


İki takımımızda birinci torbadan çekebilecekleri kolay takımları paylaştılar.Ancak bu takımlar dışarıdan kolay gözükmekle beraber deplasmanları sıkıntılı takımlardır,dışarıda dikkat etmeleri şart takımlarımızın.

Üçüncü torbadan Fenerbahçe daha güçlü ve ekol bir ülkenin takımını çekti.Bu sene sattıkları oyuncular takımda olsa idi Twente ciddi bir tehlike olabilirdi ki ilk ikiyi zorlayacaktır.
Galatasaray ise Dinama Bükreş'i çekti üçten.Fenerbahçe'nin rakibi Steaua'yu deplasmanda yenme başarısı gösteren Dinamo yine deplasmanda zorlanılabilecek rakiplerdendir ancak Galatasaray'ın kadro kalitesinin yanına yaklaşamayacaklarını düşünüyorum.Yine dışarıda puan kaybetmemek lazım bu takımlara.

Dördündü torba?İçerde dışarıda iki takımımızında kazanması gerekiyor.Zira çektikleri takımlar şuan Türkiye'de Diyarbakırspor ayarında takım bile değillerdir muhtemelen.

İki takımımızdan da grup birinciliği bekliyorum.Daum Avrupa'yı rotasyon yeri olarak gördüğünü söylesede buna izin verilmez diye düşünüyorum.Galatasaray'ın rakibi Pana.Ten Cate ile Rijkaard kapışması merakla beklenir.Rastgele...
Related Posts with Thumbnails